Mehmet TIRAŞ

SİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN?
29.09.2025
197

İddia sahibi sıradan bir siyasetçi değil, AKP Hükümetlerinde Dış İşleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu 7 Mayıs 2025 Tarihinde; kendisinden sonra aynı partide Başbakanlık yapmış Binali Yıldırım’a soruyor:

Benden sonra Başbakanlık yaptın benim mal varlığımda hiçbir artış yokken…

Senin ve çocuklarının toplam mal varlığı 28 milyar dolara çıkıyor.

Sen ve çocukların bu malvarlığınızı nasıl elde ettiniz?”

Ahmet Davutoğlu’nun bu iddiaları karşısında hiçbir Cumhuriyet Savcısı devreye  girmedi…

 İddianın muhatabı Binali Yıldırım’dan da bir yalanlama geldi mi, gelmedi.

İktidar yanlısı Merkez medya bu haberi gündeme getirdi mi, getirmedi.

İddia unutulmaya yüz tuttu ve hatırlanmaz oldu.

Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarına katkı olsun…

Recep Tayyip Erdoğan 1994 yılında yapılan yerel seçimlerde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildikten sonra; Kameraların karşısına geçip parmağındaki evlilik alyansını gösterip, ”Benim sermayem bu” eğer bir gün zengin olursam bilin ki “Tayyip Erdoğan haram yemiştir” diyordu.

 Bugün Sayın Erdoğan Dolar milyarderi.

Siyasetin bizim ülkemizde nasıl bir zenginlik yarattığının somut örnekleri öyle çok ki…

Bir milletvekili İki yılı doldurunca emeklilik hakkı elde ediyor ve 2025 yılı itibarı ile de 149 bin lira emekli maaşı bağlanıyor.

Şu an Milletvekilliği yapanların aylık maaşı 239 bin lira…

Milletvekili emekli maaşı ile birlikte milletvekilinin aylık geliri 379 bin lira.

Bir milletvekilinin emekli maaşı 10 asgari ücrete tekabül ediyor.

Hiçbir siyasi parti milletvekili yararlandığı  bu adaletsiz durumun değişmesini istemiyor, pişkince susuyor.

Toplumun neden bu kadar siyasete meraklı olduğunu ve bu kirli ve çürümüş sistemin değişmesi yerine, onun bir parçası olmak istediğini gösteren, sürekli artan siyasi parti sayısı…

2025 yılı itibarı ile İçişleri Bakanlığının verilerine göre, sahada 112 siyasi parti iktidar olmak için siyaset yapıyor.

27 AB üyesi ülkelerinde ise, ortalama siyasi parti sayısı 3 ile 5 arasında değişmektedir.

Siyasetin irtifa kaybettiği ama siyasetçinin zenginleşmesinin devam ettiği, siyasete olan ilginin tavan yaptığı bir süreç hız kesmeden de  devam ediyor.

Siyasi partiler kanununu ve Türkiye’nin AB’ye girmesini kimler istemiyor?

Topluma yön veren en dinamik üç kesim karşımıza çıkıyor.

Bu kesimler aynı zamanda siyasetin finansmanını sağlayan ve ekonomik güce de sahip olanlar.

-Birinci kesim, siyaseti meslek olarak gören ve siyaset üzerinden hayatını idame eden, milletvekilleri, Belediye başkanları ve parti teşkilatları…

Siyasi partiler Ülkenin AB’ye girmesini islemiyorlar.

Ülke AB’ye girerse ülkenin bağımsızlığı tehlikeye girermiş.

AB üyesi ülkelerinde böylesi bir milletvekilliği, Belediye başkanlığı, bürokrasi ve müteahhit saltanatı yok diyemiyor.

-İkinci kesim ise,Kamu İhaleleri üzerinden zengin olan ve  siyasetçi ile paylaşanlar.

Siyasetinde finansmanını sağlayan ve siyasete yön veren  Müteahhitler.

Türkiye AB üyesi olsaydı siyasal iktidar kamu ihale kanunu 197 defa değiştiremezdi.

Kamu ihalelerinin yüzde 80’nini muhalefetin 5’li çete diye adlandırdığı müteahhitler de alamazdı.

Bizde kamu ihaleleri rekabet içinde saydam yapılmıyor ve siyasal iktidarlar ihaleleri adrese teslim veriyorlar.

Müteahhitler Kimin milletvekili, kimin Belediye başkanı olacağına iktidara yakın parti liderleri üzerinden etkili oluyorlar.

Özellikle de başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde.

Parti Genel başkanları Milletvekili ve Belediye başkanlarını ön seçim yapmadan merkezden belirliyorlar.

-Üçüncü kesim ise silahlı ve sivil bürokrasiyi temsil eden yüksek maaşlı bürokratlar;

“Valiler,Generaller,Hakimler ve Savcılardır.”

Valilerin,Generallerin,Hakim ve Savcıların “ne kadar  maaş aldığını toplum olarak bilmiyoruz.”

Bunlar sistemden hiç yakınmazlar.

Hukuksuzluktan, yoksulluktan, yolsuzluktan, gelir dağılımı adaletsizliğinden, açlıktan ve pahalıktan hiç şikâyetçi olmazlar.

Bir gün olsun “Eşit vatandaşlık hukukundan bahsetmezler.”

Çünkü bunlar kendilerini ülkenin sahibi olarak görürler.

 Devleti de sürekli kutsarlar.

Toplumun en varlıklı 4 milyon kişisi Milli gelirin yüzde 40’nı alırken.

Milyonlarca insanın yokluk ve yoksullukla  boğuşması  bunların umurlarında bile değildir.

Kamuda 125 bin makam aracı vardır, kamuda imza yetkisi olan bütün bürokratlar makam aracına binerler.

Almanya,Japonya ve Fransa’nın toplam makam araç sayısı  32 bindir.

AB üyesi bazı ülkelerde bakanlar makam aracı bir tarafa, bisikletle işlerine gidip gelirler.

Silahlı ve sivil bürokratlar, görev  süreleri boyunca ne kira sorunu ne de ev taşıma sorunu yaşarlar, valizleriyle gelirler valizleriyle de giderler.

Generaller ömür boyu lojmanda oturma hakkına sahiptirler.

Bu imkânlara sahip olanlar sistemin değişmesini AB standartlarında bir demokrasiyi isterler mi?

Türkiye’de bir de siyasetçilerin vaz geçemediği etik olmayan,Nepotizm (akraba kayırmacılığı)  olayı var.

Kamu kuruluşları,Belediyeler, Üniversite rektörleri,sendikalar,meslek kuruluşları, esnaf örgütleri Nepotizmin yaygın uygulandığı ve geçim kapısı olarak kullanıldığı alanlardır.

Bu kuruluşlarının tepesinde olanlar birinci derece yakınlarını buralarda istihdam ederler.

Yeri gelmişken hatırlatalım bizim siyasetimizde siyaseten ahlakla bağdaşmayan, bir de milletvekili ve Belediye başkanları borsası vardır.

Yukarıda ortaya çıkan olumsuz tabloyu siyasal iktidar çözeceği yerde bu sisteme sahiplenerek, sorunları daha da derinleştirmiştir.

 Sandıkta kaybettiği yerleri yargı yoluyla irade gaspı yaparak tekrar ele geçirmeye çalışıyor.

Toplumun umudu Muhalefette…

 “Hak,Hukuk, Adalet” diye yedi aydır meydanlara çıkan demokrasiden yana olanları, meydanlara çağıran ve takdire şayan bir şekilde,mitingleri seriye bağlayan  CHP, demokrasi güçlerine umut oluyor.

Ancak bir soru var:

CHP,Yukarıda dile getirdiğimiz sorunların üstesinden nasıl gelecek, ”kısa, orta ve uzun vadeli” plan ve programı nedir?

Ülkenin demokratikleşmesi ama önce ve en önemlisi hak edilmemiş kazanç ve gelir sağlayan siyaset kurumunun demokratikleşmesi kaçınılmaz…

Kürt sorununun çözümü konusunda “ilkeli ve tutarlı” siyasetini meydanlarda yüksek perdeden dile nasıl getirecek?

CHP onlar gitsin biz gelelim sonra bunları konuşuruz diyorsa; bilsin ki çürümüş rejimi değiştirmek değil, mevcut çürümüşlüğün iktidarı olmak istiyor…

O zaman da hiçbir şey değişmez, biraz da onlar daha zenginleşir halk da her zamanki gibi fakirleşir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar