Markar ESAYAN

Milletin kod'u ağır olur
18.12.2013
2318

 Çok değil, daha dün diyebileceğimiz zamanlarda, dünyada olan biten yüz kızartıcı, insanlık dışı gelişmelerde, o günün süper devletinin reel politik talimatlarının peşine düşmeyen, ilkeli ve onurlu bir dış siyaset güden hükümetler hayal ederdik. Mısır'daki darbe 2000 yılında olsa ve o dönemin koalisyon hükümeti –olmaz, olamazdı ya- buna ilkeli bir tepki gösterse, ya da Gazze, Esed katliamlarına 'ama'sız karşı çıkılsa, sınırlar katliamdan, tecavüzden kaçan Suriyelilere bugün gibi açılsa, bundan ülkece gurur duyardık

Ama şimdi öyle olmuyor. AK Parti'ye yönelik her türlü siyaset dışı taktiklerin icra edildiği bu günlerde, bir kesim için böyle hayallerin gerçekleşmiş olmasının fazlaca bir önemi yok. Hatta, dünün hayallerinin gerçekleşiyor olması, 'Erdoğan diktatörlüğü' savlarını güçsüzleştirdiği ölçüde nefret uyandırıyor.

Hükümetin dış veya iç politikada hata yapmadığını iddia etmiyorum. Niye edeyim; hükümete külliyen kefil olmak gibi bir görevimiz yok. Ancak siyasetin ne kadar ağır bir saldırı altında olduğunu, bunun ise yargı, hukuk, demokrasi ve basın özgürlüğü gibi sütrelerin arkasına gizlenerek yapıldığını görmek, ülkenin geleceği için oldukça endişe verici.

Geçen yazıda belirttim. Abromowitz'in 28 Şubat Darbesi günleri için, 'Erbakan, ABD ile yazılı olmayan kodları ihlal etti' demesi de, özellikle Çözüm Süreci ile başlayan olağandışılığa komplo teorisi deyip geçmeyi mümkün kılmıyor. Çünkü, 'Komplo teorileri bir komplodur' demek de bir komplo teorisidir.

Evet, bu işlerin nasıl olduğunu geçmişten iyi biliyoruz. Bugün olanları o tecrübe ile daha hızlı okuma ve irademize tecavüz edilmesine yönelik önlem alma şansına da sahibiz.

Artık apaçık gördüğümüz kadarıyla, bu operasyonlar, AK Parti Hükümeti'nin dış veya iç politikada yaptığı iddia edilen hataları yüzünden yapılmıyor. Bu bir iktidar savaşı... Abromowitz'in ifade ettiği gibi, sözlü olmayan bu anlaşmanın kodlarına uymadığınızda, yani dış ve iç siyasette vesayeti kabul etmediğinizde, doğru veya yanlışlarınızdan bağımsız olarak üzerinizi çiziyorlar. 28 Şubat'ta 'Gitme' dendiği halde, Mısır, İran, Libya ve Nijerya'ya giden Erbakan'ın üzerinin çizilmesi gibi...

Böyle bir ülkenin asgari düzeyde dahi 'bağımsız' olduğundan bahsedilebilir mi?

Ne günler geçirmişiz...

Ve de ne günler geçiriyoruz, değil mi?

Şimdi de iddia ediliyor ki, Erdoğan hakkında 'karar alınmıştır' ve bu karar alındığında 'sandık' hiçbir şeydir. Tavsiye edilen şey, hükümetin dış ve iç politikada olası hatalarından dönmesinden çok, bu kodlara itaat edilmesidir.

'Erdoğan'ı gönderin, öpüşüp barışalım. Devleti paylaşıp, tatlı tatlı işimize gücümüze bakalım.'

Yapılan ahlaksız teklif budur... Kod'un içeriği budur...

Tabii, bu 'uyarıları' ciddiye alıyorum ben. Hükümetin, reel politiği ve bu zelil 'kodları' ne kadar incelikli hesaba kattığını bilemiyorum.

Bununla birlikte, ABD'nin 1980 veya 1997'den beri aynı kalmadığını, Dünya ve Türkiye'nin de değiştiğini görüyorum. Aynı kalmış olmasa bile, kodların hala belli oranda etkili olduğu, Çözüm Süreci başladığından beri Paris cinayetleri, Gezi kalkışması ve daha birçok garip olaylarla kendini kanıtladı. Ama yeni bir şey daha oldu. Bu kodlar bu sefer tutmadı. İkincisinde, üçüncüsünde de tutmaz diye bir iddiam yok. Bu, Erdoğan'ın Sırat Köprüsü'nden geçerken ne kadar maharetli olacağına, halkın da Erdoğan üzerinden kendi iradesine ne kadar sahip çıkacağına bağlı.

Ancak şunu iddia ediyorum. Türkiye içeride ve dışarıda, özgün, yani bağımsız siyaset izlemekle bir ilki başarıyor. Bunu yaparken Gezi'de olduğu gibi sarsılsa da, siyasi zemini, kamu düzenini işler halde tutabiliyor. Bu, Türkiye'nin bir uydu devlet olmaktan çıkması demek. Ülkenin son 11 yılda demokratikleşmesi ve doğru ekonomik politikalarla iç içe geçen bir reşitlik ilanı bu.

CHP ise, içeride ve dışarıda bu kodlarla hareket edenlere bel bağlayarak, yani vesayetle son seçimlerine giriyor. Önümüzdeki iki yıl, bu anlamda cumhuriyet tarihinin en önemli dönüm noktası olacak. Kod sahiplerine, 'hükümet ile ilgili tesbitlerimiz ve stratejimiz aynı, her türlü göreve hazırız' mesajlı dış geziler ve içeride kurulan ittifaklar ne kadar başarı getirir göreceğiz. Yok, bu koalisyonun gücünü küçümsemiyorum. Sadece, bunun son olağanüstü seçimler olacağını söylüyorum.

Çünkü... Her şey çok açık hale geldi. Bu ise demokrasinin sigortası. Tüm hesaplar, tüm ittifaklar ortada... Her şey halkın gözü önünde oluyor. İttifak başarılı olsa dahi, bu ülkeyi ne kadar yönetebileceği şüpheli. Halk rayından çıkan sisteme müdahale edecektir. İttifakın kaybetmesi halinde ise, bileşenleri sivil siyaseti hazmetmek, mücadelelerini demokratik kanallarla vermek zorunda kalacaktır.

İşte, 'yeni CHP' veya onun yerine geçecek demokrat, özgürlükçü, barışçı, vesayetle ilişkisi olmayan yeni bir muhalefet hareketine ve gerçekten sivil olan sivil toplum hareketlerine o zaman kavuşacağız. Bu son kapışma yaşanmadan bunu murad etmenin anakronik olduğunu epeydir yazıyorum.

Kaçınılmaz bir süreç yaşıyoruz. Ve emin olun ki, acı verici de olsa, hayırlısı budur.

Yıllardır anlatmaya çalıştık. Siyaset meşru temsilcilerin vazifesidir. Bu alana mühendislikle müdahale edilemez. Hükümete muhalefet etmek, vesayetle düşüp kalkmak değildir. Ambalajını ne kadar parlak yaparsanız yapın, ister yolsuzlukları ortaya çıkarıyoruz, ister basın özgürlüğünü, AB üyeliğini savunuyoruz deyin, siyaset mühendisliği ahlaki olmayan bir pozisyondur.

Şu an meşru siyaseti savunan yerde, yani ahlaki olan zeminde duran tek kurum AK Parti olduğu için, bu zeminde ona yenilgi yok.

Ha, kodlarla filan olabilir tabii.

Ama Gezi'de söylediğim gibi, halk iradesini, yani Erdoğan'ı yedirmez.

Tokadı çok ağır olur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar