Baskın ORAN
Selahattin Demirtaş’ın; “Örgüt kurma ve yönetme”, “Örgüt propagandası” ve “Suç ve suçluyu övme”kten 142 yıla kadar hapisle yargılandığı ana davada tahliyesine oybirliğiyle karar verildi. TBMM’ye yollanan tam 31 fezlekenin sonucu olan davada, tahliye talebinde bile bulunmadan. Fakat tahliye edilemiyor.
Çünkü başka mahkûmiyeti var. AİHM fazla uzun tutukluluktan karar alır da adamı tahliye etmek zorunda kalırız diye alelacele 4 yıl 8 ay hüküm kesilmiş, karar İstinaf tarafından da onanmıştı. Ben bu yazıyı yazarken; tutuklu geçirdiği süre sayılır da, ceza mahsup edilir de, denetimli serbestlikten yararlanır da, hemen tahliye edilir de, nasıl edilir de, bunlar tartışılıyordu.
Anlaşıldığı kadarıyla bu tartışma önümüzdeki günlerde uluslararası hukukun ne diyeceğine, yani AİHM’nin tutumuna endekslendi. Tek Adam Rejimi ülke içinde istediğini yapıyor, ama 1960’larda Anadolu’nun bağrından kopup Almanya’ya işçi gidenler gibi, sınır dışına adım atınca bambaşka bir dünyaya tosluyor.
Gerçi AİHM çok çeşitli sebeplerle son zamanlarda Türkiye’ye hoşgörülü davranmaya çok çalıştı, ama Türkiye AİHM’nin verdiği kararları vs. uygulamayınca (en azından Alevi kararlarını düşünün) çaresiz kaldı. En nihayetinde uluslararası hukuk diye bir gerçek var. Bu son tahliye kararı 18 Eylül için hazırlık mahiyetinde. Oradan Türkiye’ye bir mahkûmiyet kararı daha çıkmasın diye.
Bunu en iyi (ve pek ironik bir biçimde) ifade eden, Türkiye’deki insan hakları hukukunun en önde gelenlerinden Dr. Kerem Altıparmak oldu. Şöyle dedi:
"Demirtaş’ın 3 yıla yakın zamandır tutuklu olduğu dosyadan aniden tahliye olmasının 2 hafta sonra [18 Eylül’de] AİHM’de yapılacak duruşma ile hiçbir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Tamamıyla bir tesadüf. Kesin tesadüf. Hiç şüphe yok ki tesadüf. Hiç öyle taktik falan yapılmamıştır. Kesin tesadüf."
Daha ne desin.
***
18 Eylül?
Kasım 2018’de AİHM, Demirtaş’la ilgili olarak insan haklarını ihlal etmekten Türkiye’yi mahkûm etmiş, talep üzerine dava Büyük Daire’ye gitmişti. 18 Eylül’de işte o duruşma yapılacak.
Gerçi Türkiye bu son tahliye kararıyla bir uyanıklığa başvurmuş durumda. Şimdi Büyük Daire’de kalkıp diyecek ki, ‘Görüyorsunuz, ben bu davadan bu adamı mis gibi tahliye ettim ve böylece sizin önünüzdeki davanın konusunu ortadan kaldırdım. Ama baktık, adam maalesef başka suçlar da işlemiş, onlardan hükümlü yatıyor!’
Bu uyanıklık karşısında Büyük Daire ne der?
Son olarak davanın savcısı da tahliye kararına itiraz etmişken, şu mealde bir karar vermesi çok ciddi bir olasılık: ‘Davanın açıldığı tarih önemlidir. Üstelik benim alt dairem bu kararı vereli bir yıl oldu, siz şimdi yumurta kapının ağzına gelince tahliye ediyorsunuz.’
Tabii ki daha kibar söyler ama, nihayetinde uluslararası hukuk bu, boru değil.
***
Uluslararası hukuk deyince, bi de Suriye politikamıza bakalım.
Nasıl eskiden cumhurbaşkanı olabilmek için önce genelkurmay başkanı olmak gerekiyordu, şimdi de milli savunma bakanı olabilmek için önce genelkurmay başkanı olmak gerekecek galiba.
Bunun ilk örneği olan Em. Org. Hulusi Akar, Suriye Ordusu'nun İdlib'te yürüttüğü operasyonlara ilişkin açıklama yaptı: "İdlib’de personelimize zarar gelirse meşru müdafaa hakkımızı kullanırız".
“Kendimizi müdafaa ederiz” dese, yine dert değil. “Meşru müdafaa hakkımız” diyor. Şimdi gel de Golan Tepeleri’ni, Sina’yı, güney Lübnan’ı işgal ederken milli müdafaa gerekçesini ileri süren İsrail’i hatırlama.
İnanılır gibi değil yahu. Sen git, sana hiçbir tecavüzde bulunmayan Suriye’ye ordu sok, 14 tane “gözlem noktası” yani üs kur ve adam kendi toprağı olan İdlib’i şeriatçılardan geri almak için harekete geçtiğinde Türkiye’nin “meşru müdafaa hakkı” doğsun!
O zaman, kardeşim, 1919-20’deki Yunan ordusunun ne günahı vardı? O da o tarihte Anadolu’yu kurtarmaya çalışan Ankara kuvvetlerine karşı “meşru müdafaa hakkı”nı kullanıyordu!
***
Buradaki hukuki durumun fecaatini anlayabilmek için “meşru müdafaa” konusunda iki satır uluslararası hukuk paralayalım.
En basit tanımıyla meşru müdafaa, haksız bir saldırıyı engellemek için derhal girişilen fiildir.
1) Burada saldırı “açıkça ve yasadışı” olacak. Müdafaa da “saldırıya hemen cevap olarak ve orantılı” biçimde.
Bir kere, İdlib’deki üslerimize hiçbir Suriye saldırısı yok. Zaten Suriye’den hiçbir devirde ülkemizin hiçbir yerine hiçbir saldırı görmedik. Tersine, biz şu anda egemen Suriye topraklarına tecavüz etmekteyiz.
İkincisi, Suriye’deki üslerimize böyle bir saldırı gelirse “yasadışı” mı olacak? Acaba Suriye gelip bizim Hatay’da 14 tane üs kursa ve biz de bunlara karşı silahlı kuvvetlerimizi harekete geçirsek, “yasadışı” mı olurdu?
Üçüncüsü, uluslararası hukukta kuvvet kullanmak hukuk dışıdır (BM Antlaşması Md. 2/4). Ama meşru müdafaa yine aynı belge Md. 51’e göre hukukidir. Fakat bir şartla: “[BM] Üyelerin[in] bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir.
Türkiye durmadan “meşru müdafaa hakkım” diyor ama böyle bir uluslararası bildirim yaptığını hiç duymadık. “Meşru müdafaa”sı uluslararası hukuka değil, sadece kendi yerli ve milli kararlarına dayanıyor. Kendi çalıyor kendi oynuyor.
2) Meşru müdafaa, sadece saldırıyı yapana karşı uygulanır. Saldırıyla ilgisi olmayan üçüncü taraflara karşı meşru müdafaa olmaz. Burada meşru müdafaa halinde olan bir taraf varsa, o da Suriye.
3) Meşru müdafaa’ya karşı meşru müdafaa olmaz. Çünkü kendini saldırıya karşı koruyanın hareketi zaten hukuka uygun olduğu için ona karşılık verilmesi hukuk dışıdır. Suriye Ordusu kendi toprağı olan İdlib’i geri almak için harekete geçmişse, orada üs kurmuş olan Türk kuvvetlerinin Suriye kuvvetlerine silahla karşılık vermesinin meşru müdafaayla ilgisi olamaz.
4) Terör örgütleri Suriye toprağını kullanıp Türkiye’ye saldırıyorlarsa? Saldırdıkları filan tamamen “suyumu bulandırıyorsun” hikâyesi, ama hemen inceleyelim:
Bir kere, sözü edilen PYD/YPG hiçbir uluslararası kuruluş veya Batılı devlet tarafından terör örgütü kabul edilmiyor. Biz bu konuda da kendimiz çalıp oynuyoruz. Ama bu gerçeği dikkate almadan devam edelim ki konuşulmadık bişey kalmasın.
İkincisi, PYD/YPG (herhalde kafadan kontak olmadığı için) Türkiye topraklarına hiçbir zaman saldırıda bulunmadı. Tek Adam Rejimi’ni ayakta tutan Mahşerin Dört Atlısı’nın (Dinci AKP + Irkçı MHP + Ehlileştirilmiş Ergenekon + Aydınlıkçı Ulusol) tek ortak paydası olan Kürt Düşmanlığı olayını biz Suriye’ye de naklediyoruz, o kadar.
Üçüncüsü, böyle durumlarda bakılır: Söz konusu ülke (burada, Suriye) terör örgütlerini destekliyor mu, en azından bunlara müsamaha ediyor mu.
Ne gezer! Başta şeriatçılar olmak üzere bütün muhalif gruplardan kurtulmak istiyor.
***
Çok uzattık. “Bu bir ‘suyumu bulandırıyorsun’ meselesidir” deyip bitirmek lazımdı. Çünkü Erdoğan, o zamanlar Libya ve Mısır’ı fethederek Suriye’ye yürüyen Müslüman Kardeşler hareketini engellediği için Esad’a taa 2011’den itibaren düşman olmuştu. Tek bir örnek vereyim ve bitireyim:
Suriye'deki istikrarsızlığı konu alan "Suriye'nin Dostları" İstanbul toplantısını Nisan 2012’de (tekrar: 2012) açarken, “meşru müdafaa”dan ne anladığını aynen şöyle ifade etmişti:
“[Esad yönetimi şiddeti durdurmazsa] uluslararası toplumun elinde, Suriye halkının meşru müdafaa hakkının desteklenmesinden başka hiçbir seçenek de kalmayacaktır''.
Daha nasıl ifade etsin meramını?
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
4.04.2025
28.03.2025
14.03.2025
27.02.2025
27.12.2024
14.11.2024
1.11.2024
25.10.2024
18.10.2024