Halil BERKTAY
İstanbul'un başka neresinde, ne var; göstericiler ne yapıyor ve polis ne yapıyor; kendi gözlerimle görmedikçe bilmiyorum. Evde kapalıyız. Valikonağı caddesine yukarıdan, kuş bakışı bakıyoruz. Valikonağı'nın, Nişantaşı kavşağından başlayarak aşağıya, Ihlamur inişine doğru uzanan yaklaşık 200 metrelik kesimi ve yan sokakları üzerinde, saat kabaca 17-20 arasındaki bütün olaylar gözümüzün önünde, ayaklarımızın altında cereyan etti. Ben sadece iki üç saat boyunca burada gördüklerimi yazıyorum.
Öğleden sonra 16 sularından itibaren, aşağıdan, Ihlamur ve/ya Teşvikiye tarafından gelen eylemciler, yan sokaklardan çıkarak hemen altımızda, Valikonağı üzerinde toplanmaya başladı. Polis ise tam Nişantaşı kavşağında barikat kurmuş bekliyordu. Bu arada, Teşvikiye caddesi üzerinde, Teşvikiye Camii tarafından gelen kalabalık protestocu grupları, polis grubunun önünden sloganlar atarak geçtiler ve hiçbir müdahale olmadı; herhalde Osmanbey'e çıkıp ya Taksim yönüne yürümüş, ya da sağa dönüp ara sokaklardan geçerek gene Valikonağı'nın alt tarafına gelmiş ve bizim önümüzdeki kalabalığa katılmış olmalılar.
Her halükârda, saat 17 dolayında belirgin bir kalabalıklaşma oldu; Teşvikiye yönünün arka sokaklarından, yüzlerce insan gelmeye başladı. 20'lerinde, en fazla 25 yaşlarındaydılar. Büyük çoğunluğu sarı-beyaz baretli ve beyaz kumaş "hastane tipi" gaz maskeli, en önde giden 20-25 kişi de ciddi, hi-tech gaz maskeliydi. Bazılarının beraberinde, ilk başta ne olduğunu anlamadığımız, ama daha sonra içinden gaz fişeklerini söndürmeye yarayan su bidonları çıkacak olan çuval veya torbalar vardı. Başka hemen hiçbir örgüt bayrağı veya flaması yokken, bir tek SODAP (Sosyalist Dayanışma Platformu) bayrakları ve SODAP yelekli (sonradan "sapancı" olduğunu anlayacağımız, nitekim kendilerine öyle hitap edilen) kişiler -- ve tabii bir de tek tük Türk ve/ya Atatürk bayrakları göze çarpıyordu. Önde giden o 20-25, belki 30-40 kişinin bütün davranışları ve beden dilinden, belirli bir "liderlik" konumunda oldukları belliydi. Daha arkadan gelen asıl büyük kitle ise, daha genç, daha az özgüvenli, isterseniz daha az "kabadayı" deyin, daha sıradan bir 20-25 yaş üniversite gençliği kitlesinden oluşuyordu.
Geldiler, biriktiler, sıklaştılar ve Nişantaşı dörtyol ağzına kadar yürüyüp, oradaki polis barikatının dibine kadar girdiler. Belki 2000 kadardılar. "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam" sözleriyle, 15 Haziran sabahı saat 10 açıklamasından sloganlar atıyorlardı. Polisle burun buruna geldiler; bulunduğumuz yerden, en ön safta, polisle göğüs göğüse temas halinde olanlar arasında ne olduğunu göremiyordum. Derken polis biber gazı atmaya başladı. Belki 7-8 el attılar (öyle yüzlerce, binlerce filan değil; üç saatlik bütün "çatışma" boyunca, hep saydım; toplam belki 10-15 sefer olmak üzere, her seferinde polisin 10'dan fazla fişek sıktığını görmedim). Bu ilk 7-8 fişeklik salvo üzerine, bütün o, en fazla 2000 kişi diye tahmin ettiğim kalabalık 100-150 metre geriye kaçıştı ve yan sokaklara girdi. Böylece Valikonağı caddesinin Nişantaşı barikatının önündeki 100 metre kadarlık kesimi boşalmış oldu.
Asıl bundan sonra, olayların ilginç bölümü başladı. Büyük kitle, kaçıştığı yan sokaklardan bir daha çıkmadı ve oradaydıysa bile, görünmez oldu. Görünen, başından beri 25-30 gibi tahmin ettiğim; tavırları, jestleri ve kumanda edici beden dillerinden "liderlik" diye tarif ettiğim kesimdi. Yan sokak ağızlarına girdiler ve köşelerden bakıp, ilk başta 75-100 metre mesafeden, polisi kollamaya koyuldular. Zaman zaman çıkıp taş atıyor ve sonra geri kaçıyor; polisin zaman zaman attığı gaz fişeklerini ya tutup geri atıyor, ya da su bidonlarına atıp üstünü bezlerle kapatarak söndürüyorlardı. Bir süre sonra, Nişantaşı kavşağına bakan istikamette yolun sol tarafındaki ikinci sokaktan, bir grup büyük inşaat demirleri ve kalaslarla gelmeye başladı. Herhalde bunları, o sokaktaki bildiğimiz bir inşaattan almışlardı. Bunlarla, herhalde polis hattına yakın bir noktada (nasıl olacaktıysa) bir barikat kurmaya niyetliymişler gibi, caddeden dümdüz Nişantaşı kavşağına doğru yürümeye başladılar; 40-50 metre kala polis tekrar 2-3 gaz fişeği attı ve kalaslarla demirleri oracıkta bırakıp geri kaçıştılar.
Bir sonraki aşamada, bu sefer cadde üzerindeki bir başka inşaat alanını kapatan metal levhaları söktüler ve bunları kalkan gibi kullanarak adım adım polise doğru ilerlemeyi denediler. 5-10 metre ilerlerken ikide bir geriye dönüp "sapancılar gelsin, sapancılar buraya" diye bağırıyorlardı. Nitekim arkadan SODAP yelekli birkaç "sapancı" geldi ve sapanlarıyla polise, yelek ceplerinden çıkardıkları, bilye olduğunu sandığımız küçük objeleri atmaya koyuldular. Polis tekrar 2-3 fişek attı ve geri kaçtılar; bir daha da ilerlemeyi denemediler. Buna karşılık, Nişantaşı kavşağına doğru solda, sondan ikinci (Atlas Kasabının olduğu, neredeyse Nişantaşı Marketin karşısına düşen) sokaktan, tekrar kalaslar, inşaat demirleri, nereden söktükleri belli olmayan suntalar ve büyük bir plastik çöp konteynırıyla gelip, derme çatma bir barikat kurmaya giriştiler. Nasıl kuracaklarını bile bilmiyorlardı ve neye yarayacağı da hiç belli değildi ama, gene de yanyana yığıp en fazla 70-75 santim yüksekliğinde gevşek bir yığın oluşturuyorlardı işte. Bir de, yanlarında getirdikleri büyük bir zincir vardı; bunu da barikatın önünde, yolun iki tarafındaki iki direğe bağladılar. Arkaya doğru iki saf halinde dizilip, elden ele kaldırım onarımı için getirilmiş taşları da geçirerek barikata rastgele yığıyorlardı.
Bu derme çatma siperin ardında durmuş, hep aynı 5-6 kişilik, baretli ve gaz maskeli grup, sapanlarıyla bilye atmaya ve aynı zamanda, "hepiniz orospu çocuğusunuz" ve "gelin de hepinizin a...'nı s...lim" gibi şeyler bağırmaya başladılar. Zaten bu noktada cinsel küfürlerden başka slogan kalmamış gibiydi. Dahası, hep aynı 25-20 kişilik "lider" veya "militan" grubunun mensupları, zaman zaman cadde üzerinde polise doğru yürüyerek kollarını açıyor, "gel, gel" diye bağırırken elleriyle de aynı şekilde "gel, gel" işareti yapıyor, ya da daha müstehcen el-kol hareketlerine başvuruyordu. Bu "lider" veya "kabadayı" kesimden birinin, polise doğru bütün bedenini kullanarak "kanırtma" veya "geçirme" diye tarif edilebilecek hareketler yaptığını; bir başkasının, inşaat demirlerinden birini yerden alıp kasıklarının arasına sokarak diyagonal vaziyette tutup, demirden dev bir penisi varmış gibi gene polislere doğru yürüdüğünü gördüm. Fenerbahçe forması giymiş bir başkası ise cadde ortasında ancak "Fatih Ürek tipi" diye tarif edebileceğim bir göbek dansı benzeri hareketler yapıyordu. Aynı sıralarda, yan sokaklatrdan birinin ağzında ateş de yaktılar; civardan söktükleri, topladıkları ne varsa üstüste yığıp tutuşturdular; cadde üstünde bir ateş daha yakıp, bunlarla herhalde bir yangın havası yaratmak istediler. Hemen her şey, polisi kızdırıp saldırtmak üzerine kuruluydu.
Bunlar belki 10-15 dakika devam ederken, Nişantaşı kavşağına doğru solda birinci sokaktan, besbelli Kedi Parkı'ndan sökülmüş olan banklar taşınmaya başladı. Bazı bankları, beton temel ve ayaklarıyla birlikte sökmüş ve o vaziyette, grup grup taşıyarak getiriyorlardı. Bunları cadde üstüne dizmeye ve kavşaktaki polis kordonuna karşı ileri bir mevzi halinde yanyana getirmeye başladılar. Oysa böyle yakın bir barikata polisin izin vermeyeceği çok belliydi. Nitekim hemen 3-5 gaz fişeği daha attılar; söz konusu 10-15 "lider" veya "militan" da kaçıştı ve bunun üzerine polisler, ilk defa Nişantaşı kavşağındaki mevzilerinden çıkarak Valikonağı'na girip ilerlemeye koyuldular. Yanyana dizilmiş park banklarına geldiler ve kenara ittiler; hemen ardından, kavşakta bekleyen TOMA da ilk defa caddeye girdi ve ilerleyip zincirin üzerinden geçti; o ikinci, entepüften barikatı da dağıttı ve bu, daha hiç su sıkmadan, geriye kalmış bütün küçük grubun da yan sokaklardan iyice içerilere kaçması anlamına geldi. Ardından, önde 15-20 polis Nişantaşı market sokağının hizasına, bir 20-30 polis de kavşaktan önceki son sokağın hizasına gelip mevzilendi. Bu da, arkalarında mezbeleye dönmüş bir semt bırakan protestocuların uzaklaşmasıyla birlikte, bütün eylemin, çatışmanın sonu demek oldu.
Saatime baktım: çatışma 17:30'da başlamışken, şimdi 19:20 olmuştu. Gözlemlerimi net özetleyeyim. (1) Polisin bütün mevzilenişi, kimseyi Nişantaşı kavşağının ötesine geçirmemek, Taksim'e ilerlemelerine olanak vermemek üzerineydi. (2) Polisin, protestocuların fazla ilerlemesini önlemek için zaman zaman gaz fişeği atmak dışında bir güç kullanmama talimatı aldığı çok açıktı ve nitekim öyle de davrandılar. Benim görüş alanım dahilinde, cop kullanmadılar, kimseye başka şekilde de vurmadılar, kimseyi gözaltına almadılar. Hatta yan sokaklardan birisi üzerlerine yürüdüğü ve küfrederek itip vurmaya kalkıştığında bile, sadece geri itmekle yetindiler; hiçbir karşılık vermediler. Oysa o kişinin yaptıkları (veya karşı apartımandan bir hanımın ettiği, kızımı "baba, Nişantaşı'nda Atatürkçü olmayan herhalde bir tek biz varız" demeye sevkeden küfürler) derhal tutuklanmalarına yeterdi de artardı bile.
(3) Ben Gezi Parkı direnişinin başından değil, ilk haftasından da değil, bugününden, 15-16 Haziran'ından bahsediyorum. BU ÖLÇÜLER İÇİNDE, aşikâr olan, bütün saldırganlık ve şiddet insiyatifinin eylemcilerden geldiğiydi. Artık Taksim'e ulaşmak ve tekrar işgal etmek diye bir umutları da yoktu; sadece ve sadece, nerede ve ne ölçüde olursa olsun polisle çatışmak istiyorlardı. Belki bir kısmı için bu, AKP'yi devirmek gibi bir hedefe bağlıydı; bir kısmı içinse, kendini (1848 veya 1870-71 misali) "barikatlardaki bir özgürlük savaşçısı" gibi hissetme arzusundan kaynaklanıyordu. Ama ortada somut, anlamlı ve ulaşılabilir hiçbir siyasi hedefin kalmadığı ve eylem için eylem, çatışmak için çatışmak arzusunun öne çıktığı son derece belirgindi. İsteyen, "bu Cumhuriyet tarihin en kitlesel eylemidir" diye yazıp dursun. Belki gerçek olan, bu gençlerin kendilerini öyle bir "tarihsel ân ve aksiyon" içinde hissetme özlemidir. Elle tutulur olan şu ki, sokağa yalnızca hırslanmış bir öfke ve nefret ile belki bir kahramanlık ve macera hissi hükmediyordu.
Biliyorum ki bunları çıkıp söylemem ve yazmam, şimdi gene bir tepki dalgasına yol açacaktır. Aldırmıyorum. Ben bıktım artık. Bir solcu ve bir demokrat olarak, on yıllardır sol adına söylenen yalanlardan bıktım. "Kol kırılır yen içinde" anlayışından bıktım. Bütün oportünist faydacılıklardan bıktım. Geçmişte ve bugün, benim kendi kuşağımda ve şimdi kuşaklarda, maksimalist boyölçüşmeci, saldırgan ve şiddet kullanan kesimlere "masum gençlerdir" veya "barışçıl protestoculardır" veya "meşru savunma halindedirler" diye kol kanat germekten bıktım -- vakti zamanında bana ve bizlere kol kanat gerilmiş olmasından da, şimdi başka gençlere kol kanat germeye çağrılıyor olmaktan da bıktım ve utanıyorum. Günlerdir okuduğum "polisin inanılmaz vahşi saldırıları" teranelerinin (ki yok böyle bir şey; polis kullanabileceği şiddetin belki en fazla yüzde 10-15'ini kullanıyor) yanı sıra, eylemcilerin şiddetinden zerrece bahsedilmemesinden bıktım ve utanıyorum. Sürekli kriz ve sürekli çatışma mantığıyla her türlü şiddeti davet edenlerin, sonra da "anne polis beni dövdü" havasıyla himaye aramasından (ve bazılarının da solculuk gereği veya iktidar düşmanlığı gereği onlara bu himayeyi sunmasından) da bıktım ve utanıyorum.
Ben bu satırları yazarken Başbakan Erdoğan da Kazlıçeşme'de hep aynı kibir ve nobranlığıyla konuşmuş; üstelik MHP'yi (veya tabanını) da yanına almış; bir çeşit fiilî Milliyetçi Cephe oluşturmuş. Yapar, yapmıştır. Tek el şaklamaz. Kim itti onu o noktaya? Krizi Erdoğan başlattı; ikinci hafta boyunca sürdüren ve hele 15 Haziran Pazar sabahından itibaren bu kutuplaşmayı özellikle davet eden de, ister "sol" deyin, ister Taksim Dayanışması, ister protestocular-eylemciler, işte onlar oldu. Hükümet demokrat olsun; peki. Ya muhalefet? Acı olan şu ki, Türkiye'de önce muhalefet (ve sol) demokrat olmayı ve dürüst olmayı ve namuslu olmayı öğrenmedikçe, iktidarı ve bütün toplumu demokratlaştıramaz.
http://kuyerel.org/yazarlarimizYaziGoster.aspx?id=1318&yazarId=101#.Ub6YVJivFDA.gmail
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024