Lale KEMAL
Uludere, 34 kaçakçının, geçen yıl Aralık ayı sonlarında F-16 jetleriyle vurularak öldürülmüş olmalarından sonraki ilk resmi açıklamalar, bu kişilerin PKK’lı sanıldıkları için bombalandıkları zira o sıralarda Suriye asıllı PKK’lı Fehman Hüseyin’in, aynı bölgeden Türkiye’ye giriş yapacağı istihbaratının alındığı şeklindeydi. Bu mealdeki açıklamalar, gerek kurulan Meclis insan hakları komisyonunun izlediği Heron görüntülerinden ortaya çıkan bulgular gerekse görgü tanıklarının ifadeleriyle çelişkiliydi ve kamuoyunda, bombardıman olayının, eğer kasıt yoksa insan yaşamına gösterilen özensizliğin bir sonucu olduğu kanaatini güçlendiriyordu. Uludere (Roboski) olayı üzerinden 6,5 ay gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen, nasıl bir istihbarat bilgisine ulaşıldı da F-16 savaş uçaklarıyla vatandaşların bombalanarak hayatlarını kaybetmiş oldukları üzerindeki sis perdesi kaldırılamadı. Olayın halen karanlıkta kalmış olmasının nedeni, Uludere’yi soruşturan Özel Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Karaca’nın, bizim gazetede 10 Haziran tarihinde yayımlanan açıklamasında çok net ortaya çıkıyordu. Kendilerine, Heron görüntülerini değerlendirenler, hedef tayini yapanlar ve vur emrini verenler hakkında şimdiye kadar herhangi bir bilgi ya da belge ulaşmadığını belirten Karaca, “Genelkurmay’dan beklediğimiz bazı belgeler var. Puzzle (Bulmacayı) oluşturmaya çalışıyoruz. Yerel ve bölge askerî birliklerinin kime bağlı olduğu, kimden emir aldığı yönünde bağlantı şemasını oluşturmaya çalışıyoruz,” diyordu.
Yukarıda savcının dile getirdiği durum; Türkiye’de, siyasi iradenin, askeri bilgilere doğrudan erişiminin bulunmuyor olması nedeniyle TSK’dan gelen bilgilerle yetinmek zorunda kalırken bir yandan da sanki ülkeyi artık muktedir biçimde tek başına yönetiyormuş gibi yanlış algıya kendisini kaptırmış olduğunun bir özetidir. Tüm bilgiler, olayı soruşturan savcılık ve meclis komisyonu ile paylaşılmış olsaydı, Uludere saldırısının arka planını çok daha kısa sürede öğrenebilecektik, sorumlulardan hesap kesilecekti ve Kürt sorununun ağırlaşması önlenebilecekti.
Keza benzer bir doğru bilgiye erişememe ve kamuoyunu yanıltma sorunu, Suriye’nin, geçen Haziran ayında Türk F-4 savaş uçağını düşürmesi olayında da yaşanıyor. Gerek hükümet gerekse Genelkurmay Başkanlığı, Suriye’nin, hiçbir uyarı yapmadan ve Türkiye’ye ait olduğunu bilerek F-4 jetini uluslararası hava sahasında vurduğunu belirtmişler ve bu bilgilerin radar kayıtlarında da net olarak göründüğünü açıklamışlardı. Ne var ki, Ankara’nın, jetin uluslararası hava sahasında vurulduğunu gösteren kanıtları paylaştığını söylediği üyesi olduğumuz gerek NATO müttefiki kimi ülkeler gerekse dünyada, Türkiye’nin bu tezi kabul görmedi ki, oralarda da, sanki jetin, Suriye hava sahasında vurulduğu şeklinde bir kanaat oluşmuş durumda.
Son günlerde, Türkiye’deki resmi çevrelerden gelen açıklamalar da ilk yaptıkları açıklamalarıyla adeta çelişir nitelikte. Asker ve sivil yetkili ağızlar, ilk baştaki kanaatlerinin tersine jetin, örneğin, füzeyle vurulduğu olasılığını net olarak söyleyemiyorlar.
Jetin, nerede olursa olsun Suriye tarafından vurulmuş olması kabul edilebilir bir durum tabii ki değil, bunu zaten kimse tartışmıyor.
Nitekim, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Francis Ricciardone de, Amerikan milli günü nedeniyle 4 Temmuz günü Ankara’da konutunda düzenlediği resepsiyonda, gazetecilerin soruları üzerine, önemli olanın, jetin nerede düşürüldüğü olmadığını belirttikten sonra, “Hiçbir uyarı yapılmadan jetin düşürülmüş olması kabul edilemez,” diyordu. Aslında büyükelçi de, dolaylı yoldan jetin uluslararası hava sahasında düşürülmemiş olabileceğini ima ediyordu.
Türkiye’de asıl sorun, yetkili ağızların yol açtığı kafa karışıklığı ve bilgi kirliliği. Gerek Uludere gerekse Jet uçağının düşürülmesi olayları, aydınlatılmaya muhtaç iken ortaya çıkan şu durum net; hükümet, kendisine MSB yoluyla bağlı olmadığı için doğrudan erişiminin bulunmadığı askeri bilgileri, TSK’dan geldiği biçimiyle doğru varsayıp, kamuoyu ile paylaşıyor.
Bilgilerin doğruluğu konusunda şüphe oluştuğunda; ilgili kurumların, saklamadan açık biçimde paylaşmak zorunda olacağı aksi takdirde hesabının sorulacağını bildikleri bir komisyon marifetiyle soruşturma yapılır. Türkiye’nin en önemli zafiyeti, ilgili devlet kurumlarının kusurlu hareket ettiği şüphesi doğduğunda, bu durumun, şeffaf ve hesap verebilirlik ilkeleri doğrultusunda soruşturulmuyor olmasıdır.
İngiltere’deki, Keele Üniversitesi Doktora öğrencisi Taptuk Emre Erkoç, bizim gazetenin 9 Temmuz Pazartesi günkü nüshasında, Her taraf sayfasında yer alan makalesinde, demokrasilerle aramızdaki en bariz farkın hesap verebilirlik kıstası olduğuna dikkat çekiyordu. Erkoç, İngiltere’deki basın skandalını araştırmak üzere kurulan ve kamuoyuna açık biçimde cereyan eden Leveson Soruşturması’na atıfta bulunarak, Türkiye’deki hesap verebilirlik alanındaki zafiyeti dile getiriyordu.
Hükümetin, gerek sivil gerekse askeri kurumların harcamalarının şeffaflaştırılması dolayısıyla açık toplum olma yolunda önemli bir kilometre taşı olan Sayıştay Kanunu’nda geçtiğimiz ay sonlarına doğru yaptığı yeni bir yasal değişiklik ile hesap verebilirlik ilkesine önemli bir darbe indirmişken, askerin hesap verebilir hale gelmesini sağlaması artık çok zor görünüyor.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri çalıştırılmadığı için Uludere ve jetin düşürülmesi olaylarının gerçek nedenleri karanlıkta kalıyor.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- IŞİD’den mesaj var; ‘Oksijenimi kesme topyekûn savaşırım’
2.02.2016 - Brexit istismarı çabuk başladı
25.06.2016 - Dış politikada Saray dönemi
18.06.2016 - Askere yasal zırh ve CHP
11.06.2016 - “Mercedes’ini yakacak babayiğit var mı?”
4.02.2016 - 6,5 milyon pasaporta vizesiz Avrupa!
28.05.2016 - ‘Şehir savaşlarına’ hazırlıksız yakalandılar
14.05.2016 - Ara seçim zorlanacak
7.02.2016 - Amerikalı ne diyor, bizimkiler ne anlıyor?
30.04.2016 - Bir garip ‘askeri casusluk’ operasyonu
24.04.2016
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
En Büyük Türk Atatürk
Ben o arkadaşları selanik balkan anatolia dönmesi diye biliyordum. Meğer orta asyalı özimişler... Fakat dna testleri ile gözlerinin çekik olmaması ilginç. En büyük türk atatürk selanikli mavi gözlü kızıl saçlı. Zamanında çok kafatası deneyi emri verdi türklük adına sahte bilimle uğraştı. tsk bu işleri iyi biliyo mu acaba? Osmanlı devletinde 1 adet (bin adet değil bir adet) türk asıllı devlet adamı var mı? Oğuzistan ın kayı kenti google earth ta gözükmüyo yardımcı olabilir misiniz memet ali bey?
dirok ZAN
evet ne yapalım bütün rejimler oteriterdirdir.
En Büyük Türk Atatürk
Ben o arkadaşları selanik balkan anatolia dönmesi diye biliyordum. Meğer orta asyalı özimişler... Fakat dna testleri ile gözlerinin çekik olmaması ilginç. En büyük türk atatürk selanikli mavi gözlü kızıl saçlı. Zamanında çok kafatası deneyi emri verdi türklük adına sahte bilimle uğraştı. tsk bu işleri iyi biliyo mu acaba? Osmanlı devletinde 1 adet (bin adet değil bir adet) türk asıllı devlet adamı var mı? Oğuzistan ın kayı kenti google earth ta gözükmüyo yardımcı olabilir misiniz memet ali bey?
dirok ZAN
evet ne yapalım bütün rejimler oteriterdirdir.