Ayşe HÜR
Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ün geçtiğimiz hafta başlattığı ‘medyadaki Yakup Cemil’ler’ tartışması bu haftaki yazımın ilham kaynağı oldu.
Bugün pek çok ‘vatansever tetikçi’nin rol modeli olan Yakup Cemil, İstanbullu Çerkes bir aileye mensuptu. Yakup Cemil 1903’te Harp Okulu’nu bitirmişti. İlk görevi Manastır’daki 6. Nizamiye Tümeni idi. 1889’da II. Abdülhamit rejimini yıkmak için kurulan İttihat ve Terakki’nin güçlü adamı Enver Bey ondan bir yıl önce Manastır'a 13. Topçu Alayı 6. Batarya Kumandanlığı'na gelmişti. Yakup Cemil, Enver Bey’in etkisiyle ve ‘Sapancalı’ Hakkı adlı arkadaşının aracılığıyla, o tarihlerde iyice güçlenmeye başlayan İttihat Terakki’ye katılmıştı. Cemiyet'in silahşor üyelerden meydana gelen ‘fedaî şubeleri’ vardı. Fedai olmak gönüllülüğe bağlıydı, ama gönüllü olduktan sonra görevi yapmak zorunluydu.
Tabiatına çok uygun olan fedailiği seçen Yakup Cemil, yine kendisi gibi fedai takımından Binbaşı Eyüp Sabri, Kolağası ‘Resneli’ Niyazi, Albay Selahaddin, Cafer Tayyar (Eğilmez), ‘Sapancalı’ Hakkı, Mülazım Atıf (Kamçıl), Mustafa Necib, ‘Yenibahçeli’ kardeşler Şükrü ve Nail, Kuşçubaşızade Eşref, Süleyman Askeri ve Enver Bey’in kendisinden iki yaş büyük amcası Halil (Kut) ile birlikte hem bölgedeki Yunan, Sırp, Bulgar ve Arnavut çeteleriyle birlikte II. Abdülhamit rejimine karşı, hem de bu çetelere karşı savaşıyorlardı. Çeteler de birbirleriyle savaşıyorlardı bu arada, çünkü hepsinin kendi ‘milli’ hedefleri vardı. Ancak Yakup Cemil, arkadaşlarından çok farklıydı. Öyle ki öfkesiyle, gaddarlığıyla herkesin korkulu rüyası haline gelmişti.
(İttahat ve Terakki’nin üç lideri: Enver, Cemal ve Talat)
1908 ARİFESİNDEKİ FEDAİ CİNAYETLERİ
1903 yılında patlak veren ‘İlinden Ayaklanması’ndan sonra Britanya, Avusturya-Macaristan ve Almanya, Makedonya’da Mürzsteg Programı denilen bir anlaşmayla bölgeye müdahil olmuşlardı. Anlaşmaya göre bölgeye tayin edilen Osmanlı Umum Müfettişi Hüseyin Hilmi Paşa göreve gelir gelmez anlaşmayı tehlikeye düşürecek unsurlar olarak gördüğü İttihatçılarla uğraşmaya başlamıştı. Ancak İttihatçıların tepkisini öngörmemişti elbette.
Cemiyetin fedaileri, 1908 Haziranı'ndan itibaren Balkanlarda tam bir terör estirdiler. Önce Selanik Merkez Kumandanı Yarbay Nâzım Bey (ki Enver Bey'in kız kardeşi Hasene'yle evliydi), Saray'a bildirmek üzere İttihatçıların adının bulunduğu 397 kişilik tevkif listesi hazırladığı gerekçesiyle, İstanbul-Akaretlerdeki evinde vuruldu ancak öldürülemedi, ardından 3 Temmuz 1908 sabahı şafakla birlikte, Kolağası Resneli Niyazi Bey, 200 kişiyle dağa çıktı. Onu Binbaşı Enver Bey’in ve Binbaşı Eyüp Sabri’nin taburları takip etti. Yakup Cemil de Enver Bey’in yanındaydı. Bundan sonra suikastler birbirini takip etti.
Önce II. Abdülhamit’in İttihatçıları etkisiz hale getirmek üzere görevlendirdiği Müşir Şemsi Paşa öldürüldü. Ardından Şemsi Paşa’nın yerine gönderilen Müşir ‘Tatar’ Osman Paşa dağa kaldırıldı. Ardından Saray'a sürekli jurnaller gönderen Manastır Topçu Alayı Müftüsü Mustafa Şevket Efendi, ardından Manastır Mıntıka Kumandanı Osman Hidayet Paşa, sonra cemiyete düşman olduğu düşünülen Debre Mutasarrıfı Hüsnü Bey, cemiyet mensuplarını ortaya çıkarmaya çalışan Polis Müfettişi Sami, Avukat Sabir Efendi, İnzibat Yüzbaşısı İbrahim ve Süvari Yüzbaşı Ali ve daha pek çok asker-sivil yargısız infaza kurban edildi. Bu öldürmelerin bir kısmının faili biliniyordu ama adı geçmese de Yakup Cemil’in rolü büyüktü muhakkak.
Cinayetlerle devlet teşkilatı ve halk iyice terörize edildikten sonra, 23 Temmuz 1908’de önce Manastır’da, sonra Selanik’te ve diğer Makedonya şehirlerinde ve nihayet İstanbul’da halka “Yaşasın Hürriyet’” nidalarıyla sokağa döküldü ve II. Abdülhamit, 1877’de rafa kaldırılan Kanun-ı Esasi’yi tekrar yürürlüğe koymaya razı oldu. Böylece II. Meşrutiyet Dönemi başladı. (Bu süreçle ilgili yazım: “1908 Devrimi’nin ilham kaynakları” okumak için tıklayın)
(30 yıl sonra tekrar faaliyete geçen Meclis-i Mebusan, Aralık 1908)
YAKUP CEMİL İRAN’A GÖNDERİLİYOR
Peyderpey İstanbul’a gelen fedailer Meserret Oteli ve Meserret Kıraathanesi’nde konuşlandılar. Kime ders vereceklerini, kimi temizleyeceklerini planladılar. İstanbul’da şimdilik işler yolunda görüldüğünden Yakup Cemil’in yeni görev İran’dı. Aynen Osmanlı ülkesinde olduğu gibi, 1906 yılında İran’da Muzaffereddin Şah, feodal dönemden kalma yetkilerinin bir bölümünü halka bırakmaya, kurumlara devretmeye razı olmuştu. Bu, Batı’da yaygın adıyla İran Anayasa Devrimi, İranlıların deyişiyle İnkılab-ı Meşrutiyet’ti. Ancak bu dönem çok kısa sürdü; zira İngilizler için İran, imparatorluklarının en önemli mücevheri saydıkları, Hindistan’a geçiş kapısıydı. Çıkarlar söz konusuydu ve 20. yüzyılda daha pek çok benzer örnekte olduğu gibi İngilizlerle Ruslar, ülkeyi nüfuz alanlarına bölüp paylaşmak üzere anlaştılar. Devrimin ezilmesi üzerine İran İnkılap Cemiyeti,İttihat ve Terakki'den yardım istedi. Enver Bey’in amcası Yüzbaşı Halil (Kut) Bey başkanlığında fedailerden oluşan bir heyetin İran'a gizlice gitmesine karar verildi. Bu heyette Yakup Cemil de vardı. Tam Ağrı Dağı eteklerinde yaşayan Celali aşiretleri ve Simko Ağa İsmail vasıtasıyla İran’a geçilecekti ki, İstanbul’dan haber geldi. 31 Mart Olayı/Ayaklanması başlamıştı. Ekip İstanbul’a döndü. (Bu olayla ilgili olarak şu yazıma bakılabilir: Okumak için tıklayın)
Yakup Cemil, İstanbul’daki olaylarla eş zamanlı olarak patlak veren Adana İğtişaşı/Olayları/Katliamı’ndan sonra İTC Cemal Paşa’yı Adana Valiliği’ne gönderirken, Yakup Cemil’e de ‘Müfettişlik’ unvanı uydurulmuştu. Ancak, aynen 31 Mart Olayı’nda olduğu gibi Adana’ya da her şey olup bittikten sonra gittiği için, ‘cezalandırıcı adam’ olarak işlevini göremedi Yakup Cemil ve hayalkırıklığı içinde İstanbul’a döndü. (Adana Olayı hakkındaki yazımı okumak için tıklayın)
GAZETECİ CİNAYETLERİ
Neyse ki, beklediği fırsat yakında çıkacaktı! Çünkü 31 Mart Olayı’nın bastırılmasından sonra kurulan Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde Talat Bey’in Dahiliye Nazırı olmasıyla, hükümet işleri Enver, Talat, Cemal, Bahaettin Şakir, Dr. Nazım ve Cavid Bey’den oluşan kliğinin eline geçmiş, adından sıra muhalefeti sindirmeye gelmişti. 30 Ocak 1910’da muhalif Ahrar Fırkası kapatıldı. 9 Haziran 1910’da Ahrar’la ilişkili Sada-yı Millet gazetesinin başyazarı Ahmet Samim Bey, Bahçekapı'da arkadaşı şair Fazıl Ahmet (Aykaç) Bey'le kol kola yürürken, çok yakından ensesine sıkılan kurşunla öldürüldü. Cinayetin ‘tam Yakup Cemil tarzı’ olduğu söylendi ancak Yakup Cemil bunu hep inkar etti, suçlu da bulunup yargılanamadı.
10 Temmuz 1911’de gecesi yanında üç arkadaşı ile Bakırköy’de bir eğlenceden sonra evine doğru gitmekte olan Şehran gazetesi başyazarı Zeki Bey öldürüldü. Bu sefer cinayetin faili olarak 1915’te bir dizi öldürme olayında başrol oynayacak, Çerkez Ahmed ve arkadaşları yargılandı ancak yargılamalardan bir sonuç çıkmadı ve muhalefete iyice gözdağı verilmiş oldu.
Cemal Kutay, Talat Paşa'nın Gurbet Hatıraları adlı kitabında Talat Paşa’nın şu ifadesine yer vermişti: "Selanik'te çıkardığı gazeteye verdiği Silah ismine izafetle ‘Silahçı Tahsin’ olarak anılan bu aşırı gözü pek, atılgan, yakın arkadaşı Yakub Cemil gibi her şeyi silahla halletmeyi kestirme ve emin yol telakki eden komitacının, Ahmed Samim'e ve daha sonra Zeki Bey'e tehdit mektupları gönderdiği iddia edilince, cinayetlerin faili olma töhmetiyle adalete sevki istenildi. Müstantik (savcı) tahkikatında kâfi delil bulunamadı, fakat sıyrılamadı ve onunla arkadaşları üzerinde toplanan şüpheler İttihat ve Terakki'nin manevî şahsiyetinde noktalandı."
YAKUP CEMİL TRABLUSGARP’DA
29 Eylül 1911’de İtalyanların Trablusgarb’a saldırması üzerine Yakup Cemil de gönüllü subay olarak tekrar orduya katıldı ve Trablusgarb’a gitti. Kanun tanımaz davranışları burada da kendini gösterdi ve bir gece siyahi subay Şükrü Efendi’yi sırf farklı renkten olduğu için, casus olduğundan şüphe ederek yatağında uyurken öldürdü. Bu hareketi, kendisini çok seven Enver Bey’i bile kızdırdı ve kendisini İstanbul’a göndermesine neden oldu. Fakat Enver Bey, onu yine de yanından ayırmadı.
Ancak ordunun içinde İttihatçılarla arası pekiyi olmayan subaylar da boş durmuyorlardı. 1912 yılının Haziran ayında İstanbul’da ‘Halaskâr Zabitan’ (Kurtarıcı Subaylar) adı altında örgütlenen bu subaylar bir muhtıra yayımlayarak ülkenin II. Abdülhamit devrinde olduğu gibi bir buhran geçirmekte olduğunu ve çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ve vatanın kurtarılmasının ‘yine en çok askerlere düştüğünü’ ilan etmişlerdi. Muhtırada Meclis’in dağıtılması ve Kıbrıslı Kamil Paşa başkanlığında yeni bir hükümetin kurulması da isteniyordu. Sonunda İttihatçılar razı oldu ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa başkanlığında yeni bir hükümet kuruldu. Ancak, Balkanlarda savaş tamtamlarının çaldığı o günlerde yeni hükümet güvenoyu alamadı, Padişah Meclis’i feshetti.
BALKAN HEZİMETİ
18 Ekim 1912’de Birinci Balkan Savaşı patlak vermiş, gırtlağına kadar siyasi çatışmalara gömülmüş olan ordu,1911’de Trablusgarp’ta olduğu gibi büyük bir hezimete uğramıştı. Bu sefer her şey 15 gün içinde olup bitmişti. Doğu Ordusu Bulgarlara yenilip önce Lüleburgaz’a sonra da Çatalca’ya kadar çekilirken, Batı Ordusu Sırplara karşı Kumanova’da yenilgiye uğramış ve Manastır’a çekilmişti. Bu arada İttihatçıların baba ocağı Selanik tek kurşun atılmadan Yunanlılara terk edilmiş, Alatini Köşkü’de sürgün olan II. Abdülhamid, Alman Lorelei gemisiyle zor kaçabilmişti şehirden. Bozcaada, Limni, Samotraki ve Taşoz Adaları Yunan donanmasına teslim olmuştu. Bunlardan cesaret alan Karadağlılar da İşkodra’yı işgal etmişlerdi. Balkan orduları Çatalca’ya dayanmış,Trablusgarp ve Bingazi’deki Osmanlı subaylarının bir bölümü İstanbul’u savunmak üzere geri çağrılmıştı. Bir bölümü de başka bölgelere kaydırılmıştı.
Yakup Cemil de Çatalca’daydı. Enver Bey’in amcası Halil Bey'in teklifi üzerine İstanbul hapishanelerinden çıkarılan 4 bin suçludan oluşturulan birlikle Çatalca’yı savunuyordu güya. Daha sonra bu birliğin İTC’nin ünlü yeraltı örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın çekirdeğini oluşturduğu söylenecekti. (Teşkilat-ı Mahsusa hakkındaki yazımı okumak için tıklayın)
DARBECİLİĞİN MİLADI: BABIALİ BASKINI
Bütün bunlar üzerine Ahmet Muhtar Paşa, Sadrazamlık (başbakanlık) görevinden istifa etti ve yerine Kamil Paşa Hükümeti kurulmuştu. Ülkenin içinde bulunduğu bu kötü durum, İttihatçıların iktidara bütünüyle el koyması için son derece uygun bir atmosfer yaratmıştı. Matbuat ellerindeydi zaten, “Hükümet Rumeli’yi düşmana terk etti yaygarası koparıldı. Polis teşkilatı ve ordunun kilit mevkilerinde adamları vardı. Darbe için, Büyük Devletlerin savaşla ilgili notasının görüşüleceği 22 Ocak 1913 tarihli Meşveret Meclisi toplantısının ertesi günü olan 23 Ocak 1913 seçilmişti. Çünkü İttihatçılara göre, o gün Edirne’nin Bulgarlara bırakıldığı açıklanacaktı. Böylece halkı galeyana getirmek kolay olacaktı. Ama yanılıyorlardı, çünkü Kamil Paşa Hükümeti, Edirne’yi Bulgarlara terk etmemeye karar vermişti. Ama bu durum İttihatçıları ilgilendirmiyordu, çünkü onlar için Edirne meselesi, iktidara el koymak için bir bahaneden başka bir şey değildi.
23 Ocak 1913 günü hava soğuk ve yağışlıydı. ‘Küçük Efendi’ lakaplı Kara Kemal’in adamları sabahtan hükümet merkezi olan Babıâli’nin telefon ve telgraf bağlantısını kesmişlerdi. Babıâli’yi korumakla görevli bölük eğitim bahanesiyle dışarı çıkarılmış, yerlerine Anadolu rediflerinden zayıf bir müfreze yerleştirilmişti. Böylece baskın sırasında ciddi bir direniş ihtimali ortadan kaldırılmıştı. İttihatçıların Alman ve Avusturya elçiliklerini de durumdan haberdar ettikleri anlaşılıyordu, çünkü bu iki ülkenin elçisi de olay yerinde hazırdı.
Saat 15.00 civarında, kır bir ata binmiş Enver Bey, amcası Halil Paşa, İttihatçıların ünlü hatibi Ömer Naci, (1915’te Ermeni Kırımı’nın faillerinden olacak olan) Sapancalı Hakkı, İzmitli Mümtaz, Filibeli Hilmi ile İTC’nin esnaf örgütlerinin lideri Kara Kemal’in silahlı adamlarının öncülüğündeki 100 kişilik bir grup, ellerindeki bayrakları sallayarak ve Edirne için sloganlar atarak Babıâli’ye doğru yola koyuldular. Yürüyüş kolu Nafıa Nezareti’nin (bugün İran Konsolosluğu) önünden geçerken Ömer Naci elindeki tabancayı sallayarak “Yaşasın millet! Yaşasın İttihat ve Terakki Cemiyeti!” diye avaz avaz bağırmaya başladı. Halkın şaşkın bakışları ve Ömer Naci’nin bağırışları arasında topluluk Babıâli’nin girişini tuttu. Silah seslerini ve kırılan cam seslerini duyan Kamil Paşa, kapıları kapatma emrini vermiş ama geç kalmıştı. Çünkü girişteki arbedede Sadaret Yaveri Ohrili Nafiz Bey, Harbiye Nazırı Kıbrıslızâde Tevfik Bey, Komiser Celal Bey ile Tevfik Bey’in silahından çıkan kurşunla darbecilerden Mustafa Necip ölmüştü bile.
NÂZIM PAŞA’NIN ACI SONU
Bunlar olurken kılını kıpırdatmayan Harbiye Nazırı Nâzım Paşa’nın darbecilerle karşılaştığında söylediği sözler hakkında iki rivayet vardır. Birincisine göre “Ne var, nedir bu? Haddinizi bilmiyorsunuz, münasebetsizlik ediyorsunuz!” demişti. Diğerine göre ise “Pezevenkler! Siz beni aldattınız, bana verdiğiniz söz böyle miydi?” demişti. İlk cümleler doğruysa, Nâzım Paşa olaydan habersizdi, ikincisi doğruysa olaydan haberdardı. İkinci şık doğru olmalıydı çünkü Nitekim daha sonra, Talat Paşa “Biz ona Sadrazamlık teklif ettik” diyecekti.
Ancak Nâzım Paşa ister haberli olsun, ister habersiz, çok yakında hakkın rahmetine kavuşacaktı. Çünkü Paşa kızgınlıkla söylenirken, İttihat Terakki’nin ünlü tetikçisi Yakup Cemil, silahını çekip kendisini şakağından vurmuştu. Bu olay karşısında Enver’in şoka girdiği söylenir. Çünkü hesapta bu iş yoktu ve Çerkes asıllı olan Paşa’nın öldürülmesinin orduda hep kumanda kademesinde bulunmuş Çerkesleri kızdıracağı açıktı. “Eyvah! Yakup ne yaptın, şimdi ne olacak?” diyen Enver’e “Ne olacağını sen bilirsin. Uzun uzadıya bu adamı mı dinleyecektik yani?” diyen Yakup Cemil tabancasında kalan son kurşunları da yerde can çekişen Nâzım Paşa’ya boşaltmıştı. Enver belki de Yakup Cemil’in de Çerkes olmasına güvenerek, “İnkılâptır! Ne yapalım arkadaşlar? Vazifemize devam edelim!” diyecekti. İddialara göre, Yakup Cemil, hiçbir şey olmamış gibi, ölen arkadaşı Mustafa Necip’in silahını hatıra olarak almış, ayakkabılarını da darbecilerden Cafer’e hediye etmişti.
“ASKER VE MİLLETİN İSTEĞİYLE”
Ardından, darbeye meşruiyet kılıfını giydirmeye sıra gelmişti. Şakağına silah dayanan 85 yaşındaki Kamil Paşa, titreyen elleriyle Padişah’a hitaben “Askerden gelen teklif üzerine huzur-ı şahanelerine istifaname-i acizanemin arzına mecbur olduğum göz önüne alındıkta bu bakımdan ve her halde emir ve ferman efendimizindir” diye birkaç satır karalamıştı ki, Enver Bey bunu yeterli görmedi ve“askerden gelen teklif üzerine” lafının önüne bir de “ahaliden gelen” ifadesini ekletti. Böylece bir avuç zorbanın silah zoruyla iktidarı ele geçirmesi olayı, halkın ve askerin ortak isteği haline getirildi.
Ardından darbeciler yine Ömer Naci’nin “Yaşasın İttihat ve Terakki, Yaşasın millet!” haykırışları arasında Dolmabahçe Sarayı’na gittiler. Enver Bey, görülmemiş bir cüretle silahlı olarak Sultan V. Reşat’ın karşısına dikildi ve Mahmut Şevket Paşa’yı Sadrazam tayin etmesini istedi. Karşısında silahlı adamları gören Padişah’ın, Nâzım Paşa’nın kaza ile öldüğüne, Sadrazam Kamil Paşa’nın kendi rızasıyla çekildiğine çabucak inanmasına şaşmamak gerekir. Rivayete göre “Allah hayırlı etsin. Allahıma şükür beni o aciz adamlardan kurtardınız” demişti.
Peki, cephedeki durum değişmiş miydi? Hayır, değişmemişti. 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması ile birçok ağır şarta razı olunmuş, daha kötüsü Babıâli Baskını’nın görünüşteki nedeni olan Edirne Bulgaristan’a terk edilmişti. Bu durum İttihatçıların itibarını biraz azalttı ancak, Mahmut Şevket Paşa’nın 11 Haziran 1913’te İTC muhaliflerince öldürülmesi üzerine durum tersine döndü. Bu arada İkinci Balkan Savaşı patlak verdi. Edirne’nin bir şans eseri tek kurşun atılmadan geri alınmasıyla İttihatçıların itibarı tazelendi.
(Yanya’nın Yunanlılara teslim törenini gösteren kartpostal. Esat Paşa Yunanistan Krallığı Veliahtı Konstantin’e kılıcını teslim ediyor. 21 Şubat 1913)
HERKESİN BAŞ BELASI
Nazım Paşa cinayetinen sonra Yakup Cemil teşkilatın bir numaralı fedaisi olmuştu. İTC, kimden rahatsızsa Yakup Cemil’e adının verilmesi yeterliydi. İyice şımaran Yakup Cemil Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra diktatör gibi davrandığından şikayet ettiği Talat Bey’in hükümete girip girmeyeceğine bile karışıyor, Edirne’nin alınmasıyla bütün devre arkadaşlarını geçerek ‘miralay’ (albay) olan Enver Bey'in Harbiye Nazırı olması için canla başla çalışıyordu. Ama bu zor bir işti çünkü Enver’in nazır olabilmesi için rütbesinin en az ‘tuğgeneral’ olması gerekiyordu. Bunun için ise daha altı yılı vardı. Ancak Yakup Cemil ve fedai arkadaşları formülü buldu: 1911’de Trablusgarp Savaşı’na katıldığı için üç yıl, Balkan Savaşları’ndaki hizmeti için de üç yıl kıdem eklenerek rütbesi tuğgeneral (paşa) yapılan Enver1 Ocak 1914’da da hem Harbiye Nazırı hem Genelkurmay Başkanı yapıldı, üstüne üstlük Abdülmecit’in oğlu Şehzade Süleyman’ın kızı Naciye Sultan’la evlenerek Saray’a damat ve Padişah Yaveri oldu!
YAKUP CEMIL KAFKAS CEPHESINE SÜRÜLÜYOR
Elbette Yakup Cemil’in yıldızı da iyice parlamıştı. Ama öyle başına buyruk hale gelmişti ki, Enver Paşa bile ondan ürker olmuştu. Çareyi Yakup Cemil’i çoğu hapishanelerden derlenmiş katillerden oluşan iki bin kişilik bir birliğin başında Kafkas Cephesi’ne göndermekte buldu. Yakup Cemil, birliğine Trabzon’dan katılan güçlerle birlikte Ardahan ve Batum’un Ruslardan alınmasına katkıda bulundu ancak, eski huylarından vazgeçmediği için komutanlarına dert olmaya devam etmişti. Ruslar karşısında yaşanan her başarısızlıkta, yanındaki yardımcılarından birini kurşuna dizdiriyordu. Bir keresinde 16 eri birden öldürünce 3. Ordu Kumandanı Mahmut Kamil Paşa bunlara dayanamadı ve Yakup Cemil’i Bitlis’e gönderdi. Yakup Cemil burada sadece askerlere eziyet etmedi, Amele Taburları’na asker vermek istemeyen Ermeni köylerini dümdüz ederek ortalığı kan gölüne çevirdi. Sonunda Bitlis’teki alayın başındaki Ali (Çetinkaya) Bey de kendisinden yaka silkti ve Yakup Cemil’i Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’nın bulunduğu Bağdat’a sürdü.
Halil Paşa, Yakup Cemil’i kontrol altında tutmak için Teşkilatı Mahsusa’daki görevinden aldı ve geri hizmete verdi. Eskiden ‘ihtiyat subayı’ idi, artık ‘yedek subay’dı. Elbette bu durum Yakup Cemil’in buna tahammül etmesi zordu nitekim, bir sabah durup dururken emrindeki askerlere düşmana taarruz emri verdi. Sonuç, onlarca askerin, İngilizlerin mitralyöz ateşi altında can vermesi oldu. Yakup Cemil bu olaydan da ders almadı, sağa sola tecavüzlerde bulunması yetmezmiş gibi Enver Paşa’ya, savaşta izlemesi gereken strateji ve taktikler konusunda akıl veren mektuplar yazmaya başladı. Sonunda Halil Paşa Yakup Cemil’i Enver Paşa’nın kendisini İstanbul’a davet ettiği yalanını atarak İstanbul’a postaladı.
‘İKİNCİ BABIALİ BASKINI’ PLANLARI
İstanbul’a vardığında, Enver Paşa’dan eski sıcaklığı göremedi ama bir gönüllü subayın atanacağı en yüksek rütbe olan binbaşılığa atandı. Fakat Yakup Cemil’e bu yetmedi elbette. Paşalık ve ordu komutanlığı istedi. Hatta bir gün Enver Paşa’yı “benim sayemde bu makamlara ulaştın, geldiğin yerleri bana borçlusun, seni bu makamlara oturtan benim, sen de benim hakkım olan makamları vereceksin” diyerek tehdit etmişti.
Yakup Cemil’in ölçüsüzlüğünü gösteren bir örnek olayı da Falih Rıfkı Atay anlatmıştı. Mustafa Kemal’in kendisine anlattığına göre, Yakup Cemil, Mustafa Kemal’in Diyarbakır’a tayin olduğu Mart 1916 tarihinden sonraki bir dönemde, ikinci bir Babıâli Baskını yapıp Harbiye Nazırı Enver Paşa’yı öldürmeyi, yerine de ‘Anarfartalar kahramanı’ Mustafa Kemal’i getirmeyi planladığını anlatmıştı. Amacı tek taraflı bir barış yaparak savaştan çekilmekti. Sina Akşin de, darbeden sonra Sadrazam olarak Cemal Paşa’yı, Hariciye Nazırı olarak Ali Fethi (Okyar) Bey’i düşündüğünü, yakın arkadaşları Hüsrev Sami, Mümtaz, Nail ve Sapancalı Hakkı’yı da önemli bakanlıklara getirmeyi düşündüğünü yazacaklardı. Yakup Cemil’in Mustafa Kemal’e duyduğu güvenin temelinde ise, ikilinin Teşkilat-ı Mahsusa’dan gelen dostluğu yatıyordu. Kendisi de örgütün önde gelenlerinden olan Rauf (Orbay) Bey’e göre, Mustafa Kemal Trablusgarp’a Ömer Naci, Yakup Cemil ve Sapancalı Hakkı ile birlikte gitmişti. Nitekim Mustafa Kemal, Yakup Cemil’in bu planı yaptığı günlerde, Sadrazam Talat Paşa’ya ve çevresindeki ordu kumandanlarına, savaştaki kötü durumdan ‘Almanların oyuncağı olan Enver’in sorumlu olduğunu’ belirten telgraflar çekiyordu. Ancak, Yakup Cemil’in bir arkadaşı bu çılgın planı hükümete ihbar edince Yakup Cemil baltayı taşa vurmuştu!
YAKUP CEMİL BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ’NDE
Dahiliye Nazırı Talat Paşa, durumu hemen Enver Paşa’ya bildirmemişti, çünkü Enver’in her şeye rağmen Yakup Cemil’i koruyacağını biliyordu. Bu yüzden Yakup Cemil’in harekete geçmesini bekledi. 13 Temmuz 1916 günü, Yakup Cemil’in darbeye hazırlandığı haber alındığında, kendisine “Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın emri ile tutuklusunuz” dendi. Yakup Cemil, “mademki paşa hazretlerinin emri ile o halde baş üstüne” diyerek durumu kabullendi.
Yakup Cemil, o günlerin ünlü tutukevi Bekirağa Bölüğü’ne konmuştu ama kimse silahlarını almaya cesaret edememişti. Yakup Cemil hapishanede sürekli tetikteydi, zehirlenme korkusuyla getirilen yemekleri yemiyor, yatağında yatmıyordu. Böylece iki gün geçti. Sonunda yorgunluktan bitap düştüğünde, güçlü kuvvetli üç asker, bir punduna getirip silahlarını zorla aldılar. Ertesi gün hâkim karşısına çıkarıldı ve tüm planlarını itiraf etti. Yargılama 24 saatte sonuçlandı. Kendisiyle birlikte tutuklanan ‘darbeci’ fedailerden bir bölümü sürgüne gönderildi, bir bölümü beraat etti ancak Yakup Cemil hakkında karar oy çokluğuyla alındı. "Nazırları öldürmek ve hükümeti devirmeye cesaret etmek" suçundan idamına hükmedildi. Cezası kurşuna dizilerek infaz edilecekti.
İdam kararı üzerine önde gelen İttihatçılardan Dr. Reşit, Dahiliye Nazırı Talat Paşa’ya bir mektup yazarak, darbe teşebbüsleri olduğunu duyduğunu, ancak İttihatçı ihtilalin halen devam ettiğini, aynen Fransız İhtilali sırasında Jakobenlere karşı başlatılan savaşta (mealen) ’Danton’un başıyla birlikte ihtilal yarım asır nasıl geciktiyse, şimdi de böyle olmamasını’ dilemişti. Talat Paşa’nın cevabı, ortada bir ikilik olmadığı, sadece “Yakup Cemil’in fırka kumandanı olmamaktan dolayı infiale kapılarak ayrı bir barış anlaşması imzalamaya kalktığı, bu faaliyetine bazı çete üyelerini de dahil ettiği için Divan-ı Harpçe idama mahkum edildiği’ olmuştu.
KAĞITHANE’DE 14 KURŞUN
İdam kararını, Enver Paşa yurtdışı gezide olduğu için Harbiye Nazırı’na vekâleten Talat Paşa imzalamıştı. Bazıları, Yakup Cemil’in Enver Paşa'yı vurup yaraladığını, Enver’in bu yüzden Almanya’ya tedaviye gittiğini, Yakup Cemil’in idamına da bundan karar verildiğine inanıyordu o günlerde. Hakkında verilen kararı infaz sabahı öğrenen Yakup Cemil’in 11 Eylül 1916 günü Kağıthane Köprüsü civarında kurşuna dizilirken son sözleri “Elleriniz titremesin, iyi nişan alın. Hükümet korkusu olmazsa muvaffak olamayız!” oldu. Düdük sesi ile birlikte 14 silah birden patlamıştı. Efsaneye göre Yakup Cemil yarım saat can çekiştikten sonra ölmüştü! Hüsamettin Ertürk’e göre ise Yakup Cemil’den akan kanlar yerde adeta İttihat Terakki yazmıştı!
İnfazdan sonra yetkililer, kardeşi Mehmed Hüsnü'ye “gelin cenazenizi alın” diye haber göndermiş, Mehmed Hüsnü, "Siz kurşuna dizdiniz, siz gömün!" diyerek gelmemişti. Bunun üzerine cenaze sessizce Topkapı Mezarlığı’na defnedilmişti. (Menderes dönemindeki yol yapımları sırasında oğlu mezarı naklettirmekte gecikince, mezar ortadan kaybolmuştu.)
İlginç olan, İTC Hükümeti’nin, ‘vatan hainliği’ suçundan idam ettirdiği Yakup Cemil’in dört kişilik ailesine, iki ay sonra ‘vatana hizmet’ faslından 33’er kuruşluk maaş bağlamasıydı. Kısacası Yakup Cemil iktidarın işine geldiği sürece ‘kahraman’, işine gelmediğinde ‘hain’ ilan edilen yüzlerce tetikçiden biriydi. Sadece en gözü karası (Talat Paşa’nın deyimiyle ‘mecnun’ yani ‘deli’si), en gaddarıydı. Nitekim, Yakup Cemil ortadan kaldırıldığı halde, Yakup Cemil’in yöntemleri ortadan kaldırılmadı. Onun ölümünden hemen sonraki yıllarda bile muhaliflerle başı derde giren her siyasi figürün ‘Ahh, Yakub Cemil şimdi yaşıyor olsaydı!…" dediği biliniyor.
Bugün bile siyasi rakiplerini ortadan kaldırmak için dayanılmaz bir istek duyanların içlerini çekerek “Ahh şimdi Yakup Cemil olacaktı ki!…” demelerine neden olan bu korkunç suç makinesi için İttihatçı Galip Vardar’ın şu sözleri hepimize tanıdık gelecektir: “Onu eli tabancalı, her önüne çıkanı tehdit eden, gangster taslağı saymak da çok büyük haksızlık olmuştur. O bir vatanperver olarak doğmuş, inanıyoruz ki, yine bir vatanperver olarak ölmüştür. İdama mahkûm edilmesi, kurşuna dizilmesi, hakkında verdiğimiz kıymetlere fikrimizce hiçbir zarar getirmeyecektir.” 1990’larda Tansu Çiller’in Abdullah Çatlı ve avanesi için “Devlet için kurşun atan da, yiyen de bizim için şereflidir” demesinin üzerinden 24 yıl geçti ama bakmayın siz bugün Ertuğrul Özkök ve ona cevap yetiştirenlerin Yakup Cemil’i eleştirir gibi görünmesine. ‘Yakup Cemil’ bu topraklarda daha uzun süre saygı görecek, imrenilecek, özlenilecek bir tavrın kod adı olmaya devam edecektir.
Özet Kaynakça: Ahmet Bedevi Kuran, İnkilap Tarihimiz ve Jöntürkler, Kaynak Yayınları, 2000; Galip Vardar, İttihad ve Terakki İçinde Dönenler, İnkilâp Kitabevi, 1960; Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1949; Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Sebil Yayınevi, 1996; Cemal Kutay, Talat Paşa'nın Gurbet Hatıraları, Cilt I, kendi yayını, 1983; Mustafa Ragıp Esatlı, İttihat ve Terakki Tarihinde Esrar Perdesi ve Yakup Cemil Niçin Öldürüldü?, Hürriyet Yayınları, 1975, Şeref Çavuşoğlu, "Benim Gördüğüm Babıâli Baskını", Yakın Tarihimiz, S. 7, 12 Nisan 1962, Hasan Amca-Alpay Kabacalı, Bir İhtilalci’nin Serüvenleri, Cem Yayınevi, 1989, Ergun Hiçyılmaz, Teşkilat-ı Mahsusa, Kamer Yayınları, 1996, Alpay Kabacalı, Türkiye'de Siyasal Cinayetler, Altın Kitaplar, 1993.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- NARİN GÜRAN CİNAYETİ VE KOLEKTİF TRAVMA
9.09.2024 - GÜNÜN OLAYI (12. SURP HAÇ KİLİSESİ AYİNİ) VESİLESİYLE HAFIZA TAZELEME
9.09.2024 - Seyit Rıza ve altı arkadaşının idamının 85. yılında: İnönü mü, Bayar mı, Atatürk mü sorumlu?
17.11.2022 - 160 yıllık mesele: Harf İnkılabı
6.11.2022 - Çağımızın Bir (Başka) Kahramanı: Topal Osman
7.06.2019 - 'Fahreddin Paşa' polemiği ve Erdoğan'ın 'dikkat dağıtma' stratejisi
26.12.2017 - Sene 1871: 72 günlük 'muzaffer ve mağlup' Paris Komünü
21.03.2016 - Harem: Efsaneler, gerçekler
13.03.2016 - Tarihten Kara Fatma portreleri
6.02.2016 - 1938 Donanma Davası
28.02.2016
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Ali KALAN
Kişi başı Alkol tüketimi yıllık 1,5 lt olan ülkemizin alkolizmin pençesine düşmüş gibi göstermek hakkaniyetli yanı olmasa gerek demişsiniz.Evet Türkiyede alkol kullanan sayısı diğer ülkelere göre daha az ama sorun şurda kişi başı hesaplanırken toplam tüketimin nufusa oranı bulunuyor ve rakam küçük çıkıyor.Alkol tüketen kesim aslında sayıca daha az ve onların tükettikleri alkol 1,5 lt nin çok üstünde ve o kesim gerçekten alkolizm batağına saplanmış vaziyette.Sayı olarak nüfüsa oranları az olsada onların iş gücü kaybı sağlık masrafları ayrıca alkoliklerin yol açtığı zararlar kazalar vs hesaplandığında oldukça yüklü bir yekün tutuyor.Maliye üzerinden verdiğiniz vergi tutarlarından anlaşıldığı kadarıyla söz konusu kesimin oldukça fazla Alkol tükettiği görülüyor.Bu işin kişisel özgürlüklerin kısıtlanması ile hiç bir alakası yok.Bunun böyle anlaşılması çarpık eğitim düzeninin tipik bir yansıması.