Namık ÇINAR

Namık ÇINAR
Namık ÇINAR
Haberdar Tüm Yazıları
Bu koşullarda anayasa yapmak çılgınlık
8.02.2016
1783

 Önce, şöyle bir irkiliyorsunuz.

Ardından birkaç tepki geliyor.

Sonra da kanıksanıp alışılıyor.

Bütün yapacaklarını, topluma bu yolla servis ediyorlar.

İlkin Cumhurbaşkanı şutunu çekerek ortalıyor; kimler o topa girecekse ileri atılıyorlar ve paslaşa paslaşa kale önüne kadar getirerek gol atmasını sağlıyorlar.

Hitler meselesi de öyle; dil sürçmesi falan değil.

Örneğin nasıl bir anayasa yapma stratejisi izleyeceklerini önceden düşünmüş, üzerinde çalışmış ve ona göre de kararlaştırmışlar.

Yok efendim, partiler arası görüşmelerdi; yok, Meclis komisyonlarıydı; bunların hepsi hikâye.

Baksanıza; “Arama Konferansları” falan gibi yeni yeni icatlarla, direkt halkla temas kuracaklarının baklalarını yavaş yavaş ağızlarından çıkarmaya da başladılar, bir taraftan.

Cumhurbaşkanı, geçen günkü “muhtarlar toplantısı”nda, anayasanın “vekiller kararıyla değil, asiller kararıyla” gerçekleşeceğini çok açık bir şekilde ifade etti.

Daha düne kadar “ikametgâh ilmühaberi” ile “nüfus cüzdan sureti” vermekten öteye gitmeyen muhtarların kendilerine yandaş olanlarını, boşuna mı ağırladılar sanıyorsunuz, aylardır o Saray’da?

Halkla temasta, “Başkan”ın sadece doğrudan doğruya ilk kademe yönetim birimi gibi değil, milletvekillerinden bile daha fazla önem vermeye başladığı temel birim gibi çalışacaklar, belli ki bundan sonra.

Çünkü Erdoğan, biricik varlık sebebinin halkın kendisine olan teveccühü olduğunun bilincinde. Her zaman için o nabzı daima kendisi tutmak istiyor. Partisinin ve Meclis grubunun, bu safhada bir basamak aşağıda kalmış gibi durması, bu yüzden.

Ne ki, muhtarlarla kurulan bu direkt ilişki gösteriyor ki, eğer ülke yönetim şeklinin, böyle kılcallarına kadar merkezîleşerek tek elde toplanması sürecekse; yarın öbür gün Saray’a o bin küsur oda bile yetmez olur ve hattâ bu gidişle yeni ek binalara ihtiyaç duymaya dahi başlayabilirler.

Muhtarları pohpohlamanın esbabımucibesi ise, Erdoğan’ı “Başkan” yapacak olan yeni anayasanın referandumdan zaferle çıkmasını sağlamak üzere, çoğunluk oylarının kimlerden alınacağını onlar marifetiyle tek tek saptamak içindir.

Sonuç olarak, Erdoğan’ın dikte ettiği şeyler üzerinde çalışan Saray bürokrasisi, mevcut hiyerarşik kanalları by-pass ederek bağ kurduğu bu muhtarlar aracılığıyla, referandumda “evet oyu” çıkacak bir sonuç için örgütlenmiş gözüküyor.

O yüzden, şu sıralar muhtar faaliyetlerine ve hazırlayacakları listelere odaklanmak, işin püf noktalarından biri olsa gerektir.

Peki, bütün bunlar özgürlükçü ve demokratik bir anayasa için mi, dersiniz?

Tabii ki değil!

Ne Meclis’i ölçü alacaklar, ne entelektüel kamuoyunu.

Hani televizyonlarda veya STK’ların orada burada yaptıkları birtakım tartışmalar, sempozyumlar falan var ya, bunların hiçbiri umurlarında değil onların.

Hepsi fasa fiso.

Bizzat halka yaptırıyormuş gibi bir popülizmle parlatarak bildiklerini okuyacaklar; anayasaya, işlerine geldiği şekli vereceklerdir.

Önce sarayını yaptırdı.

Mekân tamam!

Ardından, içine adamlarını doldurdu.

Teşkilât da tamam!

Şimdi de kendi öngördüğü anayasal metni çıkaracak.

Sıra işte o nizamda!

Sen de elli sene ayıkla pirincin taşını!

Hedef bu!

Elbette sorun da bu!

Çünkü, dert “Parlamenter Sistem” mi, yoksa “Başkanlık Sistemi” mi meselesi değil ki!

Nasıl ki seksen senelik geçmişimiz bakımından önemli olan vasıfsız bir “Cumhuriyet” olmak değildi, “Demokratik Cumhuriyet” olmamaktı ise; burada da dert, “Parlamentarizm” veya “Başkanlık”tan önce, siyasal ortamın özgürlükçü ve demokrat olup olmadığındadır.

Dert, Türkiye’nin önündeki on yılları riske edecek yeni bir anayasa ve yönetim modelinin, bizzat Erdoğangibi otoriter bir şahsiyet tarafından yapılacak olmasındadır.

Erdoğan’ın etkin olduğu bugünkü siyasal koşullar, rasyonel bir anayasal düzen üretmeye elverişli gözükmemektedir.

Halkın devrede olması da her şeyi hemencecik güllük gülistanlık yapmaya yetmez.

Meclis’in dahi devre dışı kalacağı bu özgürlüksüz koşullarda, hele bir de toplumun geniş kitleleri, ne acıdır ki demokratik kültürden yoksun bir siyasal gelenekten geliyorlarsa; Asya’nın, Ortadoğu’nun ve Güney Amerika’nın despotluklarını burada görmek işten bile sayılmayacaktır.

Onlara kalsa, Türk tipi başkanlıkmış!

Türklerin tarihinde, başkana benzeyen yegâne figür, hakanlar ve sultanlardır.

Bunca zaman sabretmiş bir Türkiye, biraz daha sabretmeyi bilmelidir.

[email protected]

twitter@cinarnamik

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar