Murat BELGE
Geçen hafta Ertan Altan’la yaptığımız konuşmanın üstüne Sabah’ta Engin Ardıç “Murat Belge maskesini çıkardı” başlığıyla bir yazı yayımladı. Ayrıca da birkaç yazısında isim vermeden hakaretamiz lakırdılar etti. Engin Ardıç cevap vermeye değer bir kişi değildir, ama burada özel bir durum var. “Maske çıkarma”m, “darbeci” olduğumu bir biçimde açık etmiş olmama bağlanıyor. Tayyip Erdoğan ve amigoları bir süreden beri bunun üzerinden bir taktik oluşturdular! sevmediklerine “darbeci” ve “CHP’li” diyorlar (Engin Ardıç da, her ikisini de yapıyor). Erdoğan’ın durmadan gerdiği bir ortamda kavramlar “kavram” olmaktan çıktı, insanların birbirine vurmak için kullandığı silâhlara dönüştü. Gene Erdoğan’ın çabalarıyla diyalog kapıları da bir bir kapanıyor. Oysa ben, kimin ne dediğinin, özellikle öbür cephede iyi anlaşılması gereğine hâlâ inanıyorum. “Ne diyor,” onu doğru anlayayım, ben gene ne düşüneceksem onu düşünürüm. Dolayısıyla şu “darbe” hikâyesini ayrıntılı bir şekilde anlatayım.
Sözgelişi,1938’de bir adam gazetesindeki köşesinde “Bu gidişle dünya savaşlarının ikincisi de gelebilir. Bunun kokusunu alır gibi oluyorum” diye yazsaydı, bir yıl sonra da savaş başlasaydı, o adam bunu yazdı diye mi savaş cıkmış olacaktı? Ya da, “çıkacak gibi görünüyor” diyen o adam savaşı “istemiş” mi olacaktı?
Bunlar abes şeyler, ama adamın derdi çamur atmak olduktan sonra, onu demiş, bunu demiş, fark etmiyor. Gün geçtikçe, “onların” ne dediğini “bizimkilerin” aktarmasıyla öğreneceğimiz bir ortama doğru sürükleniyoruz. Onun için istediğin gibi çarpıtabiliyorsun. Örneğin, “Şunu da ekleyeyim: Darbe en korkunç sonuçtur. Kazananı yoktur” demişim. Bu mu “darbeci” olmak? Ama bu şimdiki olay tek değil. Daha önce de o cephede benim “darbeci” olduğumu yazanlar oldu. Demek bir talimat verilmiş –önemli olan bu.
Tayyip Erdoğan’ın 17 Aralık’tan bu yana izlediği politika, en hafif anlatımıyla, ürkütücü. “Başkanlık” konusunda girişimleri, hukuk kurumları alanında yapılanlar, adım adım, bir “plebisiter diktatörlük” kurulduğunu gösteriyor. Bir yandan, polis, bir toplumun, bir (“nötr”) devletin değil, bir iktidarın (“haşin”) polisi olmak üzere eğitiliyor, alanda da staj görüyor. Ama bir yandan da, Erdoğan, “şeriat muhafızları” tipinde bir seferberlikle meşgul. Zihninde nasıl bir “Türkiye geleceği” tasarımı olduğunu da, parça parça, topluma açıklıyor. İş sonunda “hayat tarzı dayatması”na geliyor.
Bunları kabul etmeyecek bir kesim de var toplumda. Bu kesim de toplumun en az yarısı (ve giderek artacağını tahmin ediyorum). Erdoğan’ın seferber etmeye çalıştığı Türkiye ile şu son değindiğim Türkiye arasındaki duygusal durumu da geçenlerde Bülent Arınç açıkladı. Onun birkaç cümlede özetlediği mesaj bence çok anlamlıydı ama mesajın asıl muhatabının hiç oralarda olmadığı görülüyor.
Yani, Tayyip Erdoğan’ın siyasî vizyona kendini teslim etmiş bir AKP iktidarının, kendine çeki düzen vermedikçe, geleceğinin karanlık olduğunu düşünüyorum. Bu gözü kara ve hoyrat gidiş, bir iç savaşa bile uzanabilir. “Darbe” de zaten, “memleketi bu tehlikeli gidişten kurtarmak” gibi bir gerekçeyle yapılır.
O konuşmada söylediğim gibi, AKP 2002’de iktidar olur olmaz, birtakım kesimler darbe çığırtkanlığına başlamışlardı. Mitingleri, pankartları hatırlıyoruz. Ama darbe olmadı. Öncelikle de dış konjonktür nedeniyle olmadı. O günlerdeki davranışlarıyla AKP de buna meydan vermedi.
Ama şimdi herkesten çok Erdoğan sözleri ve davranışlarıyla o zaman oluşturulamayan “darbe- öncesi ortam”ın oluşmasına katkıda bulunuyor. Bunun çok sakıncalı bir gidiş olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Şu aşamada “darbe”, başladığımız noktaya dönmek, eski “vesayet rejimi”ni “yeniden başlatmak anlamına gelir. Ama bagajda bu on küsur yılın birikimiyle “yeniden” başlatmak! Yani, bu, kan gövdeyi götürür demektir. Darbenin “önleme” iddiasıyla geleceği “iç savaş” asıl o zaman patlak verebilir. Ya da darbeyi yapanlar bir köşe bucak temizliğine girişirler ki (güçleri yetiyorsa) bundan AKP’ye muhalefet eden demokratlar da sağ çıkmaz.
İşte bu düşüncelerle, “darbeci” olduğum hemen anlaşılıyor, değil mi?
Devam edeceğim.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları




































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025