Zülfü DİCLELİ
Şu bir gerçeklik: İnsanlar farklı farklı, aynı değil. Kadın, erkek; çalışan işveren; Türk Kürt; Alevi Sünni; muhafazakâr modernleşmeci; göçmen yerli; beyaz renkli… Bu farklılıkların biyolojik, sosyal ya da kültürel nedenleri var.
Bu farklılıklara nasıl yaklaşmalıyız?
Bu sihirli bir sorudur. Bugün tüm insanlığın karşı karşıya olduğu bütün büyük sorunların kökeninde bu soruya verilen belli bir cevap yatıyor. Ama aynı şekilde bütün o sorunların çözüm yolu da bu soruya bir başka cevabın verilmesinden geçiyor.
Nasıl mı?
Birinci seçenekte, insanlar arasındaki biyolojik, sosyal ya da kültürel farklılıkları onlar arasında eşit haklı ilişkiler kurulmasına imkân vermeyen engeller olarak görür ve gösterirsiniz. Buna göre farklılıkların tarafları arasında mutlak eşitsizlik vardır. Değerleri, anlamları, hatta özleri farklıdır. Sizin olduğunuz taraftakiler üstün, kişilikli, nitelikli, asil insanlardır. “Ötekiler” aslında insan bile sayılmaz. Bunlar iki karşıt kutuptur. Bizim güvenliğimiz için “ötekiler” sürekli dışlanmalı ve dışsallaştırılmalıdır; araya bölmeler, sınırlar, çitler, duvarlar çekilmelidir. (Bunlar fiziksel olabileceği gibi gözle görülmez, saydam engeller de olabilir.)
“Öteki” sosyal grupların ya da sınıfların biyolojik farklılıkları ya da kültürel, etnik, ulusal, dilsel veya dinsel vb. kültürel farklılıkları onların ortak olumsuz özellikleri ve karakteristikleri olarak gösterilir. Böylece mevcut hiyerarşi ve ayrımcı uygulamalar temellendirilir. Oysa bu nitelemeler politik durum ve çıkara göre değişen “inşa edilmiş” gerçeklikler, inanç ve uygulamaların genelleştirilmiş soyutlamalarından oluşan “hayali” kültürlerdir. Bu ayrımlar aşılamaz bölünmeler (uzlaşmaz çelişkiler) vaaz eder. “Bizim” taraf uygar, güvenilir, bilinir olurken “öteki” vahşi, tehlikeli, farklı ve kötüdür.
Bu tür bir hiper-gerçeklik çizimi ya da kurgusu en temelde güçlünün güçsüzü sömürmek için kurduğu eşitsiz ilişkiyi haklı göstermeye yarar. Gerekçe basitçe şöyledir: “Ötekini sömürmek, onun kaynaklarına el koymak, onu kendime tabi kılmak için değil, sadece ve sadece niteliksiz, ahlaksız, geri, kültürsüz, cahil ve vahşi olduğu için ona eşit davranamam, onu sürekli baskı altında tutmalı ve dışsallaştırmalıyım.”
Mısır’da, Eski Yunan ve Roma’da insanlar böyle köleleştirildi. İspanyol ve Portekizliler Latin Amerika yerlilerini, Avrupalı sömürgeciler Afrikalıları, Brezilya’nın egemenleri Amazon yerlilerini, Beyaz Amerikalılar siyahları, kapitalistler işçileri—ve erkekler kadınları hep bu tür hiper-gerçeklik kurgularına dayanarak sömürdüler, sömürüyorlar.
Bugün mevcut yaşam sisteminin tasarımı harcanabilir “ötekiler” zararına kaynak istihracını maksimize etmek üzerinde yükseliyor. Teknoloji güdümlü sanayi toplumunda yeryüzü de insan türünün sonsuz tüketimi için sömürülecek dışsal bir kaynak olarak görülüyor ve “ötekileştiriliyor”.
***
Ancak tarih de ta en başından beri ötekileştirilenlerin kendilerini ötekileştirenlere karşı isyan ve mücadelelerinin tarihi oldu. Kendilerine uygulanan baskılara ve sömürüye karşı eşit haklı insanlar olarak kabul görme mücadeleleri olarak gelişti. İnsanlık tarihi köleler, köylüler, işçilerden sömürgeleştirilen halklara, kadınlar ve LGBTI’lere kadar ötekileştirilenlerin eşit haklı insanlar olarak kabul görme mücadelelerinin tarihidir.
Öyledir ama şu da var: Tarihte devran dönüp de ezilenler, sömürülenler, aşağılananlar başa geldiklerinde taşıdıkları vaatleri her seferinde boşa çıkardılar, bir süre sonra daha öncekilerden pek farkları kalmadı. Son tahlilde her seferinde nihai karar mekanizmaları güç sahibi olanların elinde kalmaya devam etti.
Bütün devrimlerin tarihinde tekrar tekrar yaşanan bu trajedinin nedeni nedir?
Dönüp dolaşıp aynı yere gelindi hep, çünkü farklılıklara, karşıtlıklara, çelişkilere ilişkin ezenlerin sahte çizimi, sonunda ister istemez ezilenin de tasavvuru haline geliyordu. Kendilerine anlatılan hikâyenin gerçekten kendi hikâyeleri olduğuna inanıyorlardı. Egemen, sömürücü, ötekileştirici olan tarafın çizimi gerçeklikle ilgisi olmayan bir hiper-gerçeklik ise, ezilenin (sömürücüye ilişkin) tasavvuru da aynı şekilde bir hiper-gerçeklik oldu hep. Ötekiler de ister istemez kendilerini karşıt, düşmanca bir kutuplaşmanın tarafı olarak gördüler ve öyle davrandılar. Onların gözünde de kendileriyle daha güçlü olanlar arasında uzlaşmaz çelişkiler vardı. Böylece onlar da aynı hiper-gerçekliğin, sahte hakikatin esiri haline geliyorlardı.
***
Peki, ama tarih hep böyle mi devam edecek?
Bu bizim tercihimize bağlı, yüzlerce yılın mirası hiper-gerçeklik kurgularının esiri olmaya devam edip etmeyeceğimize bağlı. Bu esaretten kurtulmanın yolu hiper-gerçekliğin nasıl kurgulandığını bilmekten geçiyor. Bu kurguyu reddetmezseniz bu kısır döngüden kurtulamazsınız.
Bu kurguyu reddetmek için şunu görmeliyiz. Sihirli sorunun ikinci bir cevabı da olabilir. İnsanlar arasındaki biyolojik, sosyal ya da kültürel farklılıklara yaklaşım konusunda ikinci bir seçenek de söz konusudur. Karşıtlıklar, çelişkiler canlı yaşamın ve toplumların varoluş tarzıdır. Onlarsız ne doğum ve ölüm ne de hareket, değişim, evrim ve gelişme olur. Karşıtlıkların, karşıtlığı oluşturan tarafların, yanların varlığı doğal bir olgudur. Varoluşta, harekette, evrim ve gelişmede iki tarafın da rolü vardır; ikisi de önemli, vazgeçilmez, dolayısıyla eşdeğerdir. Farklılıklar çelişkilere, anlaşmazlıklara yol açabilir ama kutuplaşmaya ve düşmanlığa yol açmak zorunda değildir.
Bu farklılıklara gerçeklikte oldukları gibi onlara herhangi bir anlam, değer, öz eklemeden, yorumsuz yaklaşabiliriz. Bunlar vardır, hep olmuşlardır ve olacaklardır. Normal ve gerçektirler. Tarafların biri diğerinden daha değerli, asil, ahlaklı ya da önemli değildir. Hepsi eşit haklıdır.
Tarihteki bütün bilge insanların, sayısız filozofun, sanat ve edebiyat insanının yüzlerce yıldır bize anlata geldiklerinin özü de aslında bundan ibarettir.
Eşit haklılık–sihirli kavram budur. Bütün sorunları çözecek sihirli anahtar bu iki kelimede saklıdır. İnsanların dili, dini, milleti, sınıfı, kimliği, cinsiyeti, cinsel tercihi, mesleği, biyolojik ve fiziksel özellikleri ne olursa olsun hepsi eşit haklıdır, aralarında eşit haklı ilişkiler kurmak durumundadır. Bu yaklaşım insanlar ile diğer canlılar arasındaki ilişkiler için de geçerli olmalıdır. “Eşrefi hakikat” budur.
***
Eşit haklılığı kabul etmek, kendi hakikatimizin, kendi doğrularımızın üstünlüğü inancını bir kenara bırakmayı gerektirir. Çelişkili bakış açılarını dışlamadan enformasyon akışlarını incelemeyi gerekir. Eğer insanlar arasında uzlaşmaz çelişkiler, ebedi ve ezeli düşmanlıklar yoksa hakikate de böyle yaklaşmak zorundayız demektir. Bizim düşüncemiz, görüşümüz her zaman sınırlı bir veri kümesine dayanır. Bakışımız hep sınırlı kalacak. Bizim görüşümüz sadece dünyaya ilişkin bir perspektif; hiçbir zaman hakiki, tam ve kesin bir dünya resmi değil. Onu düzeltmek için farklı perspektiflere ihtiyacımız var. Onların uyumsuzluğu içinde yolumuzu bulmamız gerekiyor.
Kendi bilişsel önkabul ve uygulamalarımızı sorgulamayı göze alamazsak kendi kapalı enformasyon devremizin , “yankı odamızın” dışına çıkamayız. Oysa anlam yapıcı başka, hatta karşıt enformasyon devrelerine açık olmaya, enformasyonun açık düğüm noktalarından beslenmeye ihtiyacımız var. Kuşkusuz oralardan geçerli içgörüler edinebilmemiz için, onların hata ve tutarsızlıklarını, olası yalan ve uydurmalarını reddedecek bir epistemolojik otantikliğe ve sağlam değerlere sahip olmamız gerekir.
Doğanın ve yaşamın evrimi insan türünün yanı sıra başka canlı türlerin de varlığına bağlı. Aynı şekilde ekonomik, sosyal, politik yaşam çok paydaşlı, çok taraflı. Eğer bu iki olguyu kabul ediyorsanız artık çok türlü/çok paydaşlı düşünmeye geçmek zorundasınız. Sadece kendi türünüzü, kendi tarafınızı düşünmeye devam etmek demek bugün sadece ve sadece koşar adım felakete doğru gitmek demek olur.
Bugün sınıfçılık, ideolojik ve kültürel bencillik, ırkçılık ve şovenizm, cinsiyetçilik ve türcülük – bunların hepsi karşı tarafı dışlamak, ezmek, baskı altında tutmak hatta yok etmek tercihinde buluşuyor. Bugün Suriye, Afganistan, Yemen, Libya’da savaşlar… İklim, enerji, gıda, su krizlerinin iç içe geçmesi… Göç salgını… Yeni gericiliğin yükselişi… İktidarın katılaşması ve merkezileşmesi…
Hepsinde geçerli olan tek senaryo taraflar arasındaki düşmanca kutuplaşma.
Çıkış yolu sihirli soruya ikinci cevabı vermekte. İnsanlar ne kadar farklı olsalar da eşit değerdedir, eşit haklıdır, aralarında eşit haklı ilişkiler kurmak durumundadır. Çıkış yolu çoğulculuk, karşılıklı hoşgörü, eşit haklı yarışma, kendi çıkarını genelin çıkarı için sınırlama, mutabakat, ortak değerlerin egemen olmasıdır. İnsanlar arasındaki sömürü, baskı ve düşmanlık ilişkileri ancak böyle bir süreç içinden geçerek eşit haklı ilişkilere dönüşebilir.
Tarihsel gelişme içinde tekrar tekrar ortaklaşa geliştirilecek değerler olarak ortak değerlerin egemen olmasıyla, politikanın sağduyu ve akıl yoluyla yeniden yapılanmasıyla, dünya düzeni demokratik (bütün bileşenlerin eşit haklı katılımıyla), adil (bütün bileşenlerin çıkarlarının dengelenmesiyle) ve barışçıl, insancıl şekilde yeniden yapılandırılabilir.
Doğru ancak kolektif olarak bulunabilir.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları




























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2024
25.12.2023
21.08.2020
5.06.2020
5.04.2020
21.01.2020
2.02.2019
21.11.2019
19.10.2019
13.10.2019