Yusuf Kaplan
Tarihi, iddiaları olan toplumlar yapar.
Tarihi, iddiaları büyük ve evrensel olan toplumlar yapar. Ama bin yıllık bir yolculuk küçük adımlarla başlar...
Medeniyet iddialarını koruyan, değişen şartlarda yeni bir dinamizmle yenileyebilen toplumlar, insanlığa diriltici bir ruh sunar ve tarihin akışını değiştirir...
İKİ ASIRLIK TRAVMA VE EPİSTEMİK SAVRULMA...
İki yüzyıldır, tarihi biz yapmıyoruz. Her zaman söylediğim gibi, Batılılar yapıyor; bizse tarihte tatil yapıyoruz sadece...
İki yüzyıldır ayağımızı bastığımız toprak sürgit kayıyor ayağımızın altından: O yüzden kaygan zeminlerde patinaj yapıyoruz sadece.
İki yüzyıldır, dünya tarihini sadece Batılılar yapıyor; tarihi sürükleyenler Batılılar.
Bizse, Batılıların yaptığı tarihin önünde sürükleniyoruz... Batılı kavramlarla ve kurumlarla gerçekleştirdiğimiz modernleşme, sekülerleşme yolculuğu, bizi bizden, bizim ruhköklerimizden uzaklaştırıyor; bizi bize yabancılaştırıyor; dahası bizi bize düşman ediyor ama yaşadığımız travmanın ve savrulmanın asıl nedenlerinin burada gizli olduğunu bile göremeyecek kadar zihnî bir felçleşme yaşıyoruz: Tarihte yaşamadığımız bir köleleşme biçimi bu: Epistemik kölelik.
GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEDEN ASLÂ!
İki yüzyıllık tarihimiz, travmatik bir tarih. Tanzimat’la yönümüzü, Cumhuriyet’le yörüngemizi yitirdiğimiz bir yokoluşlar tarihi...
Yönünü ve yörüngesini yitiren bir toplum, bırakınız dünya tarihine katkıda bulunabilmeyi, kendi varlığını ve bağımsızlığını bile koruyamaz.
Kaygan zeminlerde patinaj yaptığımız, zihnî felçleşme yaşadığımız, bunun epistemik köleleşme biçimi olduğunu göremediğimiz için sorunlarımızın nedenlerini, kökenlerini, nereden kaynaklandığını da, bu sorunlarımızın üstesinden nasıl gelebileceğimizi de bilemiyoruz, kaçınılmaz olarak.
O yüzden birbirimizle boğuşup duruyoruz farklı toplum kesimleri olarak... Böylelikle enerji ve kan kaybediyoruz sürekli olarak...
Tam bir travma hâli bu.
Bu travmadan çıkmanın yegâne yolu, gerçeklerle, dünyayla ve kendimizle yüzleşmekten geçiyor, öncelikle.
Gerçekleri göremez, gerçeklerle yüzleşemezsek, geleceğe emin adımlarla yürüyemeyiz.
Gerçekleri örtbas edersek, attığımız her adım, bizi bir kez daha yeni ve daha büyük çıkmaz sokakların eşiğine fırlatır sadece.
ENERJİ VE KAN KAYBEDİYORUZ... ZAMANI KAÇIRIYORUZ...
Bu ülke, Tanzimat’la birlikte yönünü, Cumhuriyet’le birlikte yörüngesini yitirdiği için tarihten çekildi, tarihin yapılmasında hiç bir rolü yok; aksine, Batılıların yaptığı tarihin önünde oraya buraya sürüklenip duruyor sadece...
Daha da vahimi, seküleriyle, dindarıyla, bütün kesimleriyle celladına âşık: Komediye dönüşen bir trajedi bu!
O yüzden başkalarının ürünü olan seküler kavramlarla ve kurumlarla bu ülkenin önünü açacağımızı sanıyoruz... Ama bu doğrultuda attığımız her adımda daha da batıyoruz; sonra da birbirimize bağırıp-çağırıp duruyoruz!
Enerji ve kan kaybediyoruz.
Zamanı kaçıyoruz...
GENÇ KUŞAĞA RUH KAZANDIRAMAZSAK, YÜZYILI KAYBEDERİZ!
Gerçekler bunlar. Acı, travmatik ama görmek istemediğimiz, sürgit örtbas etmeye çalıştığımız yıkıcı gerçekler!
Türkiye, geldiğimiz noktada, toplum olarak ürpertici, her şeyimizi tefessüh ettiren, bin küsûr yıllık çileyle inşa ettiğimiz anlam haritalarımızı, değerlerimizi yerle bir eden ürpertici bir sekülerleşme biçimi yaşıyor...
Sadece sürükleniyor...
Bu çürüme ve sürüklenmeden en olumsuz etkilenenler genç kuşaklar...
İddiaları, idealleri, hayalleri olmayan, hız, haz ve ayartının kölesine dönüştürülen genç kuşaklar...
Aileler, çocuklarını koruyamıyor; medyada, özellikle de dijital medyada virüs gibi hızla yayılan çözücü, sığ, banal postmodern, nihilist kültürün yıkıcı etkilerinden nasıl koruyabileceklerini bile bilmiyorlar!
Bir yandan aile kurumu fenâ hâlde çatırdıyor; ruhsuz ve köksüz yapılaşma biçimleri nedeniyle mahalle kavramı ve olgusu can çekiyor, komşuluk ilişkileri yerle bir oluyor...
Öte yandan da, ailenin çatırdadığı, mahallenin çöktüğü, komşuluk ilişkilerinin yokolduğu acımasız ve ruhsuz bir dünyada ilgisiz ve sevgisiz kalan genç kuşaklar, dijital dünyanın ontolojik şiddet yüklü, tekno-pagan dünyasına kaçıyorlar; çareyi dijital dünyada kaybolmakta buluyorlar...
Türkiye’nin nüfusunun omurgasını 15-25 yaş arası genç kuşaklar oluşturuyor. Aslında, gelecek açısından müthiş bir dinamizm kaynağı bu.
Ama aile ilgisi ve sevgisinden yoksun, ruhköklerini, ideallerini, hayallerini yitiren genç kuşaklar, başkalarının iddialarının, ideallerinin ve hayallerinin kölesine dönüşüyorlar ve gözümüzün içine baka baka yok oluyorlar...
Şunu görelim artık: Eğer 15-25 yaş kuşağını kaybedersek, yüzyılı kaybederiz.
O yüzden başta eğitim kurumu olmak üzere, medyayı, kültür ve sanat hayatını kendi medeniyet ideallerimiz ve iddialarımız çerçevesinde silbaştan inşa edemezsek, varlığımızı ve bağımsızlığımızı bile koruyamayız.
Bu yazı çığlıktır.
Umarım bu çığlığı duyan olur.
Vesselâm.
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
28.05.2021
14.08.2020
7.08.2020
20.07.2020
17.07.2020
26.06.2020
14.06.2020