Tayfun Atay
Geçtiğimiz aralık ayında kaybettiğimiz sevgili hocam Prof. Bozkurt Güvenç’ten dinlemiştim; onun yanında araştırma görevlisi olarak akademik yaşama adım attığım 1984-85 yıllarında… O yıllar “12 Eylül” (1980) darbesinin hayatımızda etkisinin devam ettiği ve ülkenin alaca karanlık içinde olduğu bir siyasi hava ile ayırt edilir. Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü toplantı odasında bir öğle sohbetinde memleketin içinde bulunduğu hal konuşuluyor ve yanlış hatırlamıyorsam başka bölümlerden hocalarımız da var. Söz dönüp dolaşıp devleti temsil edenlerin halka, insanlara hoyrat davranışları karşısındaki çaresizliğe geliyor. Öyle bir dönem ki hâlâ otoriter bir liderin iki dudağı arasında birçok insanın kaderi…
İşte bu bağlamda Bozkurt Hoca İstanbul’da başından geçen bir olayı anlatmıştı: Şehrin en kalabalık ve turistik alanlarından birinde Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in bir etkinliğe katılmak üzere bulunması söz konusu. Tabii o zaman da bugünkü gibi korumalar gayet gergin ve asık suratlılar ve Hoca’nın da bulunduğu alanda halkın hareketini sınırlayacak mahiyette bir “düzene sokma” girişiminde bulunuyorlar. Kenan Evren ufukta görününce korumaların tavrı daha da sertleşiyor ve itip kakıyorlar insanları. Bozkurt Hoca da nasibini alıyor bundan ve dayanamayarak hayli yüksek bir ses tonuyla diyor ki:
“Kardeşim, n’apıyorsunuz?! Ya Cumhurbaşkanı ya biz!..”
Bozkurt Hoca’nın yüksek sesle bu söylediklerini, Cumhurbaşkanının yanındaki ve daha üst yetki sahibi olduğu anlaşılan görevliler de duymuş ve onlardan biri yaklaşarak polislere, “Vatandaşa dikkatli davranın” uyarısında bulunmuş.

Prof. Dr. Bozkurt Güvenç (1926-2018)
***
Şimdi şöyle bir düşünüyorum, Bozkurt Hoca, hiç unutmadığım bu anısını bizimle paylaştığı yıllarda hemen hemen benim şimdiki yaşlarımda imiş.
Peki ben bugün bu yaşımda sokakta “devlet erkânı”nın bir yerden bir yere gidişi ya da bir yerlere “teşrifi” söz konusu olduğunda polisler/korumalar tarafından benzeri bir muameleye maruz kalsam ve bir vatandaş olarak Bozkurt Hoca’nınkine benzer bir tepki göstersem ne olur?..
Ne yaşıma ne de gözümün yaşına hiç mi hiç bakmayacaklarını, günlerdir feci görüntüsüyle karşımızda olan Avukat Sertuğ Sürenoğlu’nun Çırağan Sarayı önünde başına gelenlerden anlayabilirsiniz.
Demek ki Türkiye’de bugün toplumun devlet, vatandaşın da “erkân” karşısındaki durumunun maalesef 12 Eylül diktatörlüğünün alaca karanlık günlerini dahi aratır olduğu bir tablo ile karşı karşıyayız!..
***
Ne yaşandığını, yüreğimiz zor kaldırmakla birlikte biz de özetleyelim!..
Memleketin tuzu kuru, kalbur üstü zenginlerinin düğününe katılmak üzere Çırağan Sarayı yolunda olan Cumhurbaşkanı, rahat rahat gelebilsin diye bir güzergâh trafiğe kapatılmış. Bu “âli tasarruf” karşısında bazı vatandaşlar hayatlarının akışı bir anda sekteye uğradığı için haklı olarak tepki göstermişler. Bunlardan biri de Sertuğ Sürenoğlu… O, yolların neden kapalı olduğunu sormuş sadece polislere. Aldığı cevabı, aşağıdaki fotoğrafta “bir resim bin kelimeye değer” dedirtircesine görüyorsunuz.

Avukat Sertuğ Sürenoğlu
Biz yine de kendi meşrebimizce kelimelere dökelim:
30’lu yaşlardaki Sertuğ Sürenoğlu önce bir arabanın arkasına alınmış koruma polisleri tarafından ve orada bir güzel dövülmüş. Bu, “birinci raunt”. Sonra onu, üst katında düğün için süslü-püslü, pırıltılı-şıkırtılı davetlilerin fink attığı Çırağan’ın alt katındaki odalardan birine sokmuşlar ve iki saat boyunca, yer misin yemez misin, ağzını burnunu kırıp kanlar içinde bırakmışlar.
Yukarıda düğün, raks, reveranslar, kahkahalar, eğlence, temaşa…
Aşağıda tekme, tokat, yumruk, küfürler, çığlıklar, işkence, koma…
Yukarıda devlet…
Aşağıda toplum…
Yukarıda Reis…
Aşağıda vatandaş…
Yukarıda iktidar…
Aşağıda insan…
Ve o insanda mosmor bir göz, kırık bir burun, patlamış kaş ve dudak!..
Bu da “ikinci raunt”.
Lakin polisin vatandaşla “maçı” hâlâ bitmedi! Ardından Avukat Sürenoğlu (sıkı durun!) hastaneye değil, nezarete götürülüyor!.. Orada gözü kapalı ve ellerine de ters kelepçe takılmış halde hakkında bir tutanak düzenlenerek Cumhurbaşkanı'na hakaret ettiğine dair bir de zorla imza attırılıp ifade için savcılığa sürükleniyor. Oradan da tutuklanması talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk ve hâkimin adli kontrol tedbiriyle ev hapsi kararı...
Ama hiç kimse, olayın tüm korkunçluğunu aktardığı konuşmasında İstanbul Barosu Başkanı Murat Durakoğlu’nun belirttiği üzere, bu vatandaşa bu şiddeti kim, ne hakla, nasıl böyle alçakça uyguladı diye hukuk adına, adalet adına, vicdan adına sormuyor!..
***
Olayın hukuki vahametini hem yukarıda zikrettiğim İstanbul Baro Başkanı’nın konuşmasında, hem de Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun, bir yandan haklı öfkesini kontrol etmek için de olağanüstü çaba sergilediği detaylı konuşmasında bulmak mümkün...
Tabii olayın bu coğrafyanın tarihsel bağlamında kültür-siyaset ilişkisi üzerinden değerlendirmesine gitmek de lâzım ve biz işte bu bakımdan birkaç kelam edeceğiz!..
Bizim ülkemizde, Batı’da modern dönemde en azından bir “ideal” olarak mevcudiyetinden söz edilebilecek “toplumun devleti” anlayışının esamisi okunmaz.
Türkiye’de toplumun bir devleti yoktur.
Bu ülkede devletin bir toplumu vardır.
Bakmayın ha bire “Biz bu milletin hizmetkârıyız” diyenlere… Buralarda devlet, topluma ön gelir. Zaten Çırağan önündeki tablo ve yaşananlar da bunun en taze örneğinden başka bir şey değil.
Türkiye’de “devletsiz millet olmaz” anlayışı siyasi genetiğe işlemiş, kültürel örüntü de bundan nasibini almıştır.
Avukat Sürenoğlu’nun polisin karşısına geçip bir vatandaş olarak haklarının peşinde sorular sorması bu yüzden hayli istisnaidir. Siz böylesi hayatı sekteye uğratan başına buyruk devlet tasarrufları karşısında benzeri tavrın sergilediğini ne zaman/ne kadar gördünüz?
Zaten Sürenoğlu'nun başına gelen de böyle bir insani tavrın, yurttaşlık sorgulamasının, “Devlet, toplum için vardır”anlayışından istim alan bir tepkinin neden yaygın olmadığına dair fikir vermekte değil mi?!..
***
Bu memlekette toplum, tâ Osmanlı döneminden yerleşmiş “patrimonyal” anlayış doğrultusunda devlete, devletin başındakilere ait olup, kendine ilişkin devletle hemhal bir varoluştan ötesini murat etmemesi gereken/beklenen bir “insanlar toplamı”ndan ibarettir.
Eğer “toplumun devleti” söz konusu olsaydı, böyle bir devletin polisi benim 1990’larda Londra’nın göbeğinde kafasında o kule gibi şapkasıyla karşıma çıkmış polisin tarzında olurdu!..
Elbette devlet de polis de her yerde aynı; sonuçta bir "yasal şiddet aygıtı"ndan ve o aygıtın pratisyenlerinden söz ediyoruz… Ve elbette İngiliz polisi de ne melektir ne de sütten çıkmış ak kaşık...
Fakat yine de “vatandaş ve polis ilişkisi” üzerine aşağıda aktaracağım sahnenin bir karşılığını bizim bu topraklarda gözlemlemek de deneyimlemek de hemen hemen imkansızdır. Aradaki farkı ise modern dönemde Batı’da ortaya çıkan devletin, “sivil toplum” olgusu ve koşulu ile bağlaşıklığının sonucu olarak değerlendirmek gerekir.
Dün gibi hatırlıyorum: Oxford Street ile Tottenham Court Road’un kesiştiği noktada, artık her ne olduysa bir Britanya vatandaşı öfke içinde bağıra çağıra bir şeyler söylüyor tam burnunun ucuna kadar girdiği polisin suratına suratına…
O kule gibi şapkasını sarkaç gibi bir aşağı bir yukarı oynatarak başını sallayan polis ise sakin ve güleç bir yüz ifadesi ile karşısındaki vatandaşın sözlerini tamamlamasını bekliyor.
Sonra o vatandaş, artık tatmin oldu mu olmadı mı bilmiyorum ama hâlâ arkasına baka baka ve polise söylene söylene kendi yoluna gidiyor. Londra’nın göbeğindeki toplum polisi de sakin, güleç, ama aynı zamanda güvenli mi güvenli bir yüz ifadesiyle etrafı kolaçan etmeyi ve göz göze geldiği insanlara selam vererek yürümeyi sürdürüyor.
***
Anlıyorum ki Londra’nın göbeğindeki vatandaş polisten korkmuyor.
Kuşkusuz polise hakaret de etmiyor, saldırmıyor ve elbette polisin kılına dahi dokunmaya cesaret etmiyor.
Ama çağdaş bir demokratik-hukuk devletinin içinde “sivil toplum”un etkin varlığından güç alan vatandaş, polis karşısında sinmiş bir korku ile değil, "sivil bir cesaret"le konuşuyor, tepki gösteriyor, eleştiride bulunuyor.
Bizde ise vatandaşın Çırağan’ın önündeki bir ürkek sorusunun bile bedeli ortada!..
Aman ne güçlü polis, aman ne müthiş asayiş, aman ne kudretli devlet!..
Hepimiz ibret alalım. Ve bilelim ki;
Bu topraklarda polis, güvenden çok korkudur.
***
Vaktiyle Çetin Altan’dan okuduğumu hatırlıyorum: Güçlü devlet, sağlam bir mide gibidir; varlığını size hiç hissettirmez.
Londra’nın göbeğinde toplum polisinden hesap soran vatandaş o yüzden rahat mı rahat. Bizde ise vatandaşın “karın ağrısı” adeta ezelden ebede hiç bitmiyor, geçmiyor!..
Ama elbette karnımız ağrıya ağrıya da olsa rahmetli hocam Güvenç’ten öğrendiğimizi “Bu memleket bizim” diyerek hem vatandaşlık hak-hukukuyla hem insaniyet namına hem de kraldan çok kralcıların inadına ve de “Erkân”ın kendi iyiliğine, söylemeye devam edeceğiz:
Ya Cumhurbaşkanı, ya Biz”!..
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019