Halil BERKTAY
[6-7 Mart 2023] Tepedeki başlık resmim, XIV. Louis (1638-1715). Fransa kralı (hükümdarlık dönemi 1643-1715, 72 yıl 110 gün). Güneş Kral nâmıyla maruf. Neden seçtim? L’état, c’est moi (Devlet benim) dediği için. Bize, devletin de insanlardan oluştuğunu hatırlattığı için.
Türkiye’de liberalizm, liberal demokratlık, liberal solculuk, sol demokratlık… derece derece zayıf mı? Evet, zayıf. Buna karşılık devletçi-milliyetçilik güçlü mü? Evet, güçlü. Siyasî yelpazenin geniş alanlarını etkiliyor mu? Evet, etkiliyor. Çok değişik politikacılar ve partiler, devleti koruma ve kollama içgüdüsüyle hareket ediyor mu? Evet, ediyor. İktidar yolunda veya iktidara geldiklerinde, ya da işleri zorlaştığında devlete, daha doğrusu devlete izafe ettikleri ideolojiye yanaşıyorlar mı? Evet, yanaşıyorlar. Örneğin AKP de son yıllarda bunu yaptı mı? Evet, yaptı ve yapıyor. Bu çizgiye, yeni-İttihatçılık da denebilir mi? Evet, denebilir (çok katı bir tanıma dönüştürmemek kaydıyla). Bu içselleştirilmiş devletçilik refleksinin Türkiye’ye yararı mı, zararı mı var? Çok zararı var. Bu memleketin sırf bugününü değil, yarınlarını da düşünenler, gerçekten demokratik bir toplum kurmak için bu kültürü (de) değiştirmek zorunda mı? Evet, zorunda. Başka bir yığın şeyle birlikte, İttihatçılık ve Atatürkçülük tortuları ve/ya şartlanmalarından da kurtulmak zorunda mı? Evet, zorunda.
Madalyonun diğer yüzünde — ideolojinin ve alışkanlıkların ötesinde — adını “devlet” diye fısıldadığımız, (hâlâ) örgütlü, (hâlâ) kendi iradesine sahip, (hâlâ) kendi adına pazarlık yapabilen ve karar alabilen esrarengiz bir güç var mı? Hayır.
Böyle müstakil bir odak, bir üst akıl, siyaset sahnesinde belirleyici bir rol oynuyor mu? Hayır. Çeşitli politik aktörlere kritik noktalarda ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını hep bu “devlet” mi telkin ediyor? Hayır.
Siyasetin böyle büyük, meta veya supra, fakat benim gibi sıradan insanların her nasılsa göremediği, fazla ince ipliklerle dokunmuş, bilinçli, planlı ve kasıtlı bir tasarımı var mı? Hayır.
Bu “devlet” ile gözle görebildiğimiz AKP-MHP iktidarının gene böyle belirtik (explicit), bilinçli ve planlı bir ittifakı mı var? Hayır. İktidara yenilmezlik mi kazandırıyor? Hayır. Ne olursa olsun Reis kazanır imâlarını haklı mı çıkarıyor? Hayır.
Karşılığında, muhalefetin âciz, zavallı, pasif, çaresiz, kötü oyuncu vb sayılmasına gerçeklik mi kazandırıyor? Hayır. Muhalefete şu veya bu şekilde zarar veren (hiç olmazsa ilk ağızda, zarar verebilecek gibi duran) her adımı illâ o mevhum “devlet”e bağlamayı mı gerektiriyor? Hayır. Böyle her hamlenin çok iyi düşünülmüş ve dolayısıyla başarılı olacağına tereddütsüz inanmamızı mı icap ettiriyor? Hayır. Dolayısıyla, hemen bütün kamuoyunun bozguncu bir kumarbazlığa siyasî intihar notu verdiği koşullarda dahi, gene tam tersi yönde, mutlaka iktidar lehine ve muhalefet aleyhine spekülasyonlara girmeyi (örneğin asıl intihar edenin Kemal Kılıçdaroğlu olabileceğini, ya da İYİP’in ayrı bir aday göstermesi halinde CHP oylarının dahi İYİP’e akabileceğini tasavvur edebilmeyi) haklı mı gösteriyor? Gene hayır.
Hayır, hayır, hayır. Bunların hepsi, belirli bir doğruluk payından yola çıkarken çok aşırı noktalara giden, dolayısıyla dogmalaşıp gerçeklikten kopan argümanlar. Veya korkular. Fazla epistemolojik özgüven her zaman tehlikeli. Siyasetin hatâ ve kazalarını, tesadüflerini, yanlış hesaplarını, istenmemiş sonuçlarını toptan siliyor. Aptallığın ardında illâ akıl aramayı beraberinde getiriyor. Kendi ideo-politik tercihleriyle hareket eden bireyler gidiyor; yerlerini bir bakıma “devlet”in kuklaları alıyor. Son dört beş günde yaşadığımız, aslında çok basit. Sağcılığı içselleştirmiş bir politikacının, kişisel hırsı nedeniyle maceraya atılması. Sonra hüsrana uğraması ve burnu sürtülerek geri dönmesi. Ortada “devlet” filân yok. Fakat bu kadar âşikâr bir durumda dahi, abesle iştigal vaziyetleri söz konusu. Tek bir teoriye, tek faktörlü bir açıklama tarzına aşırı katı biçimde bağlanmak, paradigmatik bir körlük doğuruyor. İnsanın görmek istediğini görmesine yol açıyor.
Ne tuhaf. Politika sahnesindeki ideolojik devlet fetişizmi, teori kertesinde de böyle bir “devlet” fetişizmine yansıyor. Eleştirel (olması gereken) teori, popüler ideolojiyi taklit ediyor. Dümen suyuna giriyor.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024