Banu Güven
Bu yazıyı Osman Kavala’nın haksız tutsaklığının 1000’inci gününde yazıyorum. Bütün gün bu konuda yazılanları, Kavala’nın hapisten verdiği söyleşileri okudum, yayınları izledim. Hepsini sosyal medyadan ve dijital platformlardan takip ettim. Kafamda hep şu soruyla. Toplumun ne kadarı Osman Kavala’nın uğradığı haksızlıktan haberdar oluyor?
Gelin kendinizi bir gün Osman Kavala’nın yerine koyun. Tutukluluğunun 1000’inci gününde, ya da bu yazıyı ne zaman okursanız, bir anlığına Osman Kavala olun.
Sanatçısıyla, gazetecisiyle fikrini ve kendini özgürce ifade etmek isteyenlere el uzatmışsınız, onlarla yan yana durmuşsunuz, sözlerin söyleneceği, eserlerin sergileneceği özgür alanlar yaratmak için çabalamışsınız. Birbirini tanımayanları, birbiriyle konuşamayan komşuları buluşturmuşsunuz. Demokrasi için, barış için çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla, aktivistlerle, siyasetçilerle bir araya gelmişsiniz, tartışmışsınız, dinlemişsiniz, önerilerde bulunmuşsunuz. Köprüler kurmuşsunuz.
Sonra bir gün kendinizi birden bir nezarethanede, sonra da gri bir koğuşta buluyorsunuz. Önceleri başınızı yastığa “Yarın öbür gün tahliye olurum” umuduyla koyuyorsunuz. Aklınızda tamamlayamadığınız projeler, işler. Sonra bir hafta daha geçiyor. Başınızın üzerinde bir parça gökyüzü, dar avlunuzu adımlarken, “Belki gelecek ay” diyorsunuz. Böyle böyle aylar geçiyor. Sonra “Belki gelecek yıl” diye düşünüyorsunuz. Derken bir bakıyorsunuz, 143 haftadır tutsaksınız. Rakamla 33 ay. Üç kış, üç yaz. Hesaplıyorsunuz, 95 gün sonra tam üç yıl dolacak.
Bu arada tutukluluğunuzun ikinci yılında hükümeti devirmeye çalışmakla suçlanıp ömür boyu hapis cezasıyla yargılanıyorsunuz. İlk duruşmanız tutukluluğunuzun 784’üncü gününde yapılıyor. Size adil davranan mahkeme heyeti değişiyor, yerine gelen her heyet daha beter oluyor. Karşınızda savcı gibi bir hakim buluyorsunuz, duruşmada etmediğini bırakmıyor, ama sonra “Beraat ettiniz” diyor. Tam hapisten çıkıp, eşinize, annenize ve dostlarınıza kavuşacakken, ring aracı geri dönüyor. Yeniden nezarete, yeniden mahkemeye, yeniden koğuşa. Nedense her iki sefer de savcıya ifade vermeden doğrudan mahkemeye gönderiliyorsunuz. Raftan bir darbe girişimi suçlaması daha indiriliyor, ama delil falan olmadığı için hakkınıza iddianame bile düzenlenemiyor. O suçun da tutmayacağı anlaşılmış, yeni suç aranıyor ve casus olduğunuz iddia ediliyor. Ama bu suçun da oluşması için gereken unsurlar yok. Olsun, sizi içeride tutmak isteyenler “Gittiği yere kadar” diyor, “Uysa da uymasa da, biz uydurduk. Bu suçun da iki yıl gideri var” diye düşünüyorlar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de söylemiş, siz siyasi bir tutsaksınız. Birileri dışarıya adım atmamanız için elinden geleni ardına koymuyor. Hakkınızda daha önce defalarca çürütülmüş iftiraları yazıp çiziyorlar hala. Bir de kendilerine gazeteci diyorlar. Siyasi iktidarla beraber kendi iktidarlarını ve paranın kaynağını kaybedeceklerini de biliyorlar çünkü. Bu yüzden yaptığınız her iyiliği kendi varlıklarına tehdit olarak görüyorlar, kötülük yaparak ayakta duruyorlar.
Gerçeklikle bağın kopuşu
Osman Kavala’nın eşi Ayşe Buğra iki gün önceki basın toplantısında çok önemli bir tespitte bulundu. “Olanlar ne hukuki mülahaza, ne de akılla açıklanabilir. Bütün yaşananlar bu toplumda gerçeklik kaygısının kaybolduğunu gösteriyor” dedi. Ayşe Buğra’nın şöyle bir endişesi de vardı. Onunla ilgili haberleri okuyanlar arasında “Mutlaka bir şey yapmıştır ve tutuklanmıştır” diye düşünenenler olduğundan endişe ediyor. Anadolu Ajansı da dahil olmak üzere bazı medya organlarında Kavala hakkında mesnetsiz ve kişiliğe saldırı niteliğinde iftiralar bu endişeyi pekiştiriyor. Bu konuda yapılan şikayetler de sonuçsuz kalıyor çünkü.
İşkence
Ayşe Buğra, “1000 gün hayatlarımızda telafisi olmayan bir kayıp” diyor. Osman Kavala’nın annesi 90 yaşın üzerinde. Gelin onun da yerine koyun kendinizi. O da 1000 gündür her gece oğlunu bir daha görüp göremeyeceğini düşünerek yastığa başını koyuyor.
Bunun adı işkence. Sadece Kavala’ya değil, ailesine işkence. Aynı zamanda hukuka işkence. Bu işkenceyi salgın döneminde diğer siyasi mahkumlar gibi Kavala’nın da salıverilmemesi ve artan tecrit hali de pekiştiriyor. Yasalar önünde eşit olma hakkını da ihlal eden bir durum bu.
BM’nin İşkencenin Önlenmesine İlişkin Sözleşmesi ‘bir kişiye kasıtlı olarak ister fiziksel, ister ruhsal olarak şiddetli acı verilmesi veya eziyet yapılmasını’ da işkence olarak tanımlıyor. Bu tanıma rağmen Anayasa Mahkemesi Kavala’nın avukatlarının son tutuklamaya dair yaptığı ihlal başvurusunu işkence ve kötü muamele yönünden reddetti. Avukatların adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin başvurusu da iç hukuk yolları tüketilmediği iddiasıyla reddedildi. AYM başvuruyu sadece ‘kişi hürriyetinin ve güvenliğinin ihlali’ yönünden incelemeyi uygun gördü, ama kabul edilebilirlik kararını ilgili AYM bölümüne havale etti.
Kabus gibi
Şimdi bu başvuru kabul edilirse, AYM’den çıkacak olası bir karar için yine aylarca beklemek zorunda kalacağız. AYM’nin Kavala’nın bir önceki başvurusunu 17 ay beklettiğini düşünecek olursanız, ufukta yine en az bir yıllık bir bekleyiş daha görünüyor. Bu da Kavala’ya reva örülen muamelenin bir kez daha AİHM’ye gitmesi demek. Yani Kavala ile ilgili bir kez daha “Bu tutuklama hukuki değil, siyasi bir tutuklamadır” kararı çıkması demek. Bütün bunlar zaman alacak.
Ben bu süre içinde casusluk suçuna dair iddianameyi sabırsızlıkla bekliyorum. Nasıl bir iddianame atacaklar kafadan, hayal edemiyorum çünkü. Kavala’nın casusluk yapmak için hangi bilgileri kimden edindiğini ve kime verdiğini falan yazacaklar mesela… Hangi sırra nasıl ulaşmış, ne uyduracaklar bu konuda? Ortaya çıkacak trajikomik iddianameyi çok merak ediyorum. Aslına bakarsanız yazabileceklerini de düşünmüyorum ama, artık imkansız diye bir şey kalmadığı için, her şey olabilir diye de düşünüyor insan.
Osman Kavala bu yazı yayınlanırken yastığa başını 1000’inci kez koyacak. Kimse “Bilmiyordum, ilgilenemedim, duymadım” demesin. Onun gibi bir insanı esir alan siyasi gareze karşı çıkmak herkesin boynunun borcu.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.05.2024
29.03.2024
8.02.2024
29.01.2024
18.01.2024
9.01.2024
9.08.2021
2.08.2021
5.07.2021
10.05.2021