Gökhan BACIK
Yakından takip edenler dışında pek çok insan Batı’da son on yıldır değişmeyen konulardan birinin Rusya etkisi olduğunu muhtemelen bilmiyor.
Bilimsel toplantılardan, medyadan siyasete, Batı on yıldır Rusya’nın etkisini, nüfusunu ve değişik yollar kullanarak Batı siyasetine hatta toplumuna sızdığını konuştu.
Nitekim biraz dikkatli olanlar uzun bir süredir çeşitli Batılı ülkeler ve Rusya’nın birbirlerinin diplomatlarını neredeyse düzenli biçimde sınır dışı ettiğini hatırlayacaktır.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile Batı’da uzun süredir biriken bu enerji, somut ve radikal sonuçlar üretmeye başladı. Bunları bazı başlıklar altında özetleyebiliriz:
-
İlk olarak, Rusya ile sadece siyasi ve ekonomik değil kültürel olarak ayrışmaya gidiliyor. Yani Rusya sadece siyasi bir dil ile eleştirilmiyor. Batı, Rusya’yı kültürel kodlara referans yaparak da ondan ayrışmak istiyor.
Bir bakıma Samuel Huntington’un “Medeniyetler Savaşı” tezinde dediği türde Batı ve Rusya arasında siyasi-kültürel bir kamplaşmaya şahit oluyoruz.
Biraz abartarak yazayım: Batı, günlük hayatta bile temasın olmadığı tam bir izolasyon/tecrit istiyor. Buna göre artık iki taraf arasında sadece resmi heyetler konuşacak. Batı, Rusya’yı artık neredeyse kategorik olarak bir tehdit olarak tanımlıyor.
-
İkincisi, Batı Rusya’dan ayrışmak için – en azından şu aşamada – her türlü maliyete katlanmaya hazır. Bu ayrışmanın maliyeti çeşitli ekonomik kayıplar olabilir. Ancak bugün itibari ile Batı bu maliyeti üstlenmeye hazır bir görünüm çiziyor.
O yüzden burada denenen büyük ayrışmada “gerekirse uçmayız, gerekirse mal satmayız, gerekirse hiç konuşmayız” şeklinde özetlenebilir. Mal kavramı içinde araba da var, bir filmin Rusya sinemasında gösterilmesi de var.
-
Üçüncüsü, Rusya’ya karşı büyük tepkinin kökleri salt siyasi elitler değil. Kamuoyları da bu yönde son derece aktif ve siyasilere sürekli baskı yapıyor.
Öyle ki, Rusya'nın Ukrayna'yı istilası Avrupa'da günlük hayat düzeyinde gözlemlenen değişiklikler meydana getirdi. Günlük hayatın Avrupa’da bir tür tsunami ölçeğinde dalgalandığını gözlemliyoruz.
Rusya yanlısı olarak bilinen aktörler ve partiler bile Rusya'yı sert biçimde kınadılar. (Burada Batı’daki Rusya yanlısı partilerin ve aktörlerin aynı zamanda İslam karşıtı olduğunu Türkiye kamuoyuna hatırlatmak yerinde olabilir.)
Hadiselere Avrupa’da verilen toplumsal tepkiye bakına şunu ifade etmek mümkün:
Bir bakıma Batı'nın 30 yıldır bulamadığı öteki/düşman bulunmuşa benziyor.
Kişisel kanaatim Putin, Avrupa'da uzun süredir uyuyan büyük hayaleti yani 2. Dünya Savaşı'nın travmatik etkisini uyandırdı.
Olayın tekrar siyasi düzeydeki tepkisine gelince ise resim daha net.
Bunları da şöyle sıralamak mümkün:
-
İlk olarak, Batı, Rusya ile son otuz yılda girdiği yöntemin (yani müzakere ve ekonomik ilişkiler) işe yaramadığını düşünüyor.
-
İkinci olarak, Rusya’nın mutlak biçimde bir zaman sonra güç kullanmaktan vaz geçmeyeceği kanısı hâkim.
-
Üçüncü olarak, Ukrayna işgali ile Batı doğrudan kendisinin hedef alındığını düşünüyor.
-
Bunların sonucu olarak ama siyasi ama ekonomik ama başka yöntemler kullanarak Batı, Putin’i mutlaka ama mutlaka bir daha böyle bir şeye denememesi için ağır bir bedel ödetilmesi gerektiğini düşünüyor.
Bir bakıma Rusya’nın şunu anlaması gerekiyor:
Batı Rusya’nın hedefinin doğrudan kendisi olduğunu düşünüp buna göre tepki veriyor.
Peki, Rusya’dan bu radikal ayrışma uzun vadeli Soğuk Savaş tipi bir tür kutuplaşmaya yol açar mı?
Bu sorunun cevabını Putin verecek. Putin zedelenen itibarını tamir etmek için savaşı uzatabilir. Böyle bir durumda Batı’nın tepkisinin kalıcı hale gelme riski var. Eğer “pazarlık gücümü arttırmak için daha sert davranayım” derse kalıcı bir ayrışma kaçınılmaz olacak.
Şunu net olarak yazalım:
Tıpkı Putin gibi Batı da bu savaştan kazanan olarak çıkmak istiyor.
Ortada büyük bir kavga var. Bu ölçekte kavgayı kaybedenin karizması fena halde çizilir.
Hadiselerin Türkiye açısından da yorumlanması gerekiyor.
Türkiye’nin şunu fark etmesi gerekiyor: NATO ve AB gibi kurumsal isimlerin ötesinde Rusya’ya tepki veren Batı’dır.
Ukrayna’nın işgali ülkelerin dış politik karakterlerini ve kimliklerini yansıtan bir savaştır.
Dolayısı ile AB ve NATO gibi kurumlar elbette temel aktördür, ama bir yerde sadece araçtır.
Hadise Batı ve Rusya arasındaki bir kavgadır.
Benim buradan gördüğüm Batı, Türkiye’nin Rusya’ya karşı otonomisini kaybettiğini biliyor. Ancak NATO üzerinden ‘buralarda ol’ demeye getiriyor.
Bu arada Türkiye'de bir kesim de bir siyaset olarak İnönü'nün 2. Dünya Savaşı bağlamındaki dengeleme siyasetini bağlamsız, her duruma uyan evrensel bir dış politik strateji gibi öneriyor. Bu her zaman mümkün ve doğru olmayabilir.
Ancak belli ki Ankara’da çeşitli karar alıcılar “her çiçekten bal alırım” türü bir stratejiyi benimsemiş durumda.
Kişisel kanaatim Ukrayna krizinde Türkiye ya Batı’ya yaklaşır ya uzaklaşır. Bunun orta yolu olmayacaktır.
Neden? Çünkü bölünmüş ve kutuplaşmış bir dünyada domates bir füze kadar artık siyasidir.
Yani iki kutup arasında bir tarafa domates bile satsanız siyasi tercihte bulunmuş olacaksınız.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024
7.03.2022