Namık ÇINAR
Meclis yeni yasama yılına, André Gide’in Mutlu Prens’i gibi varsıllığını tüm yaz boyunca sunup tükettiği için artık eskisi kadar parlak ve alımla ışıyamayan güz güneşiyle beraber, açtı nihayet kapılarını.
Adeta yüz sene öncesinin Kürdistan Teali Cemiyeti’nden yansıyarak taşınan hülyaların bugünkü temsilcileri, “fazla naz âşık usandırır” zehabıyla, mırın kırın ederek de olsa, sonunda geldiler ve yemin ettiler.
“Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalmak”tan tutun da, bir an önce değiştirmek için hemen herkesin can attığı “Anayasa’ya sadakatten ayrılmamaya” kadar, adamı zıvanadan çıkarmaya yetecek ne çelişki varsa hepsini birden içeren o ant metnini, bağırlarına sanki taş basar gibi yaparak ve haklı olarak becerebildikleri en ruhsuz tavırlarıyla, def’i belâ kabilinden okudular, gene de
Hiç “yasalara bağlılık” yemini edilir mi? Aksine.. mevcut yasalara sadakat beslemeyeceği ve onları daha iyiye doğru değiştireceği üzerine ant içse yeridir, bir parlamenterin. Var olan yasalara sadık kalacaksa, ne işi var onun orada? Ya da, değiştirecek olduğu bir yasa üzerine yemin edip, yalancı durumuna düşer mi bir insan? Bir yasanın yürürlükte iken, ona uyulacağı ile ona sadık kalınacağı, aynı şeyler midir? Kim bulur da koyar bu saçmalıkları; ve sonra, kırk akıllı çıkamaz işin içinden?
Aynı şekilde, CHP’nin “altı ok”u da demek olan “Atatürk ilke ve inkılâpları”na bağlılık yemini de, bırakın diğer partilileri, CHP’li bir üye için bile sağlıksızlıktır. Toplumun gelecekteki ihtiyaçlarını dinamik ve kayıtsız- koşulsuz anlayışlarla karşılamak dururken, tarihsel bir durağanlığın ipoteğine zorunlu kılmak, hiç olacak iş midir? Atatürk’e gösterilecek saygıyla yetinmek yerine, yaşıyormuş gibi yaparak, onu günümüze yürüterek bugünün siyasasında kullanmaya kalkmak, hatırasına karşı sadece yüzsüzlük değil, aynı zamanda sahtekârlıktır da. Milletin vekillerine yüz yıl öncesinin pratikleri üzerinden yemin ettirerek, toplumu, kendi bağnazlıklarının batağında tutmak isteyenler, miatları artık dolmuş olan zihniyetlerdir.
Yüksek Yargı’nın üyeleri gibi, YÖK gibi, üst bürokrasinin unsurlarıyla birlikte, Meclis Başkanı’nın ilk gün davetine icabet eden Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanı generaller de oradaydılar.
Eskiden olduğu gibi, askerî vesayetin sürdüğü izlenimini vermeseler de, o özel localarda üniformalarıyla boy göstermeleri, henüz kapanmamış yaraların dikişlerini, vaktinden önce almaya benziyordu.
Parlamentoların, “devlet” denen cihazın halklar tarafından nice savaşımlar sonucunda ve ne bedeller ödenerek kontrol altına alınabilmiş mabetler oldukları, hiç akıldan çıkarılmamalıdır. Üniformalıların ellerinden işte o “devlet cihazı”nı alana kadar, toplumların canının nasıl çıktığını, “sivil siyasal egemenlik tarihi”nin hırpalanmış kanlı sayfalarında bulmak mümkündür.
Müslüman olmayanlar nasıl Kâbe’ye giremiyorlarsa, sivil giysili olmayanlar da, bir ritüel olarak, eski egemenlik biçimlerini çağrıştıran kıyafetlerle Meclis’e girememelidirler.
Askerler, örneğin savcılıklara ifade vermeye giderlerken sivil giyinerek üniformalarının şerefinin sıygaya çekilmesine nasıl fırsat vermiyorlarsa, halkın sivil siyasal egemenliğinin şerefi üzerine üniforma gölgesi düşürmemeyi de aynen öyle akıl edebilmelidirler.
Daha da önemlisi, BDP’li vekillerin tam yemin faslına gelinince o salonu terk ederek tepki göstermek, renk vermek suretiyle yasama üzerinde bir tasarrufu simgelediği kadar, ayrıca Meclis’e gelmeleri için Kürtlere yapılan onca çağrıyı da değersizleştirmiştir.
O yüzden demokrasiler, her şeyden önce eski alışkanlıklardan ve değer yargılarından bütünüyle arınılan yeni bir inancın müminliklerine benzerler; yapılmaları zor, fakat o oranda da mutluluk vericidir. Zira “halk iradesi”ne saygı, halkın bir üyesi ve hissedarı olarak, kendine de saygının bir ifadesidir.
Şimdi artık bu Meclis’in dokuma tezgâhında, bu halkın bahtını açıp kaderini değiştirecek olan yeni bir anayasanın çatkısı var. Ya, oldum olası haki renkli kıtıklarla faşizanca ve üstünkörü yapıla gelmiş cacala yaygılara yüz sürmeye devam edilecek; ya da, ibrişimlerle örülmüş göz nuru yaraşırlıkların tadına varılacak.
Darbelerle yapılmış anayasalara alışmış olup da, şimdi kalkıp “Kurucu Meclis”in gerekliliğine kılıf bulmaya çalışan eski yapının kimi aymazlarına “it ürür kervan yürür” deyip kulak asmadan... AB ölçeklerindeki bir demokrasi algısıyla temel hak ve özgürlüklere, insan haklarına, farklılıklara, en ileri ifade özgürlüklerine, gerçek bir kuvvetler ayrılığına, sonsuza kadar halledilmiş bir sivil-asker ilişkisine, en geniş anlamda yerel yönetim ve ademimerkeziyetçilik anlayışına, kemalizmi ve genel olarak CHP ideolojisini yansıtan mevcut felsefenin nihayet terk edilerek sosyal demokrasi ile liberal demokrasinin kolektivist bir hastalığa da bir avuç rantiyenin tuzağına da düşmeden birbirleriyle bağdaştırılabilmelerine ve insana din, mezhep ve ırk üzerinden bakmayan, evrensel hukuka saygılı olan yeni bir anayasaya...
Açız, aç!
Duyuyor musunuz?
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları


































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016