Hilâl KAPLAN

Söz konusu ilk üç maddeyse, hepimiz teferruatız
18.04.2011
2024

Başbakan Erdoğan, Ak Parti'nin seçim beyannamesini açıkladı. 2007'den beri vaad edilen ama ayağa dolanan statüko sebebiyle gerçekleştirilemeyen yeni anayasa vaadi inşallah 2012 içerisinde gerçekleşmiş olacak. Başbakan hayallerindeki anayasayı ve yapım sürecini şöyle özetlemiş:

"Türkiye'yi, vesayetten, müdahalelerden arındıracak, ülkenin ufkunu açacak, ekonomiyi, dış politikayı, demokrasi ve özgürlükleri destekleyecek bir anayasayı gündemimize alacağız. Yeni anayasa, demokratik ve katılımcı bir anlayışla hazırlanacak. Yeni anayasa, önümüzdeki seçimde oluşacak yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde hazırlanacak. Yeni anayasa, yeterince kısa, öz, açık; insan odaklı ve özgürlükçü olacak."

Yeni anayasa ufkunu bence isabetli bir biçimde tarif eden bu ifadeler yıllardır yeni bir anayasanın gerekliliğine vurgu yapan demokratların gönlünden geçen anayasanın da özelliklerini içeriyor sanırım. Ancak sayın Başbakan'ı dinlerken Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in ve Ak Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç'ın geçtiğimiz ay verdikleri beyanatlar kulaklarımda çınlıyor. Cemil Çiçek, TÜSİAD'ın pek çok önerisine katıldığım anayasa taslağı üzerine konuşurken şöyle demişti:

"İlk üç madde 74 milyonun ortak paydasıdır, değiştirilmemeli. Esas olan; ilk üç maddede değişmez olarak ifade edilen maddelerin varlığını korumasıdır. Anayasa'nın ilk 3 hatta 5 maddesiyle ilgili bir değişiklik düşünmedik, düşünmüyoruz."

Ak Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç ise yeni anayasa tartışmalarının sınırı çoktan çizmişti bile: "Yeni anayasa sürecinde ilk 3 maddeyi tartışmaya açmak gibi bir niyetin içerisinde değiliz."

Yeni anayasa tartışmalarında dönüp dolaşıp ilk üç maddeye odaklanılması tesadüf değil elbette. Zira bu üç madde, değiştirilmesinin teklif dahi edilmesinin yasaklanmasından anlayabileceğimiz gibi, darbe anayasasının özünü oluşturuyor. Bu özü iyi anlamak için tekrar hatırlayalım:

I. Madde: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Madde: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Madde: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.

Türkiye'de hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına dair alınmış ne kadar yargı kararı, yapılmış ne kadar keyfî ve adaletsiz uygulama varsa referansını yukarıda kalın harflerle belirttiğim kısımlardan almıştır. Şu an elimizde kordan ateş misali bir Kürt meselemiz varsa anayasada geçen "Atatürk milliyetçiliği" üzerinden meşrulaştırılan zulümler yüzünden vardır. Bugün yapısallaşmış ve kanıksanmış başörtüsü meselemiz varsa, anayasada insan hak ve özgürlüklerini tesis etmeye kendini adamış bir laiklik anlayışı olmaması yüzünden vardır. Bugün devletin vatandaşı hayatın her alanında ezen bir toplumsal doku varsa, milleti devletin mülküymüş gibi konumlandıran "devletin milleti" ibaresi sebebiyle vardır. Bugün İngilizce'den Arapça'ya pek çok dil eğitim alanında kullanılıyorken Kürtçe'nin seçmeli ders olarak bile okutulmasına 'cevaz' verilmiyorsa "devletin resmî dili" olarak tanımlanması gereken Türkçenin "devletin dili" olarak tarif edilmesindendir.

Anayasasında şahsa atıf yapılan dünyanın üçüncü ülkesi (diğerleri İran ve Kuzey Kore) olmaktan, devletin hiyerarşik olarak vatandaşın üzerinde yer almasını kerameti kendinden menkul bir veri gibi algılamaktan, devletin özelliklerini vatandaşın hak ve özgürlüklerini gasp etmenin bir yolu gibi sunmaktan kurtulamayacaksak yeni bir anayasa yapma zahmetine hiç girmeyelim derim. Zira darbeci zihniyetin ufkunu çizen bu ilk üç maddeye dokunulmayacaksa, kendi ellerimizle darbe anayasasını sivil bir anayasaymış gibi tasdik etmek ayıbını işlemiş olacağız.

Yine seçim beyannamesindeki şu cümleler, Ak Parti'nin halkın sınırlarını çizeceği bir anayasanın arkasında durma kararlığını göstereceğine dair umudumu pekiştiriyor:

"Türkiye'de 1876'daki ferman anayasasından sonran hazırlanan 1921 anayasası, Türkiye'nin istiklal mücadelesi verdiği bir döneme rastlamıştı. 2011 seçimlerinden sonra hazırlanacak olan anayasa Türkiye'nin 'istikbâl davası' olarak hazırlanacaktır."

1921 anayasasında ne şahsa atıf vardı, ne de vatandaşı devlet karşısında değersizleştiren bir anlayış... Eğer 88 yıllık cumhuriyet deneyiminin ayağımıza doladığı prangalardan tam anlamıyla kurtulmak istiyorsak, insanına kıymet veren devlet anlayışını yansıtan bir anayasa yapılması elzem. Aksi takdirde ilk üç maddenin teferruattan saydığı kitleler olarak bu yolda mücadeleye devam etmemiz gerekecek.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (3)
  • metin

    metin

    13.12.2012 09:33

    sözcü gazetesi başyazarı döktürmüş gene...

  • Ad Soyad Giriniz...

    Ad Soyad Giriniz...

    13.12.2012 11:35

    Bu yazi o kadar eglenceli ve isabetli ki yetmez ama evet hatasini affettirebilir mi acaba diye dusunmeden edemiyorum!

  • HAKAN FAHRİ

    HAKAN FAHRİ

    14.12.2012 14:39

    çok güldük ahmet altan, yapılan yanlışları kin gütmeden ilkokul müsameresine döndürmeden anlatsan faydalı olacaksın ama, maalesef, yazık! genel bir ahlak duygusundan yoksun dönemlik angajmanlarla yazı yazan bu gibi adamlar, sadece teneke gürültüsü çıkartmaktalar. biraz ruhları terbiyeli olsa faydalı olmaları işten bile değil. ama maaelesef olmuyor...

Yazarlar