Namık ÇINAR
Erdoğan’ın çok sorunlu bir hukuk ve kanun anlayışı var.
Çıktı dedi ki;
“Hukuk başka, kanun başkadır.
Hukuk mu, kanun mu derseniz, benim savunacağım şey hukuktur; kanun değil!
Kanun, önüne gelenin dilediği gibi hazırlamış olduğu yasalar silsilesidir.
Ama hukuk öyle değil!
Şu anda benim hukukumu bir yasa korumuyorsa, ben ona hukuk demem.”
Demek hukuk ile kanun arasında bir tercih yapabildiğine göre, bu kavramları birbirinden apayrı müesseseler sanıyor.
Ona kalsa, ikisinden birini seçerek diğerine uymamak mümkün.
Ben, benden önce yapılmış yasaları tanımam; ancak kendim yaparsam uyarım.
Valla kıyak mantık!
Hepimiz, hayata bakış açımıza göre, beğenmediğimiz yasa hükümlerini sallamayabileceğiz demek ki.
Böyle şey olmaz!
Bunun hukukta yeri yoktur.
Kanun, hukukun bir türevi ve hukuk devletinin asli unsurudur.
Halk iradesinin meclisteki izdüşümüne bağlı olarak, hukukun içinden doğar.
Norm şeklini almak suretiyle ete kemiğe bürünerek yürürlük kazandığı içindir ki, kanuna “pozitif hukuk” denmiştir.
Hukuk eğer denizse; kanun da sizin onun içinden çekip alarak adalet sofranıza koyduğunuz toplumsal besin maddelerinizdir.
Hukuk denizinden devşirdiğiniz bu normlar, demokrasi kültürünüzün oltasına istavrit kadar takılmış, ama meselâ Alman’ın, İskandinav’ın yahut İngiliz’in payına orkinos büyüklüğünde düşmüşse; sorgulayacağınız şey tuttuğunuz balık değil, elinizdeki olta yerine geçen kendi sosyopolitik değerler seviyenizdir.
Hukuk ile kanunun ilişkisi, mermer ocağı ile, onun bağrından koparılmış taş bloklardan yontarak yapılan ve estetiği, siparişi veren toplumun zevki ile yontucunun maharetine kalmış heykellerinkine benzer.
Mevcut yasalara aykırı şekilde kendi kafasındaki projeleri dayatmaya kalkmak diktatörlüktür.
Bizim hâlihazırdaki sistemimizde, Cumhurbaşkanının yasama üzerinde herhangi bir vesayeti yoktur.
Yasa önerisinde de bulunamaz.
Eğer bu ülke “Başkanlık Sistemi”ni düşünecekse bile, bu parlamentonun işidir; Cumhurbaşkanını ırgalamaz.
Başkanlık sistemine geçilse dahi, çantada keklik değildir. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı düşmeli, eğer istiyorsa yeniden seçime girmelidir.
Zira halk onu Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Başkanlık yeni bir durum, başka bir konsepttir.
Bakalım samimi mi, o zaman anlaşılacaktır.
Ne ki, Erdoğan varken Türkiye’de başkanlık sistemini düşünmek büyük risktir.
Çünkü o sınavını çoktan vermiştir.
Zerre kadar demokrasi kültürünün olmadığını defalarca kanıtlamıştır.
Bu cânım ülke, toplumun yarısına her gün eziyet ederek yönetilemez.
Bu bir krizdir.
Böyle bir anlayış Türkiye’ye ne gelmiştir, ne de bir daha gelecektir.
Devlet hiçbir dönemde bu kadar yerlerde sürünmemiş, bu derece hukuk tanımazların eline düşmemiştir.
Şu anda yasaları takmayan bir Cumhurbaşkanımız vardır.
Biz kanunların daha iyisini, daha adaletlisini elbet de isteriz, ama Meclis yenisini yapana kadar hepimiz onlara uymak zorundayız.
Meselâ 82 Anayasası’nı beğenmiyor ve değişmesini istiyoruz. Lâkin bu gerçekleşene kadar onu yok sayamayız.
Yasasızlık hâli, ancak ya anarşi, ya da darbe koşullarında olur.
Devletin kanunlarını herkeslerden çok koruyacak kişisi, böyle şeyler söyleyemez.
Nedir bu, Moğol istilâsı mı?
Kafasına eseni yapmasına engel gördüğü her şeyi ve herkesi saygısızca aşağılamak ve korkutmak, artık tadı kaçmış bir “meydanı boş bulma” cüretkârlığına dönüşmüştür.
Eski çağlar tarihinin tek merkezli geleneksel iktidar biçimi, liberal özgürlüklerin ve pazar ekonomisinin siyasete yansıyan etkileriyle, şu son birkaç yüzyıl içinde erklerin çok merkezli olarak paylaşıldığı katılımcı demokratikleşmelere doğru evrilmiştir.
Şimdi Erdoğan, bu süreci geleneksele doğru tekrar geri döndürmeye çalışıyor.
Eğer böyle giderse, Kılıçdaroğlu’na göre, halkın meşru “direnme hakkı” doğacaktır.
twitter@cinarnamik
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Kendi ayak izlerini görmek, boşuna heveslenmektir
11.05.2022 - Emperyalizm
24.03.2022 - Hoparlörden ezan ve linç
6.02.2016 - Bugün için artık yapacak tek şey var
30.05.2016 - Darbe plânları yasal mevzuata uygundur!
24.05.2016 - Liberalizm, demokrasinin öteki adıdır!
13.05.2016 - Ne durumdayız?
10.05.2016 - Kut’ül Amare kahramanı (!) aslanlar aslanı Engin Ardıç
8.02.2016 - Kut’ül Amare yahut en son yoksul kandırma numarası
3.02.2016 - Demokrasi mi, askerî veya dinî faşizm mi?
29.04.2016
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
tetikçi işbaşında olduğuna göre; rektörden sonra birileri özcan budaka da kafayı takmış anlaşılan