Şahin ALPAY
Okulda, Güneş'in çevresinde dolanan dokuz gezegen olduğu teorisini bellemiştik.
Derken 2006'da bilim adamları Pluto'nun Güneş Sistemi'ne dahil olmadığına karar verince, gezegen sayısı sekize indi. Ne var ki iki gün önce bilim dünyası bir haberle sarsıldı: ABD'nin California Teknoloji Enstitüsü'ne mensup astronomlar, Güneş Sistemi'nin bir parçası olduğuna “inandıkları” bir gezegeni keşfettiklerini açıkladılar. Donmuş gazlardan oluştuğu tahmin edilen “Dokuzuncu Gezegen,” dünyanın 10 katı kütleye sahip ve 4 katı büyüklükte. Güneş'e en uzak olan yörüngeyi izliyor. O kadar ki, Güneş'in ışınları ona ancak bir haftada ulaşabiliyor; Güneş etrafında bir turunu tamamlaması 10 ila 20 bin yıl sürüyor.
“Dokuzuncu Gezegen”in verdiği başlıca iki mesaj var. Birincisi, bilimin şaşmaz olmayıp ancak aksi gösterilene kadar geçerli teorilerden oluştuğunu hatırlatması. Bilim adamları, Aydınlanma felsefesinin ürünü olan eleştirel akılcılık yöntemini izleyerek, bütün teorileri, bu arada Güneş Sistemi teorisini de sürekli sınamaya tabi tutmakta. (Eleştirel akılcılık, “Aydınlanma” denilince bizde pek çoklarının inandıklarının aksine, sadece dinsel dogmaları, varsayımlar değil, laik olanları da sorgular.)
“Dokuzuncu Gezegen”in verdiği ikinci mesaj ise, uzay bilimlerinde olduğu gibi, hemen her alanda bilimsel ilerlemelerin, özgürlükçü ve çoğulcu demokrasinin geçerli olduğu Batı ülkelerinde gerçekleştiğini hatırlatması. Bilim ancak eleştirel akılcılığın uygulanabildiği, eleştirme özgürlüğünün tanındığı yerlerde gelişebiliyor. Eleştiri özgürlüğünün olmadığı yerlerde, örneğin Çin'de, İran'da, hatta demokratik bir rejime sahip olduğu halde eleştiriyi teşvik etmeyen bir kültüre sahip olan Japonya'da, evet teknolojik gelişmeler kaydediliyor ama bunların hepsi Batı kaynaklı bilimsel buluşların uygulanmasıyla sağlanıyor. Bu uygulamaları da Batı'nın seçkin üniversitelerinde yetişen bilim adamları başarıyor. Zira seçkin üniversiteler, seçkin araştırma kuruluşları, seçkin bilim adamları ancak eleştirel akılcılığın kabul ve teşvik gördüğü rejimlerde ortaya çıkabiliyor. Aksi takdirde, ne kadar yatırım yaparsanız yapın, bilimin gelişmesine elveren ortamı sağlamak mümkün olmuyor.
Lafı nereye getireceğimi, sanırım anladınız. Bir ülkede, başlıca kaygıları iktidara gelmek ve iktidarı elde tutmak olan siyasetçiler, bilimle uğraşan insanları, akademisyenleri görüşleri nedeniyle “hain, alçak, zalim, tiksinç” ilan ediyorsa; kovuşturulmaları için savcılara talimat yağdırıyorsa; üniversiteler iktidarın emriyle öğretim üyelerini cezalandırmak için birbirleriyle yarışa girişiyorsa; kısacası, ifade özgürlüğü boğuluyorsa, orada ne bilim ilerler, ne seçkin üniversiteler, bilim kurumları gelişebilir, ne de seçkin bilim adamları yetişebilir.
Bırakın bilim adamlarını, akademisyenleri, aydınları, eğer sıradan yurttaşlar görüşlerini serbestçe açıklama özgürlüğüne sahip değilse, fikirleri yüzünden ceza görme tehdidi altında yaşıyorsa, o ülkede ne gerçek anlamda sosyo – ekonomik kalkınmadan söz edilebilir, ne de toplumsal sorunlar çözülebilir. Türkiye'de askerî vesayet rejimi siyasî partileri sürekli kapatarak demokrasinin gelişmesine izin vermedi, böylelikle demokrasi dışı yöntemlere başvurulmasına, silahlı isyanlara çanak tuttu. Aynı rejim, YÖK boyunduruğu altına sokarak üniversitelerin bu ada layık bir gelişme göstermelerini kundakladı.
Başında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın olduğu, giderek daha da keyfîleşen ve otoriterleşen AKP iktidarının Türkiye'ye vereceği en büyük zarar, hiç şüphesiz ki, ülkenin sorunlarını çözme, sosyo – ekonomik kalkınmayı gerçekleştirme yeteneğini yitirmesi; enerjisini iç kavgalarla tüketmesi; “muasır medeniyeti yakalama” iddiasının hayal olması. Erdoğan vesayeti altındaki Türkiye'nin, Kenan Evren vesayeti altında olandan farkı kaldı mı?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2023
21.12.2020
6.02.2020
18.11.2020
30.09.2020
24.09.2020
20.07.2020
8.05.2020
29.04.2020
21.04.2020