Etyen MAHÇUPYAN
Geçen hafta hükümet Meclis’teki çoğunluğuna dayanarak skandal bir ismi ombudsman olarak seçti.
Geçmişinde hukukun apaçık bir biçimde ideolojik kavgaya malzeme yapılmasına cevaz vermiş, altına imza atmış birinin şimdi ‘siyaset üstü’ olması gereken bir konuma yerleştirilmesi, AKP’nin zihniyetini ve siyasetini bire bir yansıtıyor. Karşımızda demokrat bir parti yok. Hiçbir zaman da olmadı… Demokratikleşme yönünde adımlar atıldı ve halen de atılıyor. Ama bunlar o adımları atanın ‘demokrat’ olduğunu göstermiyor. Kritik soru ‘niçin’ o adımların atıldığıdır. Ve burada da iki cevabın iç içe geçtiğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Birincisi söz konusu adımlar AKP’nin iktidar süresini artıracak, onu bir ‘tek parti’ olarak konsolide edecek hamlelerdir. İkincisi, uzun bir dönemden gelen mağduriyet hisleriyle AKP ve İslami kesim içinde, azınlıkta kalsa da, gerçekten de demokratlığa meyleden, dindar kimliği öncelikle adaletin ve kardeşliğin taşıyıcısı yapmayı hedefleyen bir bakış bulunuyor. Ancak bu ikinci unsur her zaman birincisinin gölgesinde kalıyor ve muhtemelen de hep öyle olacak. Çünkü herhangi bir amaca, ‘doğru duruma’ ulaşmak için önce iktidar olmanız, iktidar kalmanız gerek. Dolayısıyla AKP’nin tüm reformları sıkıntılı bir analizin, hesaplamanın ve tehdit algılamasının sonucu olarak şekilleniyor. İdeolojik yanı kuvvetli, idealist bir partiden söz etmiyoruz. Büyük bir toplumsal enerjinin kamusal alana çıkışının taşıyıcısı olan ve nihai amacı iktidarını toplumsal düzlemde kalıcı kılmak isteyen bir dinamik bu… Öte yandan iktidarın toplumsallaşması için önce belirli bir süre siyaset üzerinde hükümran olmak gerek. Ama siyaset üzerinde hükümran olabilmek için de, bu geçiş döneminde ‘eski siyasetle’ fazla dalaşmamak, o siyasetin de ehlileşmesini sağlamak gerek.
Bu çetrefil dengeler AKP’nin karar sistematiğinin çelişkili adımlarla yol almasına ve bu çelişkileri sanki yokmuşçasına taşımasına neden oluyor. Seçilen ombudsman, hükümetin ‘devleti’ fazla rahatsız etmeme, toplumsal enerjiyi dengeleme, belirli bir süreyi istediği hızda geçme ve bu arada bürokrasinin dizginlerini daha fazla ele alma isteğini yansıtıyor. Düşünün ki, ombudsman adayları arasında AKP’ye çok daha yakın, beraber çalışılması çok daha kolay ve dünyaya verilecek ‘demokratlık’ imajı açısından çok daha uygun insanlar vardı. Ama onlar değil, ilkesel olarak AKP’ye yakınlığı epeyce kuşkulu olan veya en azından kritik bir noktada tavrından tümüyle emin olunamayacak olan biri seçildi. Diğer bir deyişle AKP ‘devlet olma’ potansiyelini elinin tersiyle iterek, devletle ilişkisini normalleştirmeye yönelmeyi tercih etti.
Bunda toplum nezdinde kendisine daha fazla güveniyor olmasının payı büyük gözüküyor. İslami kesimin marjinal kalan demokratları dışında büyük çoğunluğu AKP’yi korumayı kendi hak taleplerinin önünde tutuyor. Kürtler şiddet siyasetinin dışına çıkmakta zorlandıkları ölçüde, haklarını meşruiyet zeminine ancak bireysel olarak çıkarabiliyorlar. Aleviler ise kendi içlerindeki ayrışmaları aşan bir siyasi olgunluğa gelmedikleri gibi, içlerindeki hiçbir grup anlamlı bir siyasi etki potansiyeli göstermiyor. Kısacası ombudsmanlık müessesesinin önüne gelecek olan olaylar bireysel hak ihlalleri olacak, ama siyaseti belirleyecek noktaya varmayacak gibi gözüküyor. Oysa muhtemelen AKP yönetiminin algılamasına göre, önümüzdeki dönemde devlet içinden gelen direnç çok engelleyici olabilir. Hükümet Uludere’yi unutturmak istiyor ama herhalde kendisi hiç unutmuyor… Devlet içinden gelen direncin çeşitli maharetleri var ve asıl önemlisi, hükümet bunlara hep sonradan vâkıf oluyor ama sorumluluğu da taşımak zorunda kalıyor.
Bu mülahazalar seçilen ombudsmanı onaylamayı gerektirmez. Aslında bu seçim, eğer öngörülemeyen bir adalet ve özgürlük performansı ile sonuçlanmazsa, ya AKP’nin daha da yıpratılmasına hizmet edecek ya da mizah konusu olacaktır. Ama hükümet açısından soru, bunun oy kaybına neden olup olmayacağıdır ve olmama ihtimali de yüksektir.
Bu ombudsmanlık tercihinin utanç verici olduğu öne sürülebilir. Ancak eğer AKP’nin daha ‘doğru’ bir ombudsman seçmesini istiyorsak, toplumsal baskının daha çok olması gerekir. Bu ise hükümete atıp tutmakla olmaz… Hükümetin o baskıyı ciddiye almasını sağlamakla, yani oy kaybını ima ettiğini görmesiyle olur. Bu ise söz konusu baskının AKP seçmeninden gelmesini ima eder. Yoksa AKP kendi kafasına uygun bir siyasetin takipçisi olmaya, devletle çeşitli düzlemlerde koalisyon aramaya devam eder ve üstelik ‘akılcı’ davranmış bile olur. Zeynep Tanbay change.org sitesinde ‘Roboski için adalet istiyorum’ kampanyası başlattı. Vicdanına sağır kalmayan herkesin desteğini arıyor… [email protected]
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları








































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024