Lale KEMAL

200 bin öğretmen başka iş bulsun
29.11.2011
2326

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 12 Eylül darbesi ürünü olan YÖK’ün yapısını değiştireceklerini söyledi. “Üniversiteleri akademik olarak özgürleştireceğiz” diyen Dinçer, eğitime ayrılan bütçenin savunmaya ayrılandan 20 milyar lira daha fazla olduğunu belirtirken, kamu yönetiminin geleneksel zafiyeti yüzünden açıkta kalan 264 bin öğretmene “Bu kadar öğretmene ihtiyacımız yok, yeteneklerine uygun başka mesleklere yönelsinler” tavsiyesinde bulundu.

12 Haziran seçimleri sonrasında oluşturulan kabinede Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirilen

Dinçer’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yeniden yapılandırıldı. Kimi çevreler bu yapılanmayı, MEB milli vasfını kaybediyor diye nitelendirdi. Yapılanma tam olarak neyi amaçlıyor?

Biz, Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşkilatıyla ilgili kanunda değişiklik yaptık. Eğitimle ve eğitim sistemiyle ilgili bir değişiklik yapmadık. Türkiye’de eğitimin temel ilkelerini belirleyen kanun, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile milli eğitim temel kanunudur. Bizim yaptığımız değişiklik bu kanunlarla alakalı değil. Teşkilat kanununda yaptığımız değişiklik ile hiyerarşik basamakları azalttık. Dolayısıyla, Türk eğitim sistemini daha etkin ve verimli kılmayı amaçlayan bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Çünkü önceki yapı çok büyümüştü, esnekliğini kaybetmişti, katılaşmıştı. Dolayısıyla da bir görevi birden çok birim yapmaya başladığı için koordine olamıyordu ve etkinlik kaybolmuştu. İkincisi, hiyerarşik basamaklar çok arttığı için kararlar gecikmekteydi. Üçüncü olarak, çok katı gelenekler, bakanlıkta yenilik yapma fırsatı sunmuyordu. Yaptığımız çalışmada tüm dünyada meydana gelen gelişmeler karşısında daha esnek, daha çabuk karar verebilen, işlerini daha etkin yürütmeyi başaran bir örgüt tasarlamaya çalıştık.

MEB bütçesinin Milli Savunma Bakanlığı (MSB) bütçesinin üzerinde olduğu belirtiliyor. Ancak, savunmaya ayrılan ve bu yıl ilk kez Sayıştay’ın denetimine tabi olacak olan bütçe dışı kaynaklar ortaya çıktığında, MSB bütçesinin yine MEB bütçesinden yüksek olacağı belirtiliyor...

Başbakanlık müsteşarlığının bilmediği kaynak olamaz. Biliyorsunuz ben başbakanlık müsteşarlığı yaptım. MEB, ÖSYM, YÖK, üniversiteler ve birde il özel idarelerinin eğitim için ayırdığı payları dahil edildiğinde milli eğitim bütçesi bu yıl 59 ila 60 milyar liraya ulaşıyor. MSB, Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) fonu, askeri vakfa ait firmalar ve benzeri kaynaklara baktığınız zaman bu yıllık 38, 39 milyar lira civarındadır. Arada 20 milyar liralık fark var. Bir başka ayrıntı ise şöyle; daha önceki yıllarda savunma ihtiyaçları ile ilgili olarak şayet bütçe kaynakları yetmezse örtülü ödenekten de destek sağlanıyordu. Hatırlarsanız, 2003 yılından önce örtülü ödenekten savunma ihtiyaçları için bazı demirbaş alımları_ki ben hücumbot alımını biliyorum_yapılıyordu. Ancak 2003’ten sonra hükümetimizin yaptığı düzenlemeye göre, örtülü ödeneklerden demirbaş sayılacak türden hiçbir şeyin alınmaması kararlaştırıldı. Mesela, MSB, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT, artık demirbaş sayılacak harcamalarını kendi bütçelerinde açıkça göstermek zorundalar. Çünkü şeffaflık çok önemli. Şayet bu kurumlar, demirbaş alımlarını kendi bütçelerine koyamıyorlarsa Başbakanlık’taki Güvenlik İşleri Başkanlığı bütçesinden alım yapabiliyorlar. Dolayısıyla kimi alımlar, bu kurumların kendi bütçelerinde görülmüyorsa güvenlik işleri başkanlığı bütçesinde görülüyor. O yüzden insanların gönlü rahat olsun. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi 2002’de 7,5 milyar Türk lirası iken 2011 yılında yüzde 354,6 artışla 34,1 milyar TL oldu, 2012’de ise 39,2 milyar TL öngörülmesiyle bu artış oranı yüzde 425’de çıktı.

Bazı okul isimlerinin değiştirileceğini söylediniz. Neden?

Şimdiye kadar sadece kendi kaynaklarımızla değil aynı zamanda hayırsever kaynaklarıyla çok ciddi anlamda eğitim sistemine okul kazandırdık. Çoğu kere de bağış yapan kişiler, ister şahıs olsun ister tüzel kişilik olsun, bağışladıkları okullara kendi isimlerini vermek istiyorlar. Örneğin, Milli Piyango İdaresi, kurduğu okullara Milli Piyango adını veriyordu. Ancak, STK’lar mesela, Yeşilay, ‘Milli Piyango’nun bahis oynatması sebebiyle bahse karşı ahlaki değerlerin öğretilmesi gereken okullarda Mili Piyango İdaresi’nin isminin verilmesinin çelişki olduğunu,’ iddia ediyordu. Ancak ben özellikle Van’daki depremden sonra çok sayıda öğretmenimizi de kaybetmiş olmanın etkisiyle, Milli Piyango İdaresi ve Maliye Bakanlığı ile de görüşüp, onların onayını da aldıktan sonra, Milli Piyango ismini taşıyan 43 okulun isimlerinin değiştirilerek, depremde ölen öğretmenlerin adlarının verilmesini kararlaştırdık. Böylece toplumsal düzeyde öğretmenlerimizin hatırasını yaşatmış olacağız.

Demokratikleşme çerçevesinde, askeri okul müfredatlarından ideolojik unsurların ayıklanması için MEB’in rol üstlenmesi, Milli Güvenlik derslerini kaldırılması yolunda bir çalışmanız var mı?

Bakan olarak yeniyim. Önümde hazır bekleyen sorunlarla ilgilendiğim için o konularla çok fazla ilgilenme vaktim olmadı. O tip hususları hakikaten kamuoyu ile paylaşacağımız zaman sizlerle paylaşırız.

Tevhid-i Tedrisat ile tek tip eğitime eleştirel bakışlar var. Müfredatın, kıyafetin, eğitim dilinin farklı olduğu, farklı grupların çocuklarına kendi dini, siyasi düşünceleri, etnik mensubiyetleri doğrultusunda farklı eğitim aldırmak üzere okul açtıkları bir sistem mümkün mü? Kürtçe anadilde eğitim talebine bir çözüm öneriniz var mı?

Bu tip ideolojik tartışmalara sebebiyet verecek konularda şimdilik fikir beyan etmeyi düşünmüyorum. Öncelikli sorunları çözmeden ve onlar için Türkiye’de yapılabilecek olanları yapmadan, o tip tartışmaları başlatmak da istemiyorum. Herhangi bir meseleyi, gereksiz ve zamansız bir şekilde tartışmaya açmamak için özen gösteriyorum. Peşinen, o konularla ilgili benim bir fikrim, bir önyargım yok. Yeri geldiğince, bu konuları bilimsel düzeyde tartışacağız, doğrusu neyse onu yapmaya çalışacağız. Temel hedefimiz, çocuklarımıza, bireysel olarak özgür toplumun ihtiyaç duyduğu bilgi ve mesleki kabiliyetlerle donatmak ve nihayet uluslararası alanda rekabet avantajı sağlayacak bir nitelik kazandırmak. Mesela, ezbercilikten kurtulunması, kendi potansiyellerini ortaya çıkartacak öğretme tekniklerinin geliştirilmesi, çocuklarımızın ve tüm toplumun, özellikle bu sınav ağırlıklı eğitim sisteminden kurtarılarak, müfredatın okullarda öğretildiği toplumsal iklimin yaratılması...

Fatih projesi ne zaman hayata geçiyor?

Teknolojiyi İyileştirme Hareketi, açılımı FATİH Projesi- Türkiye’de özellikle okullarımızda akıllı tahtaların kullanımı ve tablet bilgisayarların verilişiyle alakalı bir çalışma yürütüyoruz. Bu proje kapsamında, donanım altyapısının iyileştirilmesi, bundan kastettiğimiz, LCD panel etkileşimli tahta cihazlarının kullanılması, her dersliğe geniş bant internet erişiminin sağlanması ve bakanlık merkez teşkilatının ve okullarımızın güvenli, izlenebilir ve ölçülebilir bir ağ altyapısına sahip olmasını hedefliyoruz. Ayrıca, öğretmen ve öğrencilerin kullanacağı e-kitap’lar için tablet PC çalışması yürütüyoruz. İnşallah, şubatta proje için ilk ciddi adımı atacağız.

* Öğretmen açığı sürekli gündemde. Bu açık kapatılamıyorsa eğitim fakültelerinin anlamı ne olacak? Bu açık sorununu gidermek için planınız var mı?

Herşeyden önce Türkiye’nin kamu yönetiminin en temel alışkanlıklarından birisi günlük sorunlarla uğraşmasıdır ve gelecek yönelimli bakmamasıdır meselelere, amaç yönelimli değildir, sorun yönelimlidir. Bugün mesela atama bekleyen öğretmenler meselesi, kamu yönetiminin geleneksel zafiyetiyle alakalı bir husus. Çünkü şimdiye kadar şayet Türkiye olarak biz, ‘öğretmen kaynaklarımızın planlanması ile ilgili bir çalışma yapmış olsaydık, hangi yıl, ne kadar öğretmene ihtiyacımız var’ diye, düşünseydik, belki bu sorunu yaşamayacaktık. Şimdi biz tasarlamaya başladık. Bakanlığımız bünyesinde, Planlama ve Öğretmen Kaynaklarını Geliştirme Grup Başkanlığı adlı bir birim oluşturduk. Bu grup başkanlığı, bizim yıldan yıla hangi alanlarda ne kadar öğretmene ihtiyacımız olduğunu belirleyecek ve biz bu belirlemeler ve saptamalar karşısında YÖK’e yönlendirmede bulunacağız. Sadece ihtiyacımız kadar öğretmen yetiştirmeye çalışacağız. Bununla ilgili geçen yıl bir tedbir aldık, bizim hangi alanlarda öğretmen ihtiyacımız varsa, o alanları kamuoyuna duyurmuştuk, üniversite tercihlerinin yapılacağı dönemlerde. Şimdi ben size bir fotoğraf çizeyim bu beklemeyle ilgili; Şu anda dışarıda 264 binden fazla mezunumuz öğretmen olarak atama bekliyor. İlköğretim, orta, tamamı atama bekleyen öğretmenimiz var. Halbuki MEB’in, şu anda eğitim sistemini aksatmadan yürütebilmek için kadrosu dışında sözleşme yaptığı ücretli öğretmen sayısı 60 bindir. Bugün hükümet, ‘tamam ben MEB’in bütün ihtiyaçlarını karşılıyorum,’ dediğinde bize 50 bin, 60 bin hatta 40 bin öğretmen kadrosu vermeleri halinde bizim mevcut okullaşma oranlarında öğretmen ihtiyacımız kalmayacak, diğerleri ne olacak? Bu ülkenin kaynaklarını, ihtiyaç duymadığımız öğretmenleri atayarak mı harcayacağız? Herkes kendi kabiliyeti ve kendi mesleğine uygun bir şekilde başka işlere de yönelsin, ihtiyacımız şu anda piyasada atama bekleyen insan kadar değil.

Van depreminden etkilenen öğretmenlerin, başka illere tayinini kolaylaştıracak mısınız?

Bakın öyle bir genel tavır belirleyecek olursak Van’da öğretmen kalmaz. O yüzden ben, sadece orada enkazdan yaralı olarak kurtulmuş ve deprem esnasında bina içersinde kalarak, enkazla yüzleşmiş insanların başka illere gitmesi konusunda yardım ve destek sağlayacağımı söyledim. Bunların sayısı yaklaşık 40, 50 kişi. Onun dışındakiler için şunu çok açık ve net söylüyorum, ‘bugün Van’ı terk etmek aslında bir öğretmenin öğretmenlik mesleğiyle çok bağdaşmaz’. O yüzden öğretmenlerimiz kalmalı ve görevlerini ifa etmeliler. Öğretmenlerimizin önemli bir kısmı orada, STK’lar aracılığıyla insanlarımıza önderlik ediyorlar ve hizmet ediyorlar. Sağlığı yerinde olan Van’da görevli öğretmenlerimizden bizim beklentimiz; ‘dirayetle ben buradayım, çocuklara hizmet ediyorum deme’ günüdür. Kendilerine, lojmanlar hazırlamaya çalışıyoruz, elimizden gelen her şeyi yapacağız.

Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkartılması gündemde mi?

Uzun vaade de olabilir. Bu derslik ihtiyaçlarıyla ilgili. Alt yapıyı tamamladığımızda, böyle bir zorunluluğu koyabiliriz kanaatindeyim. Çocuklarımızın hepsi en azından lise mezunu olmalılar...

YÖK yapısının değiştirilmesi çalışması hangi aşamada?

YÖK’ün yeni bir anlayışla gözden geçirilmesine ihtiyaç var, bu çok açık artık. Toplumun tüm kesimlerinin bu ihtiyacı dile getirdiğini biliyoruz, ben de doğrusu öyle olması gerektiğini düşünüyorum. YÖK, yeniden ve yeni bir yaklaşımla gözden geçirilmelidir. YÖK üniversitelerin bir üst kuruluşu olmaktan çıkmalı, üniversitelerin her biri, kendisi akademik olarak özgür, idari olarak özerk, uluslararası alanda da rekabet edebilir hale getirilmeliler. YÖK ise üniversitelerimizin belki denetlenmesi ve özellikle de kalite ölçümlerini yapabilecek bir birime dönüştürülebilir, uluslararası alanda da yüksek öğretimi temsil edecek bir kurum olarak. Ama dediğim gibi üniversitelerin bir üst kuruluşu olmaktan çıkmalı. Bu doğrultuda bir çalışma yapılıyor. Bunu YÖK koordine ediyor idi, çalışmaları bir noktayla getirmediler anladığım kadarıyla. Getirmiş olsalardı, bize takdim ederlerdi.

Sınavlarda kopya skandallarının önlenmesi için bir planınız var mı?

Kopya skandalı iddialarının artık önüne geçmek amacıyla uzun vaade de sınav sisteminin değiştirilmesi yolunda, yani bunun yapılabilirliği konusunda çalışma başlatılması için bir ön inceleme süreci başladı. Sınavlar bireysel hale gelmeli. İster KPSS, ister yüksek lisans sınavları olsun tüm sınav sistemlerinde herkes istediği zaman sınava girme şansına sahip olmalı. Mevcut sınav sendromu makul hale gelebilir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar