Hilâl KAPLAN
Halk olarak bir kişiyi/grubu ya göklere çıkarıyoruz ya da yerin dibine batırıyoruz. Ya âdeta aşkla bağlanıyoruz ya da nefretle uzaklaşıyoruz.
Ya mükemmel ve olağanüstü bir varlık muamelesi yapıyoruz ya da sadece kusurlardan müteşekkil bir arıza...
Neden genellikle böyle uçlarda dolanan bağlanımlara yatkın olduğumuza dair fikirlerim var. Ancak şimdilik bu sorunsalı sosyal psikologlara emanet edip mevzubahis yaklaşımın bir yazar olarak bana yansımalarına ve yüceltme eğilimi genel olarak toplumdan çok kişinin nefsini kötü etkileme potansiyeli taşıdığından buna dair tanıklıklarımı da saklı tutarak meselenin diğer yüzüne eğilmek istiyorum.
Genelde bir hususta kalem oynattığımda, eğer o husus bir toplumsal grubu doğrudan ilgilendiriyorsa, mezkûr toplumsal grubun 'dostu' veya 'düşmanı' olarak konumlandırılıyorum. Örneğin PKK'yı mı eleştirdim, sıfatım belli: 'Kürt düşmanı', hem de en azılısından. Ya da anadilde eğitim hakkını mı savundum, benden âlâ 'Kürt dostu' yok.
Aynı şekilde Mustafa Kemâl'e yönelik tarihsel gerçeklerden yola çıkarak bir eleştiri mi kâleme aldım: 'Nankör Atatürk düşmanı'. Veya 1915'e dair veya ondan bağımsız okunamayacak Hrant Dink cinayetiyle alakalı bir kelâm mı ettim: Fena halde 'Türk düşmanı'yımdır. Bunun bir de 'ci-li' ekleri yardımıyla husule gelen türevleri var ki en az önceki yaftalar kadar sık kullanılır: Ermenici, İrticacı, AKP'li, Kürtçü, vb.
Kategorize etmeden düşünemeyenler, söylem ve eylemlerinizle hakkını savunduğunuz grup/ birey her kimse 'O'ndan' olduğunuzdan gayet emindirler. Dünyaya 'ben ve onlar' şeklindeki enfantil bakışla yönelmeye öylesine alışmışlardır ki 'başkası'nın da hakkı/ haklı olabileceği zinhar akıllarına gelmez.
Milliyetçiler biraz da bu yüzden 'gizli akraba'dır. Karşıt gibi görünen milliyetçilerin özneliklerinin esasına odaklandığınızda iki tarafın da kendi durduğu zaviyeden aynı gözlüklerle dünyaya ve ötekine baktığını müşahede etmek mümkündür. Hepsi 'ya sev ya terk et' kafasında, kendi kavminin üstünlüğünden ve/veya sorgulanamaz haklılığından emindir.
Şimdilerde kullanıldığına pek şahit olmadığım 'hakperest' diye ne güzel bir kelimemiz varmış. 'Onların, bunların veya şunların peresti' de değil de Hakk'ın peresti olduğu, hak olanın peresti olduğu için 'hakkı tutup kaldıran'lara işaret eden kelimelerle irtibatımızın zayıf olması da belki düşünce kalıplarındaki bu sefilliğe sebep olarak gösterilebilir.
Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu bir ülkede insan ister istemez İslâm ahlâkından mülhem, 'sen-ben' ikiliğinden ziyade 'mazlum-zalim' ikiliği üzerine ahlâk anlayışını inşa etmiş, tutarlı bir hakperest duruş bekliyor.
Böylesi bir duruş halk tarafından benimsenmiş olsaydı 'Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur' diyen Bakan'ın hükümeti ertesi hafta 'Suriye'nin dostları'nı ağırlayıp çelişkili hallere düşmezdi belki.
Ya da Veda Hutbesi'nde Hz. Peygamber'in mukaddesliğine vurgu yaptığı 'can, mal ve namus'un korunması hakkının açıkça ihlal edildiği her tür adaletsizliğe 'ana-babamız aleyhinde olsa dahi' şahitlik etmekten sırf 'atalarımız' yaptı diye çekinmezdik.
Veya sadece 'dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Allah'ın ayetlerindendir' (Rûm, 22) ayeti kerimesinin yüzü suyu hürmetine anadilde eğitim meselesini sükûnetle tartışabilirdik.
Toplumumuzdaki hakperest duruşun gün be gün arttığını gözlemlediğimi ve gelecekten daha umutlu olarak bu satırları yazdığımı ekleyerek bitireyim:
Ne mutlu Hak'tan yanayım diyene.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019