Enver SEZGİN

Geç olmadan
10.06.2014
2084

 Bir süredir, Lice’de gerginlik yaşandığını neredeyse bilmeyen kalmamıştı. On beş gündür, karakol yapımını protesto eden gösteriler düzenleniyordu. Huzursuzluk, her geçen gün artarak devam ediyor, kriz büyüyordu.

Yol kesmeler, küçük çaplı çatışmalar...

Bütün bunlar uyarı niteliğindeydi.

Oysa bu bir buçuk yıldır, bölgede, umutların arttığı, çözüme dair inancın korunduğu bir süreç yaşanıyordu. Bu olumlu havanın devam etmesi için, doğru yönde adımların atılması gerekiyordu.

Karakol yapımına yönelik itirazlar yeni değil. Olacakları hesaba katmak, gerekli duyarlılığı göstermek çok önemliydi. Ne yazık ki bu duyarlılık gösterilmedi. Eskiyi hatırlatan yöntemlerle gösterilere müdahale edildi. Açılan ateş sonucu, Abdulbaki Akdemir ve Ramazan Baranyaşamlarını kaybettiler.

Güvenlik güçleri, müdahale sırasında gerekli özeni göstermemiş, krizi daha da büyütmüşlerdir.

Oysa Türkiye, on sekiz aylık “çatışmasızlık” döneminde önemli bir tecrübe biriktirdi.

Bu tecrübelerden yola çıkarak Lice’deki gerginliğe silaha gerek duyulmadan müdahale edilebilir, olaylar barışçı yöntemlerle sona erdirilebilirdi. Bundan sonra patlayacak her silah, üzücü olaylarla sonuçlanacak olan her gelişme, bize daha büyük gerginlikler olarak geri dönecektir. Oysa otuz yıl süren bir savaştan sonra insanlar artık silahların patlamadığı, ölümlerin olmadığı bir hayat talep etmeye başlamışlardı.

Bu ses giderek yükseliyordu.

Günlerce, çocukları dağa çıkmış/ çıkarılmış anne ve babaların Diyarbakır’daki oturma eylemini konuştuk.

Ailelerin talebi net: Çocuklarının eve dönmelerini istiyorlar. Bu insani talep ses getirdi. Buna kayıtsız kalınamazdı.

Nitekim BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ailelerin isteklerini, KCK yetkililerine ilettiğini belirtti.

2013 yılında merkezi İsviçre’de bulunan “Cenevre Çağrısı” adlı uluslararası örgüt ile birlikte çocuk savaşçı bulundurmayacaklarına dair sözleşme imzalayan ve bu doğrultuda irade beyan eden, PKK/ KCK çocukları geri göndermelidir.

Eylem yapanların açıklamalarından anlıyoruz ki onlar sadece kendi çocuklarının değil, dağda bulunan tüm insanların evlerine dönmelerini istiyorlar. Bu umut verici durum bize yeni bir fırsat penceresi de aralamaktadır. Eve dönüşler gerçekleşmeli, gençler dağa çıkmamalıdır.

Ne yazık ki, çocukların “dağa çıkmaları” yeni değildir.

Onlar çatışmanın ortasında, silahların gölgesinde büyüdüler. Anne ve babalarına yapılan zulümlere tanıklık ettiler.

Gün geldi, kendileri savaşın bir parçası oldular.

Geçen hafta, Diyarbakır’da düzenlenen “Yeni Türkiye’nin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci” toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Sürecin sonunda eve dönüşler, siyasete dönüşler var” dedi.

Yine aynı toplantıda hükümet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda da “yeni bir yol haritası” üzerinde çalışıldığını ifade ettiler. Yeni plan elbette dağdan inişleri kapsamalıdır. Ancak Lice’deki üzücü olaylardan da anlaşılıyor ki, öncelikle karşılıklı güveni tesis etmek ve kaygıları gidermek için acilen bazı adımların atılması gerekmektedir.

Karakol yapımına en azından bir süreliğine ara verilebilir.

Karakol yapımı, insanlara barış sürecini değil, “savaş politikalarını” hatırlatmaktadır.

Bu inat niye?

Talepler sır değil.

Şu geçen zaman içinde hükümetin adım atmakta ayak diremesi, işi ağırdan alması kaygıları artırmıştır.

Artık adım atmak zamanıdır.

[email protected]

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar