Hasan CEMAL
Aşağıda, 13 Mart 2007 tarihli Milliyet’te çıkan bir yazım var.
Sekiz yıl önceki bu yazımdan sonra, ifade özgürlüğü ve sınırlarıkonusuna devam edeceğim.
Soykırımı inkâr suçu olmaz, olmamalı.
Böyle bir suç, demokrasileri demokrasi yapan ifade özgürlüğüne aykırıdır.
Bu nedenle, bir İsviçre mahkemesinin Doğu Perinçek hakkındaki tecilli hapis ve para cezası fikir özgürlüğüne ters düşen bir karardır.
Ne yapmış Perinçek?
Bir tarihte, İsviçre topraklarında verdiği bir demeçte, “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” demiş. Bunun üzerine bir Lozan mahkemesi de İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek hakkında dava açarak kendisini mahkûm etmiş.
İfade özgürlüğüne sığmıyor bu karar.
Demokrasi diyorsak, ifade özgürlüğünü içimize sindiriyorsak bunun tam tersinin de geçerli olması gerekir.
“Ermeni soykırımı vardır!” diyen de demokrasinin ön koşulu olan ifade özgürlüğünden yararlanmalıdır.
Hem Perinçek'in, hem Dink'in
ifade özgürlüğünü savunmak
Bunu Türkiye için belirtiyorum.
“Ermeni soykırımı yoktur” diyen Doğu Perinçek’in bu demokratik hakkını hararetle savunanlar, eğer inandırıcı olmak istiyorlarsa, eğer ifade özgürlüğüne gerçekten sahip çıkıyorlarsa “Ermeni soykırımı vardır!” diyenlerin de bu hakkına saygı göstermelidirler.
İşin özü budur çünkü.
Başka türlü demokratlık olmaz.
Demokrasi kültürünün bir parçası sayılmaz tersi bir tutum.
Hrant Dink, o alçakça suikasttan bir süre önce Reuters haber ajansına verdiği demeçte “Ermeni soykırımı vardır” demişti.
Ve hakkında 301’den önce soruşturma, sonra dava açılmıştı,Türklüğe hakaret gerekçesiyle…
Sormak gerekiyor.
Demokraside yeri var mı bunun?
Demokrat olmak isteyen, demokratik hak ve özgürlüklere saygı göstermekten yana olanlar, hem Doğu Perinçek’in hem de Hrant Dink’in ve onun gibi düşünenlerin ifade özgürlüğünden yana çıkar.
'Karşıt görüşlerin varlığı doğruları zayıflatmaz'
Geçen yılın başlarında Avusturya’da İngiliz bir tarihçi yargılandı ve üç yıl hapse atıldı. Suçu Yahudi soykırımını, yani Holocaust’u inkâr etmekti.
İngiliz basını genel olarak İngiliz tarihçiyi görüşlerinden dolayı yerin dibine batırdı, ancak cezalandırılmasına da karşı çıktı.
Independent gazetesi başyazısında, İngiliz tarihçinin görüşlerini iğrenç bulduğunu belirtirken, kendisinin bu görüşlerini “kamuoyu önünde savunma ve ifade edebilme hakkına sahip olması gerekir" diye yazdı.
Bunun gibi, Financial Times’ın önde gelen yazarlarından ve gazetenin ekonomi editörü Martin Wolf da Avusturya mahkemesinin hapis cezasını eleştirmişti. Hitler’in ölüm kamplarında ailesinin birçok ferdini kaybetmiş olan Wolf özetle demişti ki:
“Yahudi soykırımının inkârı da ifade özgürlüğünden yararlanmalı. Karşıt görüşlerin varlığı doğruları zayıflatmaz, tersine güçlendirir. Haklılık böylece daha rahat savunulur hale gelir.”
Tarihi yasal parantezlere almak...
Demokratlık kolay değil.
Soykırım hiç kuşkusuz insanlığa karşı bir suçtur.
Ona karşı çıkmak her şeyden önce insanlığın gereğidir.
Öte yandan şiddeti, ırkçılığı övmek ve özendirmek elbette yasalara göre suç olmalı ve cezalandırılmalıdır.
Ancak tarihi yasal parantezlere alarak bir yere gidemeyiz.
Barışı ve huzuru yakalamanın yolu, tarihi özgürce, serbestçe tartışmaktan geçiyor.
Perinçek'in ifade özgürlüğünü de savunurum
Sekiz yıl önceki yazım böyle.
Bu görüşlerimde bugün de herhangi bir değişiklik yok.
Bu yazımı tekrar yayınlamamın iki nedeni var.
İlki, 28 Ocak’ta AİHM’de görülecek Doğu Perinçek davasıyla ilgili.
Diğeri, Charlie Hebdo katliamı.
Bu iki konuyu ifade özgürlüğü ve sınırları içinde yazmak istedim.
Doğu Perinçek’in kendisi de bilir. Hakkındaki duygu ve düşüncelerim öteden beri olumlu değildir. Ama yukarıdaki yazımda da belirttiğim gibi, açık şiddet çağrısı ve ırkçılıkyapmadığı sürece onun da ifade özgürlüğünü savunurum.
İfade özgürüğünü kısıtlamada hassas çizgi
İfade özgürlüğü ve sınırları Charlie Hebdo’yla birlikte ister istemez yeniden güncelleşti.
İfade özgürlüğü sınırsız mıdır?
Elbette değil.
Hemen alt alta sıralayabilirsiniz.
Irkçılık…
Savaş kışkırtıcılığı…
Şiddete çağrı…
Kutsallara, inançlara hakaret…
Allah’ı, peygamberi aşağılamak…
Bunlar söz konusu olduğunda, evet, ifade özgürlüğü kısıtlanabilir.
Ama nasıl?
Kriterler ne olacak?
O hassas çizgi nereden geçecek?
Bu çizgi saptı mı, ifade özgürlüğü güme gider, yaratıcılık güme gider.
Romancının romanı mahkûm edilir.
Karikatürcünün çizgisi mahkûm edilir.
Sinemacının filmi mahkûm edilir.
Filozofun eleştirel düşüncesi mahkûm edilir.
Gazetecinin haberciliği mahkûm edilir.
Charlie Hebdo'yla güncelleşen tartışma
Bütün bu soruların çerçevesini çizdiği konu, kısa adı IPI olanUluslararası Basın Enstitüsü'nün Yürütme Kurulu’nda yıllar yılı sıcak tartışmalara yol açmıştı.
Kutsala, dini inanca hakareti engelleyeceğim derken ifade özgürlüğü sınırlanabiliyordu çünkü.
Bu durum özellikle Türkiye gibi demokrasisi ikinci sınıf olan ülkeler için geçerli olduğu gibi, birinci sınıf demokrasilerde de -örneğin soykırım söz konusu olunca- çifte standartlar kendini hemen belli ediyordu.
Allah, peygamber, din, inanç gibi konularda eleştirel düşüncenin, yaratıcılığın, mizahın yolu kesilmek isteniyordu.
Charlie Hebdo sonrasında bu konu tekrar güncelleşti.
Hakareti reddederken
özgürlüğün canına okumayalım
Örneğin bugünlerde, “Peygamberimize söz söyletmeyiz!” çıkışı kulaklara fazlasıyla çalınıyor.
Evet, bu konuda hakareti, aşağılamayı reddedelim.
Ama aynı zamanda ifade özgürlüğünün canına okumayalım.
İfade özgürlüğünü de koruyalım.
Bu topraklarda Müslümanlığın dışındaki din ve inançlara da saygı gösterelim, bu konuda da hassas davranalım, ırkçılığa karşı çıkalım.
Ama durum bu değil.
Demokrasinin, ifade özgürlüğünün gerektirdiği duyarlıktan uzak bir ortamda yaşıyoruz.
Bu açılardan Türkiye tam bir çifte standartlar diyarı! Ahmet İnsel'in Radikal'deki yazısı bu çifte standartları olduğu gibi sergiliyor. Yazının bir bölümünü köşeme alıyorum:
AKP Türkiyesinde, Cumhuriyet gazetesinin iki yazarına savcılık resen halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve dini değerleri aşağılama suçu iddiasıyla soruşturma açıyor. Buna karşılık Erdoğan ve Davutoğlu’nun terör eylemleri olduğunu kabul ettikleri eylemleri ve bunları yapanları açıkça övenler hakkında kimse harekete geçmiyor. Bir tweet mesajında savcıyı eleştirip, hedef haline getirdiği iddiasıyla hakkında 5 yıl hapis istemiyle bir gazeteci hakkında soruşturma açılıyor. Kayseri’de Genç Müslümanlar Derneği Başkanı Ebubekir Karakaş, “Kouachi kardeşlere diyoruz ki; sizler bu saldırı ile biz Müslümanların yüzlerini ağarttınız. Rabbim de sizlerin yüzünü ahrette ağartsın, şehadetinizi kabul etsin inşallah” diyor, ses yok. Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya Cherif ve Said Kouachi kardeşlere rahmet dileyip, "Rabbim mekanlarını cennet kılsın. İslamın izzeti için ödedikleri bedel ve fedakarlıktan dolayı cennetiyle mükafatlandırsın inşallah" diyor, savcılığı vazgeçtim, ne Müslümanlardan ses çıkıyor, ne her lafa laf yetiştiren devlet büyüklerinden, ne de savcılık harekete geçiyor. Ensar Kardeşlik Platformu çağrısıyla toplanan bir grup, Usame Bin ladin ve Kouachi kardeşlerin fotoğraflarıyla pankart açıp, “tehdit ediyoruz, cesaretiniz var mı?” diye alenen soruyor, polis usulca grubu dağıtıyor.
Kouachi kardeşler ve Koulibaly’nin Paris’te yaptıkları toplu katliam, aynı zamanda bir terör eylemi, son derece ağır bir suçtur. Türkiye’de yürürlükteki ceza yasasında suçu ve bu suçları işlediği için suçlu veya suçluları alenen övmek suç değil midir? Cumhurbaşkanı ise haykırıyor: “Tahrikin kapısını sen açıyorsun!..”
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024