Ümit KIVANÇ
“Yobazlar bizi kör testereyle kesecek” faslından, “irtica hepimize başörtüsü taktıracak” aşamasına geçişimiz sanırım Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oluşuyla tamamlandı. “Biz de takmaz, mücadele ederiz” diyen kimse çıkmadı.
Beyoğlu Belediyesi’nin Ramazan saldırısı neticesinde tüyleri yolunmuş gibi kalan Beyoğlu sokakları hepimize garip garip bakıyor. Makûs tarihimiz yine işbaşında.
Dindar, muhafazakâr toplumun karşısına, kısacık şortlar giydirilmiş genç kızlara stadyumlarda gösteri yaptırarak çıkan Cumhuriyet, duygularını bu kadar incittiği çoğunluğun örtülü desteğini nasıl kazandı? İlk büyük sorumuz budur. Bugün dine dayalı siyaset yapanların, askerî vesayetle mücadeledeki kahramanlık dozu azalmasın diye asla sorulmasını istemedikleri soru da budur.
Cumhuriyet rejimi sadece zorbalıkla kurulmadı. “Ulus inşası” denen sürecin en önemli boyutunun ülkenin gayrımüslimlerden temizlenmesi oluşu sorunun cevabını kolayca bulmamızı sağlar. Bizim cumhuriyetimiz, bütün dünya medeniyetini yaratmış bilmemkaç bin yıllık Türk milleti safsatalarıyla bu işin götürülemeyeceği anlaşıldığı andan itibaren, ordunun siyasî iktidardan uzak tuttuğu dinle toplumsal egemenliği –hep kendi denetiminde olmak kaydıyla– paylaştığı bir düzendir.
Dindar çoğunluğun, lafa gelince hep yakındığı, yaka silktiği devlet rejimine hemen bütün kritik dönemlerde destek çıkmasının bir sebebi olsa gerektir.
Eğer savaş çığlıkları atmaktan ve kan dökmekten başımızı kaldırabilirsek bizi daha uzun süre meşgul edeceği anlaşılan “hayat tarzı” tartışmasının bir kaynağı burada yatıyor.
Öbür kaynak daha “çağdaş” ve “modern” görünümlü. Cumhuriyet rejiminin oluşturduğu, dindar çoğunluktan epeyce farklı olan ikinci bir toplum.
Bilerek “taraf” değil “kaynak” diyorum. Çünkü farklı taraflar yine olabilirdi, ama bizde bu tarafların varoluş tarzı bizzat sorun kaynağı.
Modern bir toplumda “özgürlükler” sayabileceğimiz her şey, devletin toplum çoğunluğuna dayattığı baskı ve kısıtlamalarla aynı paket içinde yeraldı. Bu, neredeyse bizzat “özgürlük” kavramının çarpışan hayat tarzlarından sadece birine ait sayılmasına yolaçtı. İkincisi, toplum çoğunluğunun iyi gözle bakmadığı “özgürlükler”den yararlananlar, hayat tarzlarının, çoğunluğun etkinlik alanının devletçe kısıtlanması sayesinde sürebildiğini içten içe hep hissettiler. Bizzat derin devlet cinayetlerinden, katliamlarından, hukuk ve yargı adı altında insanlık dışı bir cenderenin sürdürülmesinden çok çekmiş olan insanların Ergenekon gibi davaların destekçisi olamayışının gerisinde, en derinde, bu bilinç yatıyor.
Çünkü bu memlekette her türlü azınlık, hep –ama hep, yani “hep” derken “hep” demek istiyorum– tehdit altında yaşadı. Tehdit elbette öncelikle devletten geliyordu. Ama azınlıklara baskı sözkonusu olduğunda, kendisi de devletten baskı gören çoğunluk hep –yine “hep”, anladınız siz– devletin arkasında olmuştu. Ordu, gâvur âdetlerinin odağı olabilirdi, yine de “peygamber ocağı”ydı!
Dolayısıyla, azınlığın çoğunluğa güvensizlik duyması için her türlü sebep vardı. Öbür yandan, çoğunluğun da azınlığa düşmanlık beslemesi için yeterli sebep vardı. Çünkü “modern” azınlık, açıkça, devletin kanatları altında yetişip çoluk çocuğa karışmıştı, büyükşehir sokaklarına, basına, sonra televizyona vs. egemen olmuştu. (Küçükşehir sokakları çoğunluğa bırakılmıştı, ama sırf Ramazan’da lokantaların kapanması hiçbir çoğunluğu kesmez.) Cumhuriyet ürünü azınlığın, sesi en çok çıkan küstah temsilcileri, başörtüsünü evlerine temizliğe gelen kadınlara yakıştırdılar, dindarların dindarca bir hayat yaşayacağı kamusal alanların varolabilmesine dahi tahammül etmeyeceklerini açıkça ortaya koydular.
Cumhuriyet, “aydınlanma-çağdaşlaşma” adı altında öyle saçmasapan bir “umdeler” silsilesi getirdi ve zihinleri, ruhları öyle bir baskı altına aldı ki, üniversitelerinde hangi araştırma yapılırsa hangi sonuca varılması gerektiği bile devletçe tanımlanmış bir ülkede sahici bir akılcılıkla dinî düşüncenin karşısına çıkmak, dinle tartışmak imkânsız hale geldi. “Çağdaş” azınlık, tahsille elde edilen cehalet nedeniyle “düşünce” sandığı kendi diniyle sahici din arasındaki bir tartışmada kimin üstün geleceğini korkuyla seziyor. Kendisine de eziyet eden devlete hayat tarzını sürdürme uğruna biat etmiş “modern” azınlık, sahip olduğu hiçbir şeyi kendi mücadelesiyle elde etmediğinden, sahip oldukları tehlikeye düştüğünde devleti göreve çağırmak dışında yol bilmiyor. Generallerin tutuklanması bu yüzden, hiç kondurmayacağınız insanlar için bile kâbustur.
Velhâsıl, Türkiye’de Cumhuriyet, biri devletin temeline, öteki üslûbuna göbeğinden bağlı iki kesimi yaratıp karşı karşıya koymayı, bunlar korku, şüphe, giderek tiksinme gibi duygularla birbirini uzaktan süzerken iktidarını sürdürmeyi becerdi.
Şimdi, devir değişiyor, nihayet çoğunluğun tam anlamıyla kendi temsilcisi olarak görebileceği bir devlet yapısına doğru gidiyoruz. Ve “çağdaş”, güya özgürlükçü toplum kesimi, belki de ilk defa, hayat tarzını kendi eliyle savunmak zorunda kalacak.
Görebildiğim kadarıyla, buna hiç alışık değil. Gerekli refleksleri gelişmemiş. Başka bir ülkede Beyoğlu gibi bir yerde belediye gelip resmen bir saldırı görüntüsü vererek her gün binlerce kişinin oturduğu, eğleştiği masaları yok etse, ertesi günden itibaren o binlerce kişi orada toplanır, protesto eder, hakkını geri isterdi. Bizde, kendine utanmadan “çağdaş” falan diyen insanlar bir tek Cumhuriyet mitinglerinde ortalığa dökülebildiler. Arkalarında ordunun –tezgâhını değildir herhalde artık ama– desteğini hissettiklerinde.
Şu soruyu cevaplayarak çok şeyi aydınlatabilirdik belki:
“Çağdaş”, cumhuriyetçi insanlar Uğur Mumcu’nun katilini aramaktan neden vazgeçti?
Haydi sizi bu zahmetten de kurtarayım: Mumcu’nun evinin önünde toplanmış kalabalık, taziyeye gelen genelkurmay başkanından, olaya elkoyup cinayeti aydınlatmasını istemişti!
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları



































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024