Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Tutanak sızdırmanın basit anatomisi
3.03.2013
3608

 BDP heyetinin Öcalan'la görüşme tutanaklarının basına sızdırılması birçok açıdan olumlu sonuçlar verecek. Oysa söz konusu sızdırmayı yapanların niyeti muhtemelen epeyce farklıydı.

 

Ama aynen Paris'te öldürülen üç kadın olayında olduğu üzere, süreci baltalama çabalarının netice alması giderek zorlaşıyor. İki nedenle: Birincisi toplum belirli bir ideolojik eşiği geçmiş durumda, barışın gelmesini istiyor ve kimlerin barışı istediğini de görüyor. Dolayısıyla her engelleme hamlesi engellemeye çalışanları deşifre ederek çözüm etrafında kenetlenme potansiyeli doğuruyor. Ancak bu potansiyeli kullanabilmek ikinci unsuru, yani doğru siyaseti gerektiriyor. Son dönem bu açıdan da ezber bozucu oldu… Hem AKP hem de Kürt siyasetinin öne çıkan birçok ismi bu konuda artık çok daha hassas davranıyor ve birbirini suçlamaktansa, süreci korumayı hedeflediğini kamuoyuna iletmeye çalışıyor. Bu sefer de Erdoğan'ın bir adım geride duran, suçlamayıp soru soran üslubu ve Demirtaş'ın Başbakan'a karşı komplo içinde olmayacaklarını söylemesi, itinalı bir tutuma işaret ediyor.

Ancak olayın ardındaki gerçek değişmiş değil ve sorgulanmayı hak etmekte: Bu sızma BDP yönetiminin iradesine karşı olarak, ama yine de aynı partinin saflarından yapıldı. Amaç Öcalan'ın Kürt siyasetinin diğer aktörlerine verdiği mesajları sanki AKP ile yapılmış bir anlaşmanın sonucu gibi göstermekti. Buradan muhtemelen iki gelişme üreyeceği hesaplanmıştı: Taraflar birbirlerini suçlamaya başlayabilirler ve AKP kendi seçmeni nezdinde zor durumda kalmaktan ürkebilirdi. İkisi de olmadı… Daha genel bakıldığında ise mesaj açık gözüküyor: Birileri “biz bu sürecin her aşamasına çomak sokabiliriz” demek istiyor. Diğer bir deyişle taraflar arasında gerçekleştirilecek stratejik kararların, eylem planlarının ve zamanlamanın gizli kalmayacağı ima ediliyor. Bu da çözüme gidecek bir sürecin her adımda baltalanmaya açık olduğunu söylüyor.

Ne var ki bunca yaşanmışlık ve son on yıl içinde oluşan zihniyet kayması Türkiye'yi beklenmedik derecede olgunlaştırmış durumda. Siyaseti artık manipülasyonlarla etkilemek ve belirlemek pek kolay değil. Çünkü siyasetçiler de toplumun geneli de, asıl önemli olanın manipülasyonun kendisi değil ona verilen tepki olduğunu öğrendi ve işin ilginci doğru tepkinin ne olduğunu da bilir hale geldi. Bu nedenle Öcalan'la yapılan görüşmelerin basına sızması sonuçta AKP'ye zarar vermediği gibi, sergilenen doğru duruş çözüme olan inancı muhtemelen pekiştirdi. Tutanakların içeriği ise bir şeffaflaşma olarak okundu ve Öcalan'a has gülümsetici iddialar ve taktiksel yemler ayıklandığında geriye çözümü gerçekten de arayan bir metin kaldı.

Bu sonuç belki de bundan sonraki sızdırma çabalarını anlamsız kılacaktır. Ayrıca her aktörün muhtemel sızmaları düşünerek daha dikkatli konuşmasını da sağlayacaktır. Bu da çözüme yönelirken olumlu bir etken olur, çünkü siyaset yapanlara sorumluluklarını hatırlatır. Bütün bu değerlendirmeler sızdırmanın sonuçlarıyla ilişkiliydi… Ama bir de sızdıran ‘özne' var. Acaba bu süreci baltalamak, Kürt meselesinin barışçı bir yola girmesini engellemek isteyenler kimler ve nasıl oluyor da Kürt siyaseti içinde yandaş bulabiliyorlar? Aslında cevaplarını çoktan bildiğimiz sorular bunlar. Kürt meselesinin çözümünü istemeyen Ortadoğu ülkelerinin hangileri olduğu belli... Hele bu çözümün Türkiye ile Irak Kürdistan'ı arasında neredeyse organik bir ilişki oluşturabileceği düşünülünce hangi ülkelerin rahatsız olacağını anlıyoruz. Burada ilave bir kritik aktör var: ABD. Çünkü ABD bir yandan Türkiye'de Kürt sorununun çözülmesini istiyor, ama öteki yandan da Kürdistan ile olan yoğun bağın Irak'ın bölünmesi anlamına geleceğini düşünüyor. Yani eğer çözümün daha kolay yürümesi isteniyorsa ABD'nin kaygılarının da karşılanmasında yarar var.

Kürt siyaseti içinde çözümü engellemeye teşne olanlara geldiğimizde, bunu bir nüansa vurgu yaparak açıklamak lazım. Kürt siyaseti içinde belki herkes çözüm istiyor, ama istenen çözümler arasında farklar var. Kürt siyasetinin bazı aktörleri kendilerini bir ‘devlet' olarak konumlandırarak barışı buradan hareketle oluşturmak ve böylece çözümün söz konusu ‘devlet' olma niteliğini dolaylı yoldan tescil etmesinin peşindeler. Diğerleri ise ‘devlet' olmamayı kabul ederek, toplumsal baskı ve siyaset üzerinden şu anki devletin ortak sahibi olmayı hedefliyorlar. Birinci grup şu anki süreçten memnun değil ve doğal olarak manipülasyona açık… Buna karşılık çözüm onları yok saymaktan değil, sürecin içine almaktan geçiyor. [email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar