Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Liberal misyonerler ve zavallılık üzerine
8.07.2012
3516

 Modern zamanların en etkili ideolojisi muhakkak ki liberalizmdir. Pazar ekonomisinin kriterlerini, eşit oy hakkına ve seçim mekanizmasına dayanan demokrasi deneyimini düşündüğünüzde, benimsemiş olduğumuz birçok ilke ve standardı liberalizme borçlu olduğumuz ortaya çıkar.

 

Diğer bütün ideolojiler ya liberalizme karşı pozisyon üretmiş ya da liberalizmi kendi içine alarak eritmek durumunda kalmıştır. Dolayısıyla zamana böylesine damga vurmuş bir ideolojinin takipçilerinin de epeyce özgüvenli olmaları beklenir. Hele benim gibi ne idüğü belirsiz bir 'demokratlık' tanımının peşinden giden, liberal literatürü bilmeyen ve 'topu karşı sahaya yıkma' uyanıklığını entelektüellik sanan birinin onları rahatsız etmesi beklenemez.

Ancak liberaller ilginç insanlar... Belki de kelimenin içinin boşalmasıyla, liberalliğin artık sadece akademik dünyada bir anlam ifade etmesiyle alakalı bir durum bu. Nitekim hemen herkesin kendisine 'liberal' dediği, ama 'liberal' sistemlerin bizzat 'hakiki' liberaller tarafından eleştirildiği ve reddedildiği bir garip dünyada yaşıyoruz. Bu savunma hali herhalde benim değerlendirmelerimi de gerçek kıymetinden daha anlamlı hale getiriyor. Öyle ki Atilla Yayla 28 Mayıs'ta Taraf gazetesinde bana verdiği yanıtta, eleştirilerimin anlamlı ve ufuk açıcı olmadığını söylerken, hem uzunca bir yazı kaleme almış, hem de bana hak vermiş... Ben liberalizmin gerçekler üzerinden değil, normatif bir dünya kurgusu üzerinden giden bir ideoloji olduğunu söylemiştim. Yayla bu tespitime itiraz ediyor ama sonrasında şöyle diyor: "Otantik liberalizm siyasî sistemi, hayatın kendiliğindenliğini ve bunun sonuçlarını korumak için kurgulamayı, yani siyasi gücü parçalamayı, sınırlamayı ve kurallara bağlamayı gaye edinir."

Demek ki bazı liberaller kabul etmediği için liberalizm bir ideoloji olmaktan çıkmıyor. Ortada bir ideoloji var ve üstelik 'hayatın kendiliğindenliğini' sağlamak üzere 'hayatı kurgulayan' bir ideoloji... Tabii amaç kendiliğindenlik ise kurgulamaya ne gerek var diye sorabilirsiniz. Bırakın 'kendiliğinden' bir halde kalsın... Buna liberallerin yanıtı devletin ve toplumsal güçlerin hayatı kendiliğinden olmaktan çıkaran tasarruflarda bulunmalarıdır. Buradan anlıyoruz ki liberaller için 'kendiliğindenlik' gerçekten de hayatın akışı içinde ortaya çıkan bir durum değil, teoriye göre olması gereken bir doğa halidir. Maalesef hiçbir zaman gerçekleşmemiş ve muhtemelen gerçekleşmeyecek olan bir durum... Nitekim liberalizmden hareketle iktisat ve siyaset alanında geliştirilen bütün kuramlar, gerçeğe tekabül etmeyen varsayımlar üzerine oturur ve bir ideal durumun analizini yapar...

Bu nedenle genelde liberaller gerçeklikle olanla uyumsuzluklarını göz ardı edip bütün enerjilerini sosyalizmle mücadeleye hasretmiş durumdalar. Doğrusu onların bu kavgasını hiç de hoşnutsuzlukla karşılamıyorum, çünkü sosyalizmin veya her türlü kolektivizmin savunulabilir bir tarafı yok. Ama bu duruşumun anlaşılmasını da beklemiyorum, çünkü kendisinin de söylediği üzere "klasik liberal çizgi ana bireyci yaklaşımdır ve rakipleri kolektivizmde saf tutar." Yani eğer liberal değilseniz zaten kolektivistsiniz ve o zaman da sosyalizm eleştirisinden gocunursunuz...

Zihniyet dünyasını iki kutuplu bir eksen sanıp kendinizi de 'iyi' uca oturtmak kim bilir ne kadar rahatlatıcı... Bu durum insanı gülünç kılacak kadar özgüvenli hale getirebiliyor. Ama bu tespitim Yayla ile ilgili değil... Devrim Özkan adlı akademisyenle ilgili. Özkan geçenlerde Yorum sayfasında yazdığı üzere, benim demokrat zihniyet olarak öne sürdüğüm pozisyonun hangi kaynaklardan beslendiğini bilmekle kalmıyor, bizzat benim hangi kitaptan feyz aldığımı da söylüyor. Sözünü ettiği kitap Wallerstein'ın 'After Liberalism' adlı eseriymiş... Kendisine çok şaşırtıcı gelebilir ve belki de benim cehaletimi görünce bir daha bu alt düzey tartışmalara girmek istemeyebilir, ama sayesinde bu kitabı ilk kez duyuyorum. Wallerstein'la ilgim 'Dünya Sistemi' kitabı ile sınırlı kaldı ve sonrasında önüme çıkan siyasi içerikli kimi alıntılardan da doğrusu pek hazzetmedim. Ama Özkan kendisinden o denli emin ki, benim ille de Wallerstein'dan etkilendiğimi öne sürmekle yetinmeyip, benim "ödünç aldığı tezlerin ana kaynaklarını zikretmeyen" biri olduğumu da tespit ediyor.

Bu pespayelikle mukayese ettiğimizde yazarın benim 'demokrasi modelimin' sonuçlarını 'kendiliğinden' bilip o sonuçları üreten mekanizmaya hiç değinmemesi şaşırtıcı olmaktan çıkıyor. Benimle ilgili 'hızını alamamış' türünden saptamaların da anlamlı olduğunu düşünüyorum... Demek ki ortada gerçekten bir rahatsızlık var. Belki önemli olmak isteyip olamamaktan kaynaklanıyordur. Belki de düşünme denen faaliyeti bilmeyen bir akademik camia ile karşı karşıyayız. Fikrin ancak daha önceden 'bilgi' payesi verilmiş veriler üzerinde oluşabileceğini sanan, isimler ve alıntılar sayarak kendi kişiliğini şişiren, ama galiba düşünmeyi bilmediği ölçüde düşünme üzerinden gelişebilecek gerçek sorulara da yabancı kalan bir nesil.

Neyse ki liberalizm var...

 

 

[email protected]  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar