Namık ÇINAR

Namık ÇINAR
Namık ÇINAR
Haberdar Tüm Yazıları
Dilemem sonu benzesin, ama...
7.11.2014
1570

Bir asırlık Cumhuriyet, yatağında biriken tortu, mil, balçık, alüvyonlar yüzünden artık gürül gürül akamayan, en ufak bir kabarmada taşkınlara yol açarak etrafını sele boğan, sorunlu bir nehre benziyor.

 

Biz bu safhaya “I. Cumhuriyet” demiş, çare olarak da tabandaki molozları temizlemede en mahir aparat olan “demokrasi” ögesini ilave ederek, Mehmet Altan’ın ismiyle müsemma bir kavram olan “II. Cumhuriyet”le yola devam etmeyi önermiştik.

 

Bu ideal, toplumun bütün dokusuna gür bir coşkuyla işlensin; en başta Kürt sorunu olmak üzere birikmiş ne meselemiz varsa birileriyle pazarlığa gerek dahi görmeden, kurnazlıklara sapmadan; bütün köhnemiş mevzuatımız, ayak bağı alışkanlıklarımız, özlemlerimiz, heveslerimiz ve sonuçta çocuklarımıza miras bırakacağımız bu yeni toplumsal hayatımız tam bir bayram sevinciyle ve devrim havasında harekete geçirilsin; uygar dünyanın desteği de alınarak tüm yurt sathına yayılan bir imeceyle gerçekleştirmeye başlansın istedik.

 

Ama olmadı.

 

Anlamayan et kafalılar “bizim Cumhuriyet’imizi numaralandırıyorsunuz” diyerek sövmeyi tercih ettiler.

 

Oysa tek hedef vardı.

 

Türkiye toplumu, tarihin bu aşamasında artık geriye dönülmesi mümkün olmayan ilkesel bir duruşla “Demokratik Cumhuriyet”safhasına geçtiğini yeryüzüne ilan etmeliydi.

 

Ne ki, o güzelim süreçleri ziyan ettik ve yapamadık.

 

Başlangıçta AKP, sanki bunu kotarabilecekmiş gibi gözükmüştü.

 

Lâkin, başındaki şahsiyet inisiyatifi ele geçirerek, partideki kurumsal yapıyı lâğvedip de kendi sığ ve hot zotçu damgasını vurdukça, din üzerinden yürüttüğü Arap sevdası su yüzüne çıktı ve cânım ülkeyi tarihinde görülmedik ölçüde bir Ortadoğululaşma batağına sürükledi.

 

Akıl almaz hırsızlık ve yolsuzluklar dudak uçuklattı.

 

Bir avuç soysuzun zenginleşmesi uğruna halk daha da yoksullaşarak, sadaka kültürüne alıştırıldı.

 

İlerleme gibi gösterilen şaşırtıcı bir gericilik, her alana bir lâğım kokusu olarak sindi.

 

Halk, din, mezhep ve etnik temelde birbirine düşmanlaştırılarak bölünme noktasına getirildi.

 

Ülkenin dağları, taşları, akarsuları, madenleri yağmalandı.

 

Kentleri, yeşil alanları, koruları peşkeş çekildi.

 

Öyle ki, yaşam alanlarına kadar musallat olunan domuzlar, “bizimkiler burda galiba” diye zannedip, şehre bile indiler.

 

Tarım geriletildi, coğrafyanın ekosistemiyle oynandı.

 

Kültür ve sanat, “Kutsal Damacana”nın Şafak Sezer’i ile “Kurtlar Vadisi”nin Necati Şaşmaz’ı düzeyine indirildi.

 

Herkesin imam olması sağlanacak şekilde, eğitim kurumları yeniden dizayn edildi.

 

Yeryüzünde adam gibi bir tane bile dost devlet bırakmadılar.

 

Hukuk, yargı ve güvenlik düzenini, suç işleyen muktedirleri koruma kalkanına dönüştürdüler.

 

Örneğin, ne sanığı sanık, ne savcısı savcı, ne yargıcı yargıç, ne iddianamesi iddianame, ne medyası medya, ne politikacısı politikacı, ne kumpası kumpas hâlini alıp da kirlenmeyen bir Allah’ın kulunun kalmadığı; tamamen kin, intikam, rövanş, haksızlıklar ve karşılıklı ihanet ağlarıyla arapsaçına çevrilmiş, çirkin hesaplaşmalar üzerinden her safhası soysuzlaştırılmış “darbe davaları”nı; belki de “Askerî Cumhuriyet”ten “Demokratik Cumhuriyet”e geçişimizin simgesi olacakken, sonunda yüzlerine gözlerine de bulaştırdılar.

 

Yaşananlardan ders çıkarmak için ille de bu dönemi unutturmayacak bir simge lâzımsa, tüm despotların yumuşak karnı olan “saray”larını ölçü almak, sanırım pek yakışık alacaktır.

 

Ama unutulmayacak bir başka nokta da, hepsindeki ortak payda, sarayları kadar, sonlarının da aynı olduğudur.

 

[email protected]

twitter@cinarnamik

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar