Halil BERKTAY

8) Edhem Eldem: her iki belgeyi aynı acemi yazmış
12.01.2013
13828

 Tarihçilik hem genel bir bilimsel uğraşıdır (ve dolayısıyla ortak bir metodolojisi, ortak normları, ortak bir meslek ahlâkı vardır). Hem de kendi içinde çeşitli uzmanlıklara ayrılır. Çoğu zaman bu uzmanlıklar, hangi araştırma dillerini bildiğiniz ve dolayısıyla hangi birincil kaynakları okuyabildiğiniz meselesidir. Örneğin bir Avrupa Ortaçağ tarihçisi için Klasik ve Ortaçağ Latincesi esastır ve bunların yanı sıra birkaç modern Avrupa dilinin Ortaçağ versiyonlarını da bilmek zorundadır (Orta İngilizce, Orta Fransızca gibi). Bilmek derken, o dillerle yazılmış orijinal belgeleri (elyazısının zorlukları dahil) okuyup çözebilmeyi kastediyorum. Benzer şekilde, bir Osmanlı tarihi uzmanı dendiğinde de, Osmanlı Türkçesinin çeşitli dönemlerine ve farklı yazılış biçimlerine (taliknesihsülüscelî sülüs vb) vâkıf, bu tür belgeleri okuyup çözebilen, bunun için ayrıca Arapça ve Farsça da bilen biri anlaşılır.

Bu, başlı başına önemli bir teknik beceridir ve Osmanlı tarihçiliğinin kendisi değil, zorunlu, asgarî koşulu olmakla birlikte, yarı şaka yarı ciddî kendi rekabetlerini de yaratır. Ben Osmanlı tarihçisi değilim ama on yıllardır aralarında yaşıyor ve daha öğrenciliklerinden itibaren okudu-okuyamadı, bak yanlış okudu, falanca zar zor okur ama filanca çok iyi okur diye nasıl çekiştiklerini, yarıştıklarını, kılçık attıklarını, dedikodu yaptıklarını; incelemekte olduğu metinde bir yeri okuyamayanların kime gidip okuttuğunu... her gün görüyor, izliyorum.

Bugün 40’ları ve 50’lerinde olan “genç nesil” Osmanlı tarihçileri içinde, halen Boğaziçi’nde olan Edhem Eldem ve bizde Sabancı’da olan Hakan Erdem’in, çalışkanlıkları, zengin birikimleri ve yorum kapasitelerinin yanı sıra, Osmanlıcayı ve Osmanlı belgelerini “çok iyi okumak” diye özel bir şöhretleri de vardır. Torosyan tartışmasında, zaten Hakan ile birlikte tarafız; onun için Ayhan Aktar (AA) ve Taner Akçam’ın (TA) hiç sorgulamaksızın sarıldığı iki “tasdiknâme”yi ona sormamın pek bir âlemi yoktu; kendisi nasıl olsa yazacaktır. Onun için bu “belge”lerin “dış kritiği”yle ilgili sorularımı Edhem Eldem’e yönelttim; eleştirel gözlem ve açıklamalarını bugünden itibaren yayınlamaya başlıyorum.


Halil Berktay:
 Size, tartışmanın bütünü hakkında ne düşündüğünüzü sormayacağım. Bir adamın torununun, “iç kritik” yoluyla çürütülmüş bir metni “doğru”layıp “doğru”layamayacağını da sormayacağım. Sadece bir Osmanlı tarihçisi ve Osmanlı belgeleri uzmanı olarak, bu sunulan belgeler hakkındaki bilimsel kanaatinizi almak istiyorum. Öncelikle, AA’nın web sitesine koyduğu belgelerin bir değerlendirmesini yapabilir misiniz?


Edhem Eldem:
 Söz konusu olan, biri Enver Paşa, diğeri ise Abdülkerim Paşa tarafından imzalanmış iki belge. Bu belgelerin bir arada değerlendirilmesinde fayda var, çünkü en çarpıcı noktalardan biri ikisinin de aynı elden çıkmış olması. Yazı aynı, imla hataları aynı, ifade bozuklukları aynı. Yazının acemiliğiyle imlânın bozukluğu ortalama eğitimli bir Osmanlı vatandaşından beklenmeyecek düzeyde. Hele resmî muhaberatı kaleme alacak bir memurun elinden çıkmış olması düpedüz imkânsız. Kısacası, bence bu belgelerin gerçek olması mümkün değil.


Biraz daha somut bir fikir vermek için, her iki belgede bariz Osmanlıca imla hatası içeren kelimeleri sayabilirim. Enver Paşa’nın “tasdikname”sinde: ordu - batarya - esnasında - Ertuğrul - tabya - düşman - tahribiyle - keza - Hamidiye - deruhde - tehdid - mecruh - dolayı - terfi madalya - olmakla - ita (tekrarlar hariç toplam 17 kelime): Abdülkerim Paşa’nınkinde ise: toprak - taarruz - ordu - tayin - mezkûr - tarassud - meydanında - mumaileyhe - mecruh - düşman - taarruz - suhulet - Almanya - madalya - keza - olmakla - ita - ferik (tekrarlar hariç toplam 18 kelime). İkisi arasında çok sayıda ortak hata olması, yazıdan da anlaşıldığı üzere iki belgenin aynı acemi kalemden çıktığını doğruluyor. İmla hatalarına ilaveten saymakla bitmeyecek ifade bozuklukları da söz konusu: “harb vapuru”; “cesaret ve fedakârane harb etmek”; “ordu namına”; “kıdeme terfi”; “madalyaya nail olmak”; “mumaileyhe yedine”; “müttefik ordularımız”; “taaccübe mucib olmak”; “suhulet göstermek”; “madalyaya nail edilmek” gibi ifadelerin bazılarının Türkçeyle alakası bulunmuyor, birçoğu ise dönemin terminolojisiyle en ufak bir şekilde uyuşmuyor.


Özetlemek gerekirse bence bu belgelerin gerçek olması mümkün değil.

Burada bir duralım. AA ve TA, duyuyor musunuz? Edhem Eldem sadece bu belgelerin neden gerçek olamayacağını anlatmakla kalmıyor. İkisinin de aynı elden çıktığını söylüyor. 1915’te güya Enver Paşa’nın, 1917’de güya Abdülkerim Paşa’nın imzaladığı iki belgeyi aynı acemi, Osmanlıcayı iyi bilmeyen kişi yazmış. Elyazısı da aynı, imla hatâları da. Şimdi, AA ve TA ve diğer bütün okuyucular,Torosyan’ın kitabındaki yanlış bilgiler ile bu iki belgedeki yanlış bilgilerin aynı olduğunu da hesaba katarak, iki belgeyi bizzat yazan veya birisine yazdırtan bu kişi, kim olabilir dersiniz?

Artık gerek olsun olmasın, devam edeceğim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar