Yusuf Kaplan
Müslümanlar, modernlikle yüzleşmeden ve hesaplaşmadan, postmodernliğe yakalandılar, demiştim.
Sadece Müslümanlar değil, Batı dışındaki bütün dünya için de geçerli bu yakıcı sorun.
Arada bir fark var: Batı dışındaki dünyanın çocukları, -Çin, Hint, Japon, Latin Amerika-, Batı uygarlığının fiilî ve zihnî saldırısına teslim oldular.
Ama Müslümanlar teslim olmadılar.
Olmadılar; çünkü “her imtihan bir imkândır” demiştim.
O yüzden Müslümanlar, iki asır boyunca ortaya koydukları direnişle, Batı uygarlığının teorik ve pratik saldırılarına aslâ teslim olmayacaklarını, yeniden toparlanabileceklerini ispatladılar.
İşte bu nedenle İslâm dünyasının üzerine “çullanıyor” Batılılar.
BİLİMİ, TEKNOLOJİYİ DEĞİL, KENDİMİZİ KAYBETTİK BİZ ASIL!
“İslâm’ın güncelleştirilmesi” tartışmasının, Batı’da, öncelikle akademide, İslâm’ın reforme edilmesi, bunun yolunun da İslâm’ın protestanize edilmesi, sekülerleştirilmesi projesinde karşımıza çıktığını bilelim. Bu konuyu dünkü yazımda yazdım.
Buradan gidersek, hiçbir mesafe katedemeyiz. Buradan çıkmalı, kendi meselelerimizi kendi bakış açılarımızla mercek altına almalıyız.
Üzerinde yoğunlaşmamız gereken asıl meselemiz, Müslümanların direniş, diriliş ve varoluş yolculuğudur...
Bu yolculukta mesafe katedebilmemiz için hem dünyanın hem coğrafyamızın hem de ülkemizin karşı karşıya kaldığı temel felsefî / varoluşsal sorunları enlemesine ve boylamasına çok iyi kavramamız gerekiyor.
Batı uygarlığı, bilimle, teknolojiyle büyük bir güç elde etti. Ama Tanrı fikrini, hakikat fikrini kaybetti; tabiatı delik deşik etti; dünyayı yaşanılamaz bir yere çevirdi...
Yanlış sorular soruyoruz: Diyoruz ki, Batı bilimini, teknolojisini neden kaybettik, takip edemedik.
Asıl soru/n şu: Biz, kendimizi kaybettik.
Kendi olamayan, kendini tanıyamayan toplumlar, başkalarını nasıl tanıyabilir ki?
Önce yaşadığımız temel ontolojik sorunu tespit edelim, başımıza ne geldiğini görelim; sonra kendimize gelme ve bütün dünyalara açılma mücadelesi veririz biz.
Sorunumuz şu: İslâm dünyası, tarihinin ikinci büyük medeniyet krizini yaşıyor.
Yaşadığımız bu ikinci medeniyet krizi üç alanda tezahür ediyor:
Birincisi, Müslüman zihni’nin, Müslümanca duyma, düşünme biçimlerinin melekelerinin yitirilmesi.
İkincisi, Müslümanca yaşama zemin’inin yerle bir olması.
Üçüncüsü, çağa İslâm’ın diriltici soluğunu nakşeden Müslüman zamanı’nın (zeitgeist’ın) yok olması.
ÇAĞ DIŞINDAYIZ; ÇAĞRI’NIN ÇAĞINI KURMASINI SAĞLAYACAK BİR YOLCULUĞA SOYUNMALIYIZ...
Medeniyet buhranını anlama, anlamlandırma ve aşma konusunda yapacağımız zorlu ve verimli yolculukta zihnimizi açacak birbiriyle irtibatlı üç cümle kurayım:
Çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız. Tanıyamadığınız bir çağı değiştirme iddiasında bulunamazsınız.
Kendi dünyanızı başkalarının kavramlarıyla, başkalarının bakış açılarıyla kuramazsınız.
Bütün insanlığı ilgilendirecek evrensel cümleler kurmak zorundayız.
Bu üç cümlenin de karşılığı yok bu ülkede.
Çağı tanımıyoruz; o yüzden sürekli tanımlanıyoruz. Ama bunun farkında bile değiliz.
Kendimizi de tanımıyoruz. Kendimizi de başkalarının kavramlarıyla, başkalarının bakış açılarıyla tanımlıyoruz sürekli olarak. Ama bunun da pek farkında değiliz.
Dolayısıyla kendimizi de, çağı da tanıyamadığımız için bütün insanlığı ilgilendirecek evrensel cümleler kuramıyoruz doğal olarak.
Bunlar yakıcı gerçekler.
Çağın dışında yaşadığımızın, bu çağa bir şeyler söyleyebilecek durumda, konumda, donanımda olmadığımızın farkına varmalıyız öncelikle.
Bizim entelijansiyamız, çağı da, çağın temel felsefî sorunlarını da, insanlığın başına açtığı ontolojik felâketleri de tanımadıkları için İslâm’ı çağa uyduruyorlar...
Tam bir eziklik psikolojisiyle, yenilgi psikolojiyle, yamama/ yamanma psikolojisiyle hareket ediyorlar.
O yüzden Çağ’a da, İslâm’a da nüfûz edemiyoruz.
O yüzden Çağı da, İslâm’ı da hakkıyla tanıyamıyoruz.
O yüzden Çağ konusunda da, derinlikli bir bilince, donanıma sahip değiliz; İslâm’ın, İslâm dünyasının yaşadığı temel varoluşsal sorunlar konusunda da.
Müslüman zihni’n çöktüğü, Müslümanca düşünme melekelerini yitirdiğimiz, seküler zihnin, zihnimizi felç ettiği bir süreçte, İslâm’ın güncellenmesinden sözetmek İslâm’ı tahriple ve tahrifle sonuçlanır.
İslâm’ın değil, bizim güncellenmeye ihtiyacımız var. Kendimize gelmeye ve çağ’a rengimizi vermeye, diriltici bir ruh üflemeye...
Şu sorunun cevabını verelim önce: Kim, hangi meşrû/ şer’î otorite, hangi zihinle İslâm’ı güncelleyecek?
Çağı tanımadan, İslâm’a seküler/ modernist bir zihinle yaklaşarak Müslümanların da, insanlığın da karşı karşıya kaldığı sorunları tanıyabilmek de, tanımlayabilmek de, çözebilmek de çok zor.
Kaldı ki, basit, yapay, sahte sorunlarla uğraşarak İslâm’ı tecdit edemeyiz.
10 YILDA YÜZ YILIN TOHUMLARINI EKECEK BİR TECDİT HAREKETİ ŞART!
Müslümanların bir varoluş sorunları var: Yaşadığımız, zihnimizi felç eden, dünyamızı yok eden, zaman’a/ çağ’a İslâm’ın diriltici soluğunu nakşedebilmemizi imkânsızlaştıran, bizi çağın duyma, düşünme ve yaşama biçimlerine hapseden iki asırlık medeniyet buhranının nereden kaynaklandığını, temel sorunlarını ve bu buhranı nasıl aşabileceğimiz meselesi üzerinde kafa yormalıyız.
Asıl tecdit, Müslümanların da, insanlığın da önünü açacak fikrî, zihnî bir atılım gerçekleştirebilmekle ve uzun soluklu bir medeniyet fikrinin yapı taşlarını döşeyebilmekle olabilir.
Erdoğan asıl bu yakıcı meseleyi görmeli, bizim önümüzü açacak, çağrısı çağını kuracak öncü kuşakları yetiştirmemizi mümkün kılacak bir eğitim sisteminin geliştirilmesi, fikir, sanat ve kültür hayatının inşa edilmesi gibi geleceği getirecek hayatî meselelerle ilgilenmeli; bu meseleleri devlet içinde ve devletin dışında nasıl halledebileceğimiz hayatî meselesini gündemine almalı, her zaman söylediğim gibi- 10 yılda 100 yılın tohumlarını ekecek büyük adımlar atmalı -daha fazla geç olmadan.
Batı’yı da, kendini de tanımayan, o yüzden sürekli tanımlandığının da, zihninin çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştüğünün de farkında olmayan, Batılı perspektiflerle bizim meselelerimize -şaşı- bakan mevcut akademik kadrolarla İslâm’ın tecdit edilmesi, fikrî atılım yapabilmesi çok zor.
Özetle: Tecdit, geleceğimizi inşa edecek öncü kuşakları yetiştirecek kurumların inşasında ve önümüzü açacak köklü bir medeniyet fikrinin geliştirilmesi meselesinde karşımıza çıkıyor.
Yapay, basit meselelerde değil, köklü, temel, varoluşsal meselelerde tecdit konusu söz konusu edildiği zaman zihnimiz de, önümüz de açılacaktır...
Belki bu tartışma, bu noktaya kayarsa, çok hayırlı olacaktır.
Vesselâm.
Yazarlar
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
28.05.2021
14.08.2020
7.08.2020
20.07.2020
17.07.2020
26.06.2020
14.06.2020