Cengiz AKTAR
İki gün kaldı. Türkiye halkı faşist rejime geçişi oylayacak. Kabul ya da ret çıktığında çok farklı bir 17 Nisan’a uyanılacağı konusunda hayır cephesinde güçlü bir kanaat var. Evet cephesinde böyle bir telaş yok.
Evet cephesi sonuç ne olacaksa olsun özgüvenli. Evet çıkması için iktidarın her şeyi yapmaya hazır olduğunu bildiği gibi hayır çıktığı takdirde iktidarın kaybedilmeyeceğini, reisin başta kalmaya devam edeceğini, erken seçim olmayacağını, başkanlığın gündemde kalacağını, hayır cephesinin “birleşik bir cephe” olmadığını, en kötü olasılıkla 7 Haziran 2015 sonrasında yaşananın bir benzerinin tekrarlanacağını da biliyor.
Hayır cephesi umutlu, kitle iletişim araçları ve özellikle sosyal medyada hiciv, sanat, resim, şarkı, dans, video aklınıza ne gelirse, pırıltılı, akıl ve mantık dolu bir kampanya sürdürüyor. Kamuoyu yoklamaları hayırın önde olduğunu müjdeliyor devamlı. Hayırcılar birbirlerini teşvik ediyor, iyi de ediyorlar. Ne var ki ihtimallerin tümünü değerlendirmek, iktidarın manevra, oyun ve hile kabiliyetini küçümsememek gerekiyor. Hayırcıların sosyal medyada ve iletişimde üstün olduklarını, aksine evetçilerin akıllı telefon bağımlısı olmadıklarını unutmamak gerekiyor. Hâsılı, olası bir olumsuz sonuca hazırlıklı olmak gerektiği gibi memleketin dünü, bugünü ve yarınını 16 Nisan 2017 günü çıkacak hayır sonucuna indirgeme kolaycılığınada düşmemek gerekiyor.
Hayırdan başka bir oy kullanılabileceğini düşünemiyorum. Arşive girdim; konuyla ilgili ilk yazıyı (Başkanlık sistemi: Mutlak iktidar) Vatan’da 23 Nisan 2010’da yazmışım. Zira muhterem konuyu ilk kez o gün, üstelik Cumhuriyet döneminde parlamenter sistemin kurulduğu gün açık etti.
Külliyen tek bir kişinin bekası için düşünülmüş, herhangi bir anayasal metinle alakası olmayan, müellifleri saray şürekâsından müteşekkil, faşizmin meşrulaşmasına, “anayasallaşmasına” cevaz veren bu dayatma reddedilmeli. Ama evet verecek yekpare çoğunluğun da memleket için uygun gördüğü idare şeklini, onların gerekçelerini, marazî ruh ve şuur hallerini, faşizm arzularını görmezden gelmenin de çok tehlikeli bir yanılgı olacağını düşünüyorum.
Hayır çıktığında halktaki faşizm arzusunun buharlaşmayacağını bilmek, diğer yanda vaadedilen mutlu yarınları, demokrasiyi, siyasî olanak ve fırsatları iyice değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Ve esas,Türkiye’nin sahte demokrasisinin bir “hayır” ile hayat bulacağı umudunun “neden ve nasıl bu raddeye geldik” sorusunu fena halde atladığını düşünüyorum.
Şimdilik üç takım soruyla yetinelim.
1- En başta, evet cephesinin olabildiğince yekpare, hayır cephesinin de olabildiğince parçalı olduğunu bilince hayırdan yeni bir siyasî dinamik nasıl çıkar, bu belli değil? Kısmen AKP, CHP, HDP, kısmen MHP, parlamentodışı partiler seçmenleri ve partisiz muhalefetin hayır oylarının herhangi bir siyasi projeye önayak olmaları mümkün mü? Evet cenahında %50, diğer cenahta elmalar ve armutlardan oluşan rakamlar yok mu? Bu hayır oyları AKP ve Erdoğan karşıtlığından başka hangi kapıya çıkabilir? Sorunlarımızın anası Kürd sorunu konusunda asgari müşterekten epey uzak bir hayır cephesi yok mu? Kulağa pek hoş gelen “farklılıklarımızla birlikte yaşama” şiarının, mesele Kürdler olunca oluru var mı?Rüya görmeyelim, verilecek hayır oyu Kürd sorununun barışçıl çözümüne birlikte evet demek değil. Devletle özdeşleşmiş, bu konuda AKP’den farkı olmayan millet-i hâkime partileri CHP-MHP ve seçmenleriyle bu sorunu çözmek mümkün değil.
Kürd sorununda olduğu gibi, çökmüş devlet kurumlarının istikbali, laiklik, Alevilik, kadın-erkek eşitliği, eşit vatandaşlık, anayasal vatandaşlık, eril siyaset, demokraside ordunun konumu, şiddetperverlik, şeffaflık, hesap verebilirlik, cezasızlık, merkeziyetçilik, eğitim sistemi, doğa hakları, kalkınmacı tek düşünce esareti, müflis dışpolitika ve daha dünya kadar sorun karşısındaki dünya kadar zıt ve uzlaşma ihtimali olmayan siyasi duruş eklenebilir. Hayırcı kitle içinde bu sorunların hiçbiri için anlamlı bir muhalif siyaset üretebilecek kıratta asgari müştereklerden bahsetmek mümkün değil.
2- Keza referandum sonrasında sonuç ne olursa olsun çatışma olasılığından bahsedenler, tarafların 50-50 eşit öbeklerden oluştuğunu söylüyor epeydir. Öyle mi hakikatte? AKP ve seçmeni karşısındaki parçalı hayır cephesi maazallah saldırıya uğradığında birlikte mi hareket edecek ve kendini savunacak sanılıyor? Bunun böyle olmayacağını bilmek için Kürd illerine yaşatılan daha dumanı tüten yıkım ve katliama “verilmeyen” ortak tepki kâfi değil mi?
3- Keza hayır sonucu çıktığında fiilî durumdan hukukî duruma geçilmeyeceğini varsayarak iktidarın her istediğini artık yapamayacağını farzetmek, bugün topluma dayatılan ama halkın hatırı sayılır bir bölümü tarafından da kabul gören tüm fiilî hukukdışı uygulamalarla neden bugünden siyaset, seçim ve adaletle başedilemediği sorusunu beraberinde getirmiyor mu? Bugünkü hukukdışı fiilî durum, siyaset, seçim ve adalet yoluyla değiştirilemiyorsa hayır çıktıktan sonra devam edecek fiiliyatı değiştirmek nasıl mümkün olacak? 7 Haziran’daki hayırın sonrası 16 Nisan’daki hayırın sonrasının bir nevi provası niteliğinde değil miydi?
Çünkü memleketin maruz kaldığı hukukdışılık hâli tesadüfî değil, bilinçli şekilde dayatılan ama aynı zamanda AKP kitlesinde kabul gören, arzu edilenbir hukukdışılıktır. Bu olguyla seçim, siyaset veadalet yoluyla başetmek hiç kolay değildir.
Dolayısıyla güncel sorunsalın ardında tarihin derinliklerinde bekleyen, memleketteki biat ve kudretliye kültürü tapınma, kadercilik, tepkisizlik, muhalefetsizlik, hiddet ve şiddeti kuşatan devasa bir sorunsal var. Bu devasa sorunsalın kaynağında ise Gazali geleneğinden süzülen bugün selefîleşip tıkanmış Sünnî İslâm, tepeden inmiş Batılılaştırma projesi, güçlü merkezî devlet/güdük birey geleneği, cezasız kalan soykırımın yol açtığı asırlık ahlakî çürüme, bilâhare diğer unsurlara yaşatılan mezalim, yerel Gayrimüslim burjuvazinin soykırım ve mübadele ile yok edilmesi, bunun karşılığında kapıkulu burjuvazinin var edilmesi gibi üzerinde hiç ama hiç durulmayan “genetik kusurlar”var.
15 Temmuz’dan 10 gün önce şunları yazmışım, carîdir.
“Toplumların muhalefet üretme ve muhalefet etme becerileri demokratik birikimi sağlayacak ve daima birbirlerini besleyen iç ve dış dinamikler kadardır. Türkiye gerçeğinde bu dinamikler, bırakın demokratik muhalefeti salt muhalefet üretmek için dahî son derece yetersiz.
İç dinamiğin oluşamamasının temel nedeni devletten bağımsız bir burjuvazinin ve genelde merkezdışı güçlerin yok edilmiş olması değil midir? 19. yüzyıl başından itibaren devlet ya da merkez, zaman içerisinde kaybettiği gücünü yeniden tesis edebilmek için ilk önce merkezkaç güçleri yok etmeye girişir. Ulusal hareketler, ayan, burjuvazi, hâsılı kelâm devlet dışında güçlenebilen her mihrak devletin ya da merkezin hedefindedir.
Merkezin işleri ele almasının sonuçları farklıdır. Ulusal hareketler çoğunlukla bağımsızlık yani kopuşla sonlanırlar. Ayan yok edilir. Ağırlıklı olarak Gayrimüslim olan burjuvazi de Ermeni Soykırımı ve Rumların kovulmasıyla vatanından silinip atılır. (Hıristiyan burjuvazinin yok edilmesiile vuk’u bulan medeniyet kaybı, bugünkü çölleşmeyi “Hıristiyanlık-Demokrasi ilişkisi” bağlamında önümüze koyar; ancak bu konuda Türkiye’de derinlemesine bir çalışma duymadım.)
Devlet veya merkez böylece, kendi dışında hiçbir mihrakın maddî ve manevî gücüne cevaz vermeyeceğini, iktidarını paylaşmayacağını, yönetime çeperi dâhil etmeyeceğini, merkez-çeper ilişkisinin daima tek yönlü olacağını ve toplumun ancak devlet eliyle ve devletin çizdiği sınırlar dâhilinde var olabileceğini demir yumruğuyla hatırlatır. Hatırlayalım: Yok edilen ayanın ve Gayrimüslimlerin mal varlıklarına ağırlıklı olarak devlet el koyar. Yok edilen burjuvazinin yerine de “kapıkulu” ve tamamen devlet sayesinde var olan millî ve yerli burjuvazi ikame edilir.
Böylesine tek odaklı bir sistemde toplum ve birey devlete aittir. Merkez ile merkez dışında kalan arasında herhangi bir etkileşim, istişare, denge, denetleme, danışma, oydaşma düşünülemez. Her toplumda var olan doğal çelişkiler, çeperden yükselen itirazlar önce yok sayılırlar, çatışmaya dönüştüklerinde de yok edilirler.
İster Cumhuriyeti hazırlayan dönem olsun, ister 1923 sonrasında modernlik zemininde gelişen uluslaştırma ve toplumlaştırma süreçleri olsun Türkiye’de devlet, her modern devletin yaptığı gibi farklılıkları eşitleme işlevini yerine getirirken, ne sorumluluk duygusu taşıyan bireyi ne de dayanışmacı bir birlikteliğin ifadesi olan toplumu, tarihî gelenek ve birikimine gayet sadık bir biçimde ortaya çıkarabilmiştir. Daha doğrusu, çıkarmamaya özellikle gayret göstermiştir. “Geri bıraktırılmışlık” olarak da ifade edilen bu olgu iç dinamiğin kavruk hâlini anlatır bize. Devlet karşısında bir türlü kudretlenemeyen, serpildiği anda budanan toplumun korkuyla beslenen, büyüyen tepkisizliğini ve vurdumduymazlığını da…(…)
Türkiye, bugün itirazdan ziyade biat üreten kavruk iç dinamiği ve canının malının sahibi olan ‘sevgili’ devletiyle başbaşa. Öyle görünüyor ki önce faşizmini şöyle dibine kadar yaşayacak, sonra belki bir gün, başına çok büyük bir felâket gelmezse, kendisiyle yüzleşip, nedamet getirip rüştünü ispat edecek. Daha çok var…”
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları








































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
18.05.2021
10.05.2021
24.04.2021
24.03.2021
23.02.2021
20.01.2021
12.01.2021
28.12.2020
22.12.2020