Ayşe HÜR
18 Eylül 1937’de, Başbakan I·smet I·nönü, TBMM’de yaptıgˆı konus¸mada “birkaç aydır Türk efkâr-ı umumiyesini is¸gal eden fakat bugün artık maziye karıs¸mıs¸ olan Tunceli hadisesi” hakkında s¸unları söylemis¸ti:
S¸imdi size, Tunceli’ndeki vaziyetin bugünkü halini arz etmek isterim. Cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı as¸irettir. Bugün bu altı as¸iretin ne kadar adamı varsa, bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkânından tamamen mahrum bırakılmıs¸tır.
Cumhuriyet ordusu ve zabıtası, bu hadise esnasında yaptıgˆı takiplerde, hurafe olarak zihinlerde yerles¸en ne kadar uçurum halinde dere ve ne kadar çıkılmaz dagˆ varsa, hepsini Ankara sokakları gibi bas¸tan bas¸a geçmis¸lerdir. Kanun götüren ordu, jandarma neferlerinin, ayak basmadıgˆı yer, inmedigˆi dere ve çıkmadıgˆı tepe yoktur. Cumhuriyet’in ıslahat ve imar programına muhalefet eden bütün engeller ortadan kaldırılmıs¸ ve program bir an fasıla vermeksizin ilerletilmektedir.
Uzun süren ve Cumhuriyet kanunlarını behemehâl yürütmek için gösterilen azim, s¸iddet kars¸ısında bile zayiatın binnetice hafif olmasına dikkatinizi celbetmek isterim. Silahlar çok müessir ve silahları kullanmak için hiçbir tereddüt olmadıgˆı halde isyan edenlere kars¸ı silah kullanan ordu heyetleri ve Cumhuriyet jandarması, bir hayatı kurtarmak ve korumak için son derecede s¸efkatle hareket etmis¸tir. I·syana is¸tirak eden as¸iret reislerinin hepsi mahkemeye verilmis¸lerdir. Umumi, tabii olan adliye mahkemesine verilmis¸lerdir. Cumhuriyet idaresinin kuvvetli oldugˆu kadar, s¸efkatli ve adaletli oldugˆunu göstermek itibariyle Tunceli hadisesi en son ve en mukni, bir misal olmus¸tur.
Başbakanın açıkladıgˆına göre devletin kaybı, 51 yaralı, 30 “s¸ehit” idi. I·syana is¸tirak edenlerden ise 265 ölü, 20 yaralı vardı. S¸imdi sıra Dersim’de dönüs¸ümün bas¸latılmasına gelmis¸ti.
Bu, I·nönü’nün Bas¸bakan olarak son konus¸ması oldu. I·ki gün sonra, Anadolu Ajansı s¸u haberi geçti: “Bas¸vekil Malatya Mebusu I·smet I·nönü’ne talep ve ricası üzerine, Reisicumhur Atatürk tarafından bir buçuk ay mezuniyet verilmis¸ ve Bas¸vekâlet vekâletine I·ktisat Vekili Celâl Bayar tayin edilmis¸tir.”
Durum, benzer ifadelerle Celâl Bayar’a da tebliğ edilmişti. Ancak bu tebliğde diğerinden farklı olarak “İsmet İnönü’nün şiddetli sürmenaj neticesi olarak mutlak istirahat şeklinde mezuniyete ihtiyaç hissetmekte olduğundan bahisle, tedavisini bitirmek üzere bir buçuk ay müddetle mezuniyet istediği” belirtiliyordu.
Neler oluyor?
Bas¸langıçta hem ailesi hem de halk, I·nönü’nün ayrılıgˆının geçici oldugˆunu düs¸ündü. Örneğin oğlu Erdal İnönü, olayı anılarında şöyle anlatmıştı:
1937’de ben 11 yaşına idim. Ağabeyim 13, kızkardeşim 7 yaşlarında idiler. Babamın başbakanlıktan ayrılması bizim hayatımızda görünür bir değişiklik getirmemişti. Hatta ne olduğunu önce pek anlayamamıştık. (…) Haberi biz de önce, yazıldığı gibi anlamıştık. Bunun kesin bir görevden ayrılma oluğunu düşünmemiş, geçici bir durum diye algılamıştık. Tabii biraz zaman geçince durum anlaşıldı. Fakat biz çocukların yaşayışı değişmedi. Okullarımıza eskisi gibi devam ettik. Evdeki büyük değişiklik, babamın, haftanın birçok saatini İngilizce çalışarak ve okuyarak kütüphanede geçirmeye başlaması oldu.
Ama dönemin elitleri bunun pek de alışılageldik bir şey olmadığının farkındaydı. Örneğin Ahmet Emin Yalman, 26 Eylül 1937 tarihli Tan yazısında “Yalnız umumi surette okuyucular müsbet bir haber alamayınca herkesi bir merak sarmış ve kulaktan kulağa fısıltılar devam etmiştir,” diyordu. Ertesi gün aynı yazar, “mezuniyetin tarzı alışılmış şekillere uygun olmadığı için bu değişikliğin ecnebi propagandasına geniş bir faaliyet alanı verdiğini, işin içinde işler var gibi gösterip meseleyi büyüttüğünü, her köşeden akla gelmez rivayetler fışkırdığını” yazacaktı.
Dedikoduların artması üzerine Cumhur riyaseti Umumi Kâtipliğinden yapılan bir açıklama ile “bazı gazetelerin, memleketin esaslı işlerle alakadar rivayetlerini hiç kontrol etmeden, mesul ve selahiyetli mercilerden tahkik etmeden” yayımlamalarının “milletin yüksek menfaatlerine” uygun olmadığına dair bir tekzip metni yayımlandı. Bu “parmak sallama” basını etkilemiş olmalı ki daha “makul” yazılar çıkmaya başladı. Nihayet durum netleşti. İzin süresi dolmadan, 25 Ekim’de Bas¸vekil’in “kat’i olarak istifa ettigˆi ve yerine Celâl Bayar’ın getirildigˆi” açıklandı. Böylece I·nönü’nün, 21 Kasım-2 Mart 1925 tarihleri arasında görev yapan Ali Fethi Okyar Hükümeti dışarıda bırakılacak olursa, 20 Ekim 1937’ye kadar kesintisiz süren bas¸bakanlık görevi sona erdi. Ama elbette kamuoyundaki soru işaretleri iyice artmıştı.
Bu tasarrufun nedenleri bu yazının konusu değil, onun için devam edelim. Başvekillikten ayrıldıktan sonra Atatürk’ün özel hesabından İsmet İnönü’ye her ay ödenen 2 bin lira, 3 bin liraya çıkarılmış, bu ödemeler Atatürk’ün ölümüne kadar sürmüştü. İsmet İnönü’nün özel kalem müdürü Vedid Uzgören ve birkaç görevlinin maaşı da ödenmeye devam etmişti. 18 Aralık 1937 tarihinde CHP Genel Başkan Vekili Celâl Bayar imzasıyla Halkevleri Başkanlığı’na gönderilen bir yazıda ise İnönü’nün halkevi binalarındaki resimlerine eskisi gibi “hürmet ve itibar” gösterilmesi, eğer yerlerinden indirilenler varsa bunların tekrar eski yerlerine konulması rica ediliyordu.
“Stadyum Hadisesi”
Hükümet en azından görünüşte İnönü’ye saygıda kusur etmezken yaşanan bir olay iplerin gerilmesine neden oldu. Olayı İnönü’nün kaleminden öğrenelim:
Bir pazar günü futbol maçına gittim. Yürüyüşe çıkmıştım. Yanımda çocuklarım ile Kâzım Özalp’in oğlu da vardı. Onlar maçı görmemiz için ısrar ettiler. Stadyumda Atatürk’ün Kalemi Mahsus Müdürü rahmetli Süreyya Bey bir yerde oturuyordu. Ben de gittim, yanına oturdum. Biraz zaman geçtikten sonra, halk benim orada bulunduğumu fark etti. Büyük ölçüde nümayiş yapmaya, bağırmaya ve alkışlamaya başladılar. Baktım, tezahürat devam ediyor. Orada oturamaz hale geldim. Artık stadyumda kalmam doğru olmayacak… Çıktım… Güç halde bir arabaya bindim ve eve döndüm. Sonra öğrendim ki, bağırırken fena sözler söylemişler. “Bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” demişler. Çok fena sözler söylemişler. Hadiseden pek müteessir oldum. Fakat yapacak bir şey yok… Bir emri vaki karşısında kalmıştım.
Bu olay Atatürk’ü çok etkilemiş… Arkadaşlarıyla akşam toplantılarında bunun üzerinde konuşulmuş… Her birine ayrı ayrı fikirlerini soruyormuş… Ve sofrada bulunanlardan kimi müteessir olduğunu, kimi şaşırdığını, kimi böyle şeyler beklemediğini söylermiş… Görüşmeler günlerce devam etmiş… Bu laflar yayılmış ve herkes (kimse) ne olacağını bilemiyor… Çankaya’daki bu endişenin ve Atatürk üzerindeki etkisinin sebebini sonradan bana anlatmışlardır. Atatürk’ün yakınları, kendisine ilk anda, benim çekilmemin halkça iyi telakki olunduğu raporunu vermişler. Atatürk hakikatin bunun tam zıddı olduğunu hadisat ile öğrenmeye başladıkça, dikkatli davranmak lüzumunu hissetmiş… Stadyum hadisesinden önce de halk gördüğü yerde beni alkışlamaktaydı. Fakat stadyumdaki tezahürat bunların hepsini geçti ve tezahüratı yapanların önemi, işi ciddi bir mesele haline getirdi.
İnönü’nün barış çubuğu
Hakikaten de olay, 6 Kasım 1937 tarihli CHP Meclis Grubu’nun toplantısında ele alındı. Atatürk’ün yaveri Salih Bozok, İsmet Bey’den ayrılığa ilişkin gelişmeleri açıklamasını istedi. Bunun üzerine kürsüye çıkan İnönü, uzun konuşmasında, yorulduğunu söyledi ve özellikle Mussolini’nin Akdeniz’deki saldırgan tutumunun dizginlenmesi amacıyla 10-14 Eylül 1937 tarihlerinde toplanan Nyon Konferansı sırasında Atatürk’le yaşadıkları görüş ayrılıklarını mutedil bir dille özetledikten sonra Atatürk’e âdeta “barış çubuğu” uzattı:
Bendenizin terbiyeli bir adam olduğumu bilirsiniz. Benim resmî işlerimde olduğu gibi, hususi hayatımda da Atatürk benim velinimetimdir. En mühim resmî hayatımda ve karşılaştığım hadiselerin hepsinde muvaffak olmam için Atatürk’ün çok emeği geçmiştir. Fakat kendisi silinmiş, daima bütün muvaffakiyetlerin şerefini bana vermiştir. Tabii bütün bunlar meydana çıkmıştır. Muharebede de böyle yapmıştır. (…)
[H]ususi hayatımda bu memlekette maddi bakımdan rahat bir adam hayatı geçirdim. Bunu bana Atatürk temin etti. Kendisi bir dilim ekmek yerse bana yarısını yedirmekten zevk alır. Onun için gerek resmî hayatta gerekse hususi hayatta kendisine ne kadar minnettar olduğumu takdir etmek kolaydır.
O gece kendisiyle konuşurken şikayetlerimi, vicdanı olarak bugün takdir ettiğim gibi, bir Şefe, büyük adama söylenmeyecek şekilden daha ileri giderek söyledim. Şimdi düşünürken takdir ediyorum. Şikayetimde söylediğim şu idi: “Canımdan bezdim… Artık devam edemeyeceğim…”
Bunların lüzumu yoktu. Çünkü ortada muayyen bir mesele yoktu. Çünkü ortada muayyen hiçbir mesele yoktu…
Ancak İnönü’nün bu açıklamaları da tartışmaları bitirmedi. Salih Bozok, bu sefer İnönü’den Ankara Stadyumu’nda yaşanan olayları açıklamasını istedi. İnönü yine uzun ve samimi bir dille yaşananları ayrıntısıyla anlattıktan sonra olayın Cumhuriyet’i kuran kadroların arasına nifak sokmak isteyenlerin işi olabileceğini, Atatürk’le yakın arkadaşlığını çekemeyenlerin bu işleri planlayabileceğini, hükümetin olayları kimlerin ne maksatla yaptığını ortaya çıkarmak için her türlü imkâna sahip olduğunu söyledi ve konuşmasını, parti içinde kendisine verilecek her türlü görevi “en yüksek vazife aşkı” ile yapmaya hazır olduğunu belirterek tamamladı.
İnönü, gazeteci damadı Metin Toker’e, yıllar sonra başka bir konuya açıklık getirecekti:
Bana yaptığı para yardımlarını söyledim. Çünkü bana en çok ızdırap veren şey para yardımı idi. Bunu senelerce istemedim. Bu, en nihayet emniyet meselesi de oldu. Bunu alenen söylemek için bir vesile benim için pek kıymetli idi. Söyledim ve kurtuldum.
Salih Bozok’un, Atatürk’ten onay almadan kendisini böyle sıkıştırmasını mümkün görmeyen İnönü daha sonra o günü hatıra defterine şöyle kaydedecekti:
O akşam Atatürk’te idim. Çok mahcup ve sakin görünüyordu. Celal Bayar ve etraf da çok memnun idiler. Fakat Atatürk’ün ızdırap içinde olduğunu fark ediyordum. Sofrada bir hiçi bahane ederek, bana karşı ansızın azami derecede arrogans (kibir) gösterdi. Sükûnet gösterdim. Artık hiçbir münakaşaya girmeyecektim.
İnönü istese de münakaşaya girecek durumda değildi çünkü ağır bir tecride alınmıştı.
Tecrit başlıyor
Başbakanlıktan ayrılır ayrılmaz gazetelerde ne ismi ne de resmi kalmıştı. İnönü ile ilgili haberlere son verilmişti. Kendisi günlüğünde Lozan gününde dahi kimseye bir kelime yazdırtmadılar derken, bir zamanlar başkalarının da başına geldiği gibi resmî tarihten dahi silinmek istendiğini belirtmek istiyordu. Bu aşamada kendi taşlarını oynamaya başlayabilirdi artık. Öncelikle CHP yönetiminde dramatik değişiklikler olmamıştı. İnönü CHP üzerinde de egemendi; Bayar’ın kurduğu hükûmet ise, kendi hükûmetinin neredeyse tıpatıp aynısıydı; sadece Refik Saydam yeni kabinede yer almamıştı. Dolayısıyla İnönü siyasî seçkinler üzerindeki gücünü koruyordu. Ancak dediğim gibi büyük gözaltında idi.
O sırada Prag Büyükelçisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İnönü’nün sağlık nedenleriyle görevinden ayrıldığını duymuş, ancak Ankara’ya geldiğinde Büyük Kulüp’te kendisini gayet sağlıklı bir halde görünce şaşırmıştı. İnönü, kendisine eskisi kadar yakın ve sıcak davranmayınca da alınacaktı. Ne var ki İnönü kulüp çıkışında kendisini bir garson aracılığıyla evinde yemeğe davet etmişti. Karaosmanoğlu sonrasını şöyle anlatır:
İtiraf ederim ki o anda şaşkınlık sırası bana gelmişti. Bu gizli kapaklı çağrı neden icap ediyordu. (…) Bunların cevabını kendi kendime ben ancak birkaç gün sonra verebilecektim. Ankara’da dolaşan söylentilere göre İsmet Paşa ile buluşup görüşmek ya da böyle bir arzuyu göstermek, birçoklarınca büyük bir cesaret sayılmakta imiş. Meğer İsmet Paşa tecrit olunmuş, göz hapsine alınmış bir durumda imiş! Şu halde İsmet Paşa’nın kendisi de buna inanmış olacaktı ki, –başıma bir şey gelmesin diye– beni evine gizlice alıp götürmek gibi bir ihtiyat tedbiri almayı lüzum görmüştü.
Atatürk’le yeni bir başlangıç
Ancak bu büyük tecrit, Atatürk’ün ilk kez 1936 yılı sonunda açığa çıkan, 1937 yılında iyice bozulan ve 1938 başında kesin şekilde teşhis edilen hastalığının yabancı misyonlar aracılığıyla dış basında yer almasıyla birlikte sona ermekle kalmadı, ikilinin ilişkilerinde yeni bir döneme girildi. Örneğin Atatürk, 1 Ocak 1938 günü gece saat 23:45’te o günlerde ağır bir grip geçirmekte olan İsmet İnönü’ye şu mektubu yazmıştı:
Benim sevgili dostum, kardeşim, aziz evlâdım! Dün akşam yeni yıl tebrikini aldım, çok duygulandım. Derhal Başyaverimle, senin hakkındaki sarsılmaz kardeşlik ve arkadaşlık hislerimle tebriklerimi bildirdim. Bu defa biraz uzunca süren rahatsızlığın, senden ziyade beni üzdü. Zaman zaman, seni yatağında ziyareti düşündüm; rahatsız olmandan sakınarak bunu dolaylı yaptım. Artık iyisin! Yakın aldığım haberler, bunu doğrulamaktadır. Tekrar yeni senenin, senin, benim ve bütün Türk milletinin huzur, sükûn ve parlaklıklar ile karşılaşacağının müjdesi gibi gördüğümü, size ulaştırıyorum. Derin muhabbetle, sarsılmaz kardeşlik, arkadaşlık hisleriyle gözlerinden öperim.
İnönü, 1938 kışı boyunca hemen her hafta Çankaya Köşkü’ne çağrılmıştı; ona kalırsa ikilinin ilişkisi Atatürk’ün 1938 ilkbaharında I·stanbul’a gitmesiyle tamamen kopmus¸tu. Ancak Dolmabahçe Sarayı’ndan Atatürk’ün hasta olduğu kendisine bildirildiğinde derhal Atatürk’e bir mektup yazmış, ondan izin çıkınca da İstanbul’a gitmiş, hatta Mart ayında bir hafta Dolmabahçe Sarayı’nda kalmıştı. Atatürk’ün 19-24 Mayıs 1938 tarihlerinde Hatay sorunu ile ilgili olarak çıktığı Adana-Mersin seyahatinden yorgun dönmesi, ilk olarak yeni satın alınan Savarona yatında dinlenip 25 Temmuz 1938 tarihinden itibaren Dolmabahçe Sarayı’na nakledilmesi üzerine, İnönü yine İstanbul’a gitmişti. İnönü’nün ifadesine göre ikili, “eskiden olduğu gibi arkadaşça bir hafta” geçirmişti.
9 Ağustos 1938’de İsmet İnönü, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a “Dr. Aras bana, Atatürk’ün cihan değer selâmlarını getirdi. Atatürk’e en derin saygılarla minnetlerimi ve en samimî afiyet dileklerimi takdim ederim. Bir münasip fırsatta yüce huzurlarına arz ederseniz size çok teşekkür ederim. Sevgilerle selâmlar,” diye yazmış, bu mektubun Atatürk’e arz edilmesi üzerine, onun emriyle Genel Sekreter tarafından Atatürk’ün teşekkür, sevgi ve iyi dileklerini bildiren bir cevap yazılmıştı.
Atatürk’ün yerini kim alacak?
Atatürk’ün sağlığına ilişkin ilk resmî açıklamanın yapıldığı 17 Ekim 1938 günü Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, İstanbul gazetecileriyle buluşmuştu. Cumhuriyet gazetesi yazarı Nadir Nadi, o günü şöyle anlatacaktı:
Bakan ne diyecek, önceden biliniyordu. Atatürk’ün ölmek üzere bulunduğunu haber verecekti. Böyle nazik günlerde gazetecilere düşen ağır görevi hatırlatacak, her türlü tahriklerden kaçınılmasını öğütleyecek, Atatürk ile ilgili sağlık raporlarının yorumsuz olarak yayınlanmasını isteyecekti. (...)
Meraksız bakışlarla Şükrü Kaya’yı dinledik. Atatürk’ü her an kaybedebileceğimizi, bunun birkaç gün, bilemediniz birkaç hafta olduğunu söylediği zaman, doğrusu salonda pek bir üzüntü havası da esmedi. Hastalığın affetmez türden olduğu aylardan beri duyuluyordu. O günlerde Bâbıâlinin çenesini, “Atatürk’ten sonra kim Cumhurbaşkanı olacak?” dedikodusu yoruyordu.
Şükrü Kaya, toplantıda bir gazetecinin sorusu üzerine, Atatürk’ün vasiyeti olmadığını belirtmiş, “Yeni Cumhurbaşkanının kim olacağı” yolundaki sorusunu “TBMM kimi seçerse, o olacak”, “namzet, bir iki kişiyi geçmez” diye yanıtlamıştı. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın Cumhurbaşkanı seçilip seçilemeyeceği yolundaki soruyu da Çakmak’ın milletvekili olmadığı şeklinde yanıtlayarak, “Bakalım meclisin kabul edeceği kimseye namzetliği nasıl kabul ettireceğiz?” diyerek toplantıyı bitirmişti.
Cemil Koçak bu konuda şöyle diyor:
Elbette Bayar, Atatürk’ün son başbakanı olarak Cumhurbaşkanlığı için ilk akla gelebilecek isimlerden biriydi; nitekim Bayar’ın sözünü ettiği grup, kendisine Cumhurbaşkanlığı önerisinde bulunacak, fakat Bayar bu öneriyi de reddedecektir. Bayar’dan sonra akla gelebilecek ikinci isim muhakkak ki, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tı. Çakmak açısından aday olabilmek güçtü; çünkü ordudan ayrılmak ve muhakkak yapılacak bir ara seçimde de milletvekili seçilmek zorundaydı. Bu kolay bir süreç değildi; fakat mümkündü. Yeter ki Çakmak gönüllü olsun! Ne var ki, Çakmak da bu öneriyi reddedecek ve ordudan ayrılmayı kabul etmeyecektir. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın da adaylığı gönüllerinden geçirdikleri biliniyordu. Fethi Okyar’a dahi müracaat edildi; İnönü, Okyar’a da epey ısrarlı önerilerde bulunulduğunu ileri sürüyor. Okyar da önerileri kabul etmeyecektir.
Koçak belirtmemiş ama Fethi Bey kabul etse de milletvekili olmadığı için o şartlarda aday olamazdı. Bu arada İnönü, günlüğüne “Fethi Okyar fitneye iltifat etmedi,” diye not düşmüştü.
Ordu ne diyor?
Cemil Koçak’ın dediklerini biraz açayım: Genelkurmay İkinci Başkanı Asım Gündüz, anılarında bu konuda genelkurmayda toplantı yaptıklarını ve yeni Cumhurbaşkanının meclis tarafından seçilmesi gerektiğine ve ordunun bu seçimden uzak durmasına karar verdiklerini yazıyor. Toplantıdan sonra genelkurmaya gelen Bayar’a bu karar ordu adına Çakmak ile Gündüz tarafından açıklanmıştı. Bu açıklamaya rağmen Bayar Çakmak’a son kez aday olmasını önerdi. Meclis Çakmak arzu ederse kendisini seçmeye hazırdı. Ne var ki mareşal bu öneriyi de reddedecekti. Diğer yandan, ordunun kararı bu kadar da basit değildi. Söz konusu ordu toplantısından çok kısa bir süre sonra bu kez birinci orduda yeni bir toplantı daha yapılmıştı. Gündüz anılarında bu toplantıyı da anlatmakta. Buna göre, birinci ordu komutanı Fahrettin Altay, genelkurmay başkanlığına gelir ve Gündüz’le görüşür. Gündüz kendi aldıkları kararı Altay’a nakledince, Altay bu karara itiraz eder. Çünkü birinci ordu komutanlığında kolordu ve tümen komutanlarıyla yapılan toplantıda aksi bir karar alınmış ve İnönü’nün ordunun adayı olarak seçilmesine karar verilmiştir. Bu görüşmeden sonra Gündüz durumu Çakmak’a anlatır ve genelkurmayda da İnönü üzerinde mutabakat sağlanır. Ordunun bu yeni ve son kararı başbakanlığa ve meclise de yansıtılır. Tam bu sırada Ankara’da hükûmet toplanır ve bu toplantıya Genelkurmay Başkanı Çakmak ile İnönü de katılır. İnönü artık tek adaydır.
Burada bir parantez açıp, Dündar Seyhan’ın anılarına göz atalım:
Atatürk öldüğü zaman harp okulunun ikinci sınıfında idim. (...) Günün en mühim meselesi, Atatürk öldüğü zaman yerine kimin geçeceği idi. Başvekil Celâl Bayar ve Atatürk’ün yakın arkadaşları olarak bilinenlerin, Atatürk’ü sevenler ve ona bağlı gençlik indinde pek makbul şahsiyetleri yoktu. Bu, belki de o devirdeki kulak gazetesinin propaganda tesiridir. Ne olursa olsun, o zaman iktidardan uzaklaştırılmış bulunan İsmet Paşa’ya karşı büyük bir hayranlık ve itimat besliyorduk. Biz Harbiye olarak İsmet Paşa’yı daima sevmiştik. (...) İnönü, başvekillikten uzak bulunduğu günlerde Harbiye civarında sık sık at gezintisi yapardı. Onun geçtiğini gören biz Harbiyeliler, hangi durumda olursak olalım, hemen pencerelere fırlayarak, büyük tezahürat yapardık. Hulâsa, İnönü sevgisini, onun başvekillikten uzaklaştırılması, bizim genç kalplerimizden söküp atamamıştı. Harbiyeli olarak, Atatürk’ün yerine mutlaka İnönü’nün geçirilmesini istiyorduk. Atatürk’ten ayrılmanın ağır hüznü ve rûhî baskısı altında harp okulu iç bahçesinde toplanıyor ve bu arzumuzu açıkça belirtiyorduk.
“Mutad zevat” ne düşünüyor?
20-26 Ekim 1938 tarihli bir İngiliz belgesinde Atatürk’ün koma halinde olduğu bir sırada önemli bir konuda İsmet Paşa’ya danışıldığının yazıldığını belirten Cemil Koçak’a kalırsa, İnönü yine de “kâğıt üzerinde” cumhurbaşkanı adayı olabileceği için İnönü karşıtı gruplar buna karşı önlem alma ihtiyacı duymuşlardı. Önce Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, İnönü’ye Washington Büyükelçiliği’ni önermişti. Aras’ın planına göre İnönü, Büyükelçi olursa milletvekilliğinden ve TBMM’den ayrılmak zorunda kalacaktı. 1924 Anayasası’nın 31. maddesine göre Cumhurbaşkanı’nın TBMM üyeleri arasından seçilmesi gerektiğinden İnönü aday olamayacaktı. İnönü, bu önerinin altında yatan nedeni iyi bildiğinden hemen reddedecekti. İnönü, olayı Hatıralar’da şöyle anlatmıştı:
Bir gün Tevfik Rüştü Bey gelmişti. Nevzat Tandoğan ile tesadüf ettiler. Bundan sonra Tevfik Rüştü Bey de her hafta muayyen bir gün gelirdi. Tatlı tatlı konuşur, beraber yemek yerdik. (…) Bir aralık benim Amerika’ya Büyükelçi tayin olacağım havadisi çıktı. Hiç haberim yoktu. Fena halde canım sıkıldı ve çok müteessir oldum. Şiddetli tepki gösterdim.
İlk buluştuğum hafta Tevfik Rüştü Bey’e sordum. “Evet,” dedi. “Haber ilk benden çıktı,” dedi. “Nasıl oluyor,” diye sorunca, şöyle izah etti: “Siz her zaman söylerdiniz. ‘Amerika’yı görmedim’ derdiniz. (…) Ben de bir vesile bulup, sizin Amerika’yı tanımak ve incelemek arzunuzu gerçekleştirmek istedim.” Kendisine teşekkür ettim ve kesin olarak kabul etmeyeceğimi, bundan vazgeçmesini, bir arzuyu söylemiş olmamla, onu bir vazife ile tamamlamak arasında fark olduğunu bildirdim. Çok sert konuştum ve “Seni mesul tutarım,” dedim. Hulasa, çok şikâyet ederek Tevfik Rüştü’yü bundan vazgeçirdim.
Bazıları, Atatürk’ü Ankara’ya getirerek, TBMM’yi feshetmesi ve seçime götürmesi için uğraşmıştı ancak Atatürk’ün hastalığı hızla ilerleyince bu mümkün olmamıştı. Yine Atatürk’ün hastalığının kamuoyuna duyurulduğu 17 Ekim sonrasında Abdülhalik Renda’nın Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet etmesini önerenler olmuştu. Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras, Salih Bozok, Hasan Rıza Soyak ve Ali Çetinkaya’dan oluşan “İnönü aleyhtarı” gruba katılmayan ve onların bu tür önerilerini dolaylı yollardan da olsa engelleyen Başvekil Celâl Bayar, yıllar sonra şöyle demişti:
Bazı kimseler el altından harekete geçtiler; ya kendileri olmak istiyorlar veya İnönü hesabına çalışıyorlardı. Ben şu prensibi ilân ettim: kendim için hiçbir şey olmayacağım. (...) Sonra beni İnönü aleyhine veyahut başka birinin lehine çekmek, parti tutmak üzere temayül gösterenler oldu.
Recep Zühtü’nün suikast planları
Yazarlar
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016