Etyen MAHÇUPYAN
Osmanlı’nın cemaatçi yapısı etnik ve dinsel kimliklerin ‘üstünde’ bir hakem devletin varlığıyla bunca yüzyıl ayakta kalmıştı. Aslında devlet bu işlevini çoğunlukla yerine getirmekte zorlandı. Ama toplumsal ayrışma ortak bir alternatif birliktelik tasavvurunu engelliyordu. Dolayısıyla toplumdan yükselen itiraz sesi ‘adil’ bir yönetim isteğiyle sınırlı kaldı. Modernlik çabalarıyla birlikte, Osmanlı kimliğini topluma mal ederek farklılıkları kuşatan yeni bir vatandaşlık anlayışı yaratmanın peşinden gitmek istendi. Ama cemaatçi ayrışma galebe çaldı. Her kimlik kendi ayrılıkçı ve bağımsızlıkçı siyasetinin, toprak hayallerinin ve ‘kendi’ ulus devletinin peşine takıldı.
Ermeniler ‘son Osmanlı’ olmanın bedelini ağır ödediler. Kürtler ise arada bir yerde kalıp siyaseten paralize oldular. Müslüman oldukları için yeni ulus devletin doğal ve asli parçasıydılar ama Kürt oldukları için de bunu ancak bir üst kimlik altında kabullenmeleri mümkündü. Oysa zaman Türk milliyetçiliğinin etnik temelde ‘arandığı’, bunun üzerinden iktidar devşirildiği dönemdi. Bireyselleşmeyi ve özgürlüğü bir yana bırakan ‘tek ayaklı’ modernlik Kürtleri gafil avladı, onları kandırmakla kalmayıp ‘rejim suçlusu’ haline getirdi. Böyle bir devlet karşısında belirli bir nüfusa sahip bir kimliğin içinden ayrılıkçı siyasetlerin çıkmaması, bunlardan bazılarının silaha sarılmaması mümkün değildi. Devlet ise aslında bu ayrılıkçı ve silahlı örgütün varlığından gayet memnun oldu. Onu rejimin, vesayetin, rant paylaşımının ve yozlaşmış sosyoekonomik yapının garantisi olarak gördü.
Böylece yıllar geçti ama birden zihinsel planda beklenmedik bir ‘geri dönüş’ yaşandı. Ayrılıkçı olan örgüt birlikte yaşamaya, silahları bırakmaya hazır olduğunu söylemeye başladı. Bellek geri dönmüş, günümüzün post modern dünyasında ortak gelecek tasavvuru ile buluşmuştu. Cezaevinden çıkmadan kısa bir süre önce görüşmemizde Hatip Dicle bu dönüşümün ‘rasyonalitesini’ açıklamakta zorlanmadı. Çünkü neredeyse bütün hayatını bu güne ulaşmak üzere silahsız bir siyasetin savunusunu yaparak geçirmişti. Sözü ona bırakalım…
“Bugün Kürtler arasında bir referandum yapılsa bağımsızlık isteyenler yüzde 5’i geçmez. Bunun en azından sekiz tane nedeni var. Birincisi bu topraklarda halklar tarihsel olarak kardeştir ve bu duygu Kürtlerde yaygın olarak içselleşmiş durumda. İkincisi Kürtler Türkiye’nin tüm sathına yayılmış halde yaşıyorlar ve bölgeciliğin ya da ayrılıkçılığın genelde çok fazla karşılığı yok. Üçüncüsü yaşadıklarından öğrenen ve bunun üzerine düşünen bir Kürt kimliksel söylemi doğdu. Bunun sonucunda Kürtlerde ‘kimse’ asimile olmasın kanaati yerleşti. Yani giderek Kürtler salt kendileri için düşünme ve siyaset yapma noktasından uzaklaştılar. Dördüncüsü bağımsız bir Kürdistan’ın hayal olduğunu, gerçek bağımsızlığın bugünün dünyasında bir ütopya olduğunu anladılar. Beşincisi günümüz dünyasının normlarını aynen talep etme hakkına sahip olduklarını düşünmeye başladılar. Eğer bunu AB temsil ediyorsa, bizim de onlar gibi olmamamız için bir neden yoktu… Altıncı olarak artık tüm ülke sathındaki inşaat ve kentleşme dalgasında çalışanların yüzde doksanı Kürt. Yani bizim emeğimiz… ‘Bu çabadan pay almak, parçası olmak varken niye emeğimizi terk edelim’ diye bakmaya başladılar. Yedincisi başkalarının haklarını yaşaması bizim haklarımızı azaltmıyor ki! Kürtler son otuz yılın deneyimi sonucunda bu değerlendirmeye vardılar ve aksine başkaları haklarını yaşayabildiği takdirde ‘bizim’ de haklarımıza güvenle sahip olabileceğimizi kavradılar. Nihayet sekizincisi Türkiye halkı aklıselim bir halktır… Nitekim bugün iç savaş tahrikine direniyor. Önüne demokrasi ve barış konduğunda itiraz etmek bir yana onu kucaklayacak bir halktır. Bu özellik kimliksel bir tutumu fazlasıyla aşarak, herkesi buluşturan bir ortaklık zemini ve gelecek hayali oluşturur…”
Hatip Dicle ile konuştuğunuzda karşınızda romantik bir siyasetçi bulmuyorsunuz. Toplumsal gerçeğe serinkanlılıkla bakan ve bu gerçekliğin olumlu yanlarını siyasete tahvil etmek için uğraşan biriyle karşı karşıya olduğunuzu hissediyorsunuz. Dolayısıyla sohbetimizin sonlarına doğru bir uyarı cümlesi duyduğunuzda da şaşırmıyorsunuz: “ Bugünkü ortam bozulursa, işlerin nereye gideceği, nerede duracağı, kimin parmak atacağı belli olmaz.” Bu tespit Çözüm Süreci’nin zaman zaman ağırlaşsa bile durmaması, hiçbir noktada bir geri adıma sebebiyet verilmemesi gerektiğini söylüyor. Ama son cümlemiz bu değil… Yine Dicle’nin kelimeleriyle “Barış elimizi uzattığımızda alacağımız kadar yakın artık…”
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023