Etyen MAHÇUPYAN
Seçim sonuçları muhalefet cenahında yaygın bir karamsarlığa neden oldu. Kötü yönetim yüzünden ne yaşanırsa yaşansın ve muhalefet ne yaparsa yapsın, iktidarın yine de kazanabileceği sindirilmesi güç bir kabul…
Serinkanlı bakıldığında meselenin Kılıçdaroğlu’nun adaylığı olmadığı açık. Çünkü eğer öyle olsaydı Millet İttifakı’nın toplam oyu Kılıçdaroğlu’nun aldığı oydan fazla olurdu. Oysa ikisi aynı… Diğer deyişle kaybeden bir bütün olarak muhalefetin kendisi.
Yine serinkanlı kalacaksak (7 Haziran Perspektif söyleşisinde söylediğim üzere) esas soru ‘iktidar niçin kaybetmedi’ değil ‘muhalefet niçin kazansın ki’ olmalı. Buna verilen cevaplar iktidarın ne denli kötü olduğunu anlatıyor, ancak muhalefetin lehine pek bir şey söylemiyordu. Muhalefet kazandığında iktidarın yanlışlarını sürdürmeyeceği varsayılıyordu ama muhalefeti bizatihi beğenmemiz için fazla bir neden bulunmuyordu.
Kısacası eğer iktidar bazı yanlışlarda ısrar etmiş olmasaydı muhalefetin zaten pek şansı yoktu ama yine de aradaki farkın bir önceki seçime göre küçülmesi beklenirdi. Ne var ki o yanlışlara rağmen iktidarın toplam oyu neredeyse sabit kaldı.
Çünkü iktidarın seçmene hitap eden bir ‘hikayesi’ vardı. Türkiye’yi bugünün dünyasında ve geçmişten geleceğe uzanan bir tarihsel bakış içinde yeniden tanımlayan bir hikaye. Yaşanan sıkıntıların farklı şekilde anlamlandırılmasını teşvik eden ve böylece kabullenilmesini, hatta sahiplenilmesini sağlayan bir hikaye…
Buna göre yakın tarihte Türkiye’nin hakkı yenmiş, Batılı ülkeler tarafından önü kesilmiş, bağımsızlığı engellenmişti. Şimdi dünya değişmiş ve Türkiye’ye ‘kendisi olma’ şansını yeniden tanımıştı. ‘Türkiye Yüzyılı’ bu imkanın pratiğe dönüşmesi için tutulacak yolun adı, varılacak hedefin vizyonuydu.
Türkiye bir anlamda 20. Yüzyılın başına, Cumhuriyet’in öncesine dönmüştü. Bu bir yeniden inşa, tabiri caizse ‘Cumhuriyet’in ikinci kez şekillenip yerleşmesinin de hikayesiydi. Dolayısıyla İttihatçılığa yaslanan bir ideolojik tutumu seslendiriyordu. Laiklik ve milliyetçilik içerik değiştirdi, dindarlar milliyetçiliğin koruması altına girdi, cemaatçilik devletçilikle bütünleşti. Başı dik, saygı gören, ‘tam’ bağımsız bir Türkiye’nin gururu vatandaşlık duygusunun parçası olarak işlendi.
Ve başarılı oldu… Çünkü bu başarının maddi ve manevi koşulları mevcuttu ve muhalefetin bununla yarışacak alternatif bir hikayesi yoktu.
Alper Görmüş 12 Haziran tarihli yazısında (‘Dava siyaseti’ ya da…) iktidarın bir ‘dava siyaseti’ güttüğünü ve ‘mevcut gerçeklik ile iletişimi asgari düzeye indirgeyerek’ seçimi kazanabildiğini söylüyordu. Bu değerlendirmeye iki noktada ‘şerh’ koymak istiyorum.
Birincisi 2016 sonrası Cumhur İttifakı ile ortaya çıkan ‘dava’ herhangi bir dava değil. Örneğin Turan davası gibi afaki bir idealizmden, ya da İslami kesimin kullandığı şekliyle ümmetin hakimiyetini hedefleyen bir ortak duygunun dışavurumundan farklı. Burada bütün gücü elinde tutan ve devletle bütünleşmiş gözüken bir iktidar var. Değiştiriyor, yıkıyor, yeniden tanımlıyor ve hayata geçiriyor. Diğer deyişle diğer davalar belirsiz bir geleceğe yönelik salt bir umut ve idealizm taşırken, bugünün iktidarının ‘davası’ umut ve idealizmi ‘bugün ve burada’ hayata geçirerek ilerliyor. Dolayısıyla sahiplenilen dava aynı zamanda ‘kurucu’ bir işleve sahip. Takipçilerini ‘gerçekçi’ bir maceranın neferleri haline getiriyor, çünkü hayal edilenler iktidar gücüyle ‘gerçekten de’ var oluyor.
(Bu noktada ‘tahrik edici’ mukayeseler yapılabilir. ‘İkinci Cumhuriyet’in 2016’da Cumhurbaşkanlığı sistemi ile başladığını düşünürsek şimdi 7 yıl sonra sistemin oturması ve tahkimi için yeni dönemin eşiğindeyiz demektir. Aynen 1923’de kurulan ‘Birinci Cumhuriyet’in 7 yıl sonra 1930’da tahkim edilmesi gibi… Bu tür mukayeseler içi boş akıl oyunu gibi gözükebilir ama kadere inanan insanlar için ‘derin’ işaretler de taşıyabilir…)
İkinci nokta Görmüş’ün ‘mevcut gerçeklik’ tanımıyla ilgili. Görmüş muhtemelen bu ifadeyle ekonominin krizin eşiğine gelmesini, adaletsizliklerin ayyuka çıkmasını, yozlaşmayı, keyfilikle akılsızlığın neden olduğu genel durumu kastediyor. Bu gözleme katılmamak mümkün değil. İktidar söz konusu gerçekliği bir kenara koyabildi, sanki yokmuş gibi davrandı, Görmüş’ün ifadesiyle gerçeklikle ‘iletişimi asgari düzeye indirgedi’. (Tabii bunu yukarda sözünü ettiğim dava siyaseti, ya da ‘hikaye’ sayesinde yaptı. Buradan da söz konusu hikayenin ne denli güçlü olduğunu çıkarsayabiliriz.)
Ancak benim koymak istediğim ‘şerh’ başka. Belki de ‘gerçeklik’ sadece gündelik hayatımızı doğrudan etkileyen unsurlardan oluşmuyor. Ekonomiden adalete bütün bozukluklar gerçekliğimizin bir bölümü… Ancak devletle barışma, kendimizle gurur duyma, eziklikten kurtulma duygumuz da ‘gerçekliğin’ parçası. Hatta belki de maddi sıkıntılar bu ‘manevi’ gerçekliğin yanında önemsiz kalıyor.
Nitekim İttihatçılığın sağladığı ‘yeniden kimlikleşme’, dindarların kendilerini vatandaşlığın asli unsuru gibi hissetmelerini, devletin sahibi olarak görmelerini teşvik ediyor. Onların gerçekliği laik kesimin gerçekliğinden daha ‘geniş’. Muhalefet maddi gerçeklik üzerinden argüman oluşturdukça ve muhafazakarların kimliksel dönüşümünü horladıkça, iktidar seçmeni nezdinde manevi gerçekliğin cazibesi daha artmış bile olabilir…
Sonuç olarak, hikayesi olmayan muhalefetin böylesine güçlü bir hikaye sunan iktidara alternatif olma ihtimalinin zayıf olduğunu ve zayıf kalacağını kabullenmekte yarar var. Yönetimin sebep olduğu bunca haksızlık, akılsızlık ve ahlaksızlığa rağmen muhalefetin gelebildiği nokta bu… Önümüzdeki dönem söz konusu yanlışların bir bölümünden dönüldüğü takdirde 2016 sonrasının yeni bir ‘tek parti’ rejimi olarak yorumlanması söz konusu olabilir.
Öte yandan iktidarın ‘hikayesi’ bu denli güçlü olmasaydı bile dava siyasetinin her zaman olağan ve sıradan gerçekliğe kıyasla ağır basacağını düşünüyorum. Alper Görmüş’ün söz konusu yazısının sonlarında iyimser bir not vardı: “… ‘davasız’ bir program ve kampanya olmaksızın seçimin kazanılamayacağını yakın tarih doğrulamıyor.” Diğer deyişle muhalefet işini iyi yaparsa ‘dava siyaseti’ yapmadan da kazanabilir.
Açıkçası benim şüphem var… Görmüş’ün zikrettiği örneklere bakarsak örneğin 1977’de Ecevit’in ‘dava siyasetine’ yakın olduğunu, 2002’de AK Parti’nin kazanmasında ise karşısındaki (devlet destekli) dava siyasetinin çökmüş olmasının payı olduğunu düşünüyorum.
Velhasıl önermem şöyle: ‘Maddi gerçeklik’ ne olursa olsun 1) Eğer taraflardan biri ‘gerçekçi gözüken’ bir dava siyaseti güdüyor ve diğeri gütmüyorsa, hikayesi olan avantajlı. 2) İki tarafta da hikaye yoksa maddi gerçeklikle daha inandırıcı ilişki kurabilen avantajlı. 3) Eğer bir dava siyaseti hüsranla bitmişse, diğer taraf avantajlı. 4) Her iki taraf da dava siyaseti güdüyorsa (muhtemelen genel dünya konjonktürüne ve devletin tutumuna bağlı olarak) sonuç belirsiz…
Son bir not ‘hikayenin’ inandırıcılığına ilişkin. Her dava siyasetinin başarılı olması beklenemez. Söz konusu inandırıcılığı sağlamak için en azından dört koşul olduğu söylenebilir: 1) Jeopolitik ve dönemsel dengelerin uygunluğu, 2) motive ve mobilize etmeyi sağlayacak güçlü bir liderlik, 3) hikayenin kulaklara ‘doğal ve normal’ gelmesi, yani zihniyet açısından uygunluğu ve 4) geniş bir sosyolojik tabanda inanmaya hazır ve istekli bir psikolojinin varlığı.
Bu seçimlerde iktidarın hikayesi kaba ve ilkel olmakla birlikte bu dört koşul tatmin edilmişti. Önümüzdeki süreçte hem kritik yanlışların azalabileceğini hem de yeni ‘rejimin’ tahkim edileceğini düşündüğümüzde, Cumhur İttifakı’nın İttihatçı projesinin zihinlerimizde normalleşeceğini öngörebiliriz.
Türkiye muhtemelen henüz adı konmamış bir ‘İkinci Cumhuriyet’e geçecek ve siyaset o çerçeve içinde yeniden oluşacak.
Bunu değiştirebilecek olan tek durum muhalefetin alternatif bir hikaye oluşturması, bunu bir ‘dava siyaseti’ kıvamına getirmesi, gerçekçi ve inandırıcı bir ideolojik söylemle halkın karşısına çıkmasıdır. Farklı ve dinamik bir dünya analizi, Türkiye’nin bunun içindeki yeri ve doğrultusu, geçmişin ve geleceğin bu çerçeve içinde yeniden yorumlanması, buradan hareketle ‘sürdürülebilir’ kimlik ve vatandaşlık tanımlarının yeniden yapılması…
Bunları yapmak yine de seçimi kazandırmayabilir. Ama en azından İttihatçı tasavvur başıboş bırakılmamış olur, kendisini sınırlandırmak, taviz vermek, orta yolu aramak zorunda kalır. İlerde muhalefet kendi pozisyonu etrafında yeterli seçmen dönüşümünü sağlayabilirse, kim bilir, belki o zamanki seçimi kazanabilir de…
Yazarlar
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları





























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024