Halil BERKTAY
[9 Şubat 2016] Birkaç şey bir araya geldi. AK Parti’nin önündeki dar ve geniş çizgi sorunlarını, özellikle de bu kavşakta farklı düşündüklerine hayli sert ve çığırtkan bir şekilde saldırarak fiiliyatta dar çizgiciliği savunanların -- deyim yerindeyse, AKP’nin aşırı sekterleri ve “sol” sapmacılarının -- arzettiği tehlikeyi, benim içinden çıkageldiğim, dolayısıyla hem kendi hayat tecrübemle, hem sonra yılllar boyu tekrar okuyup araştırmak suretiyle bir tarihçi olarak da çok iyi tanıdığım Marksist sol geleneğin serüveninden örneklerle anlatmaya çalışıyordum (bkz “Çizgi” nedir? “Dar” ve “geniş” çizgiler neye yarar?(30 Ocak); Aydınlar ve dar çizgiciler (7 Şubat 2016)). Tesadüf, bir yandan da CHP’de bir Atatürk resmi sorunu yaşanmaktaydı. Bir milletvekili odasındaki (TBMM demirbaşı) Atatürk resmini indirmiş mi, indirmemiş mi? Geçici olarak mı indirmiş, kazara mı, temizlik ve tamirat amacıyla mı, yoksa “kasıtlı” olarak, yani “reddi miras” anlamında mı? Kimmiş bu; ismi açıklanmalı mı açıklanmamalı mıymış? Nasıl olur da böyle bir leke CHP’ye sürülebilirmiş? Resmi indiren mi, olayı bir bakıma ihbar eden ama failin adını vermeyen mi, yoksa her ikisi mi partiden atılmalıymış?
24TV’de, 6 Aralık’tan bu yana Pazar geceleri Zeynep Türkoğlu’nun moderatörlüğünde yaptığımız iki saatlik Serbestiyet programında, geçen gün (7 Şubat) bu konu da açıldı. Bunun nasıl bir fetişizm, bir tür totemizm veya putperestlik olduğunu konuşurken, Türkiye’ye özgü olmadığını da vurgulamak ihtiyacını duydum. Bunu biraz açmak istiyorum. Çağdaş siyasette, (sonradan) “kişi kültleri” veya “kişiye tapma kültleri” adı verilecek olan yeni bir fenomenin uç vermesi, herhalde 19. yüzyıl başlarına dayanır. Öncelikle Napolyon, yükselişi, darbeleri, fütuhatı ve karizmasıyla o dönemin kollektif muhayyilesi üzerinde muazzam bir etki yapmış; beyaz atının üzerinde, bütün bir kıtanın kaderini elinde tutan tek adam imajıyla, ister Hegel’in “dünya tarihine yön veren büyük bireyler” (world-historical individuals), ister Carlyle’ın “kahramanların ve kahramanlara tapmanın rolü” (heroes and hero-worship) teorilerinin ilham kaynağı olmuştu. Üzerine, Romantizmin “topluma meydan okuyan yalnız [hattâ şeytanî] deha” idealizasyonu bindi; üzerine Nietzsche’nin “üstün adam”ı (übermensch) bindi. Böylece modernite, bir yandan daha fazla demokrasi ve kitleselleşme yönünde ilerlerken, diğer yandan da bu eğilimin tam zıddında, liberalizmin ve demokrasinin yıkıcı, milleti bölüp parçalayıcı sayılan etkilerine karşı, toplumu veya milleti sırf irade gücüyle bir arada tutabilecek Tek Adam veya Büyük Lider, Führer arayışlarını doğurdu.
Bu eğilim sadece sağı etkilemedi; hem sağın hem solun militan mobilizasyon, dolayısıyla disiplin ve otoriterleşme arayışlarına yansıdı. Nitekim Marksist sosyalizmin gelişme sürecinde, ilk defa bizzat Marx, 10 Kasım 1877’de Wilhelm Blos’a hitaben yazdığı bir mektupta, gerek kendisinin gerekse Engels’in popülarite aramaktan ne kadar uzak olduklarını; nitekim [İkinci] Enternasyonal’in kuruluşu sırasında kendisi etrafında inşa edilmek istenen Personenkultus’a, “kişiye tapma kültü”ne ne kadar şiddetle karşı çıkıp bu tür bütün girişimleri önlediğini, biraz yana yakıla anlattı. Sonrasında, bu tür kavram ve uygulamalar, evet, bir dönem boyunca daha çok aşırı sağa damgasını vurdu. Etnik Alman kökenli, Estonyalı düşünür (Kont Hermann Alexander) von Keyserling (1880-1946), Sosyal Darwinizmden hareketle, “doğuştan yönetmeye lâyık” olduğunu savunduğu özel bazı “yetenekli birey”lerin” hükmetme hakkını savunmak için, (Nazilerden çok önce)Führerprinzip (liderlik ilkesi) kavramını formüle etti. Avusturyalı aşırı Alman milliyetçisi, Pan-Cermanist Georg von Schönerer (1842-1921), formel bir ünvan olmasa da, parti üyeleri ve taraftarlarının kendisine Führer diye hitap etmesini istedi. Proto-faşizmin bu habercileri Hitler’i derinden etkiledi. Nitekim liderlik kültü, ilkin ve en kaba, en hoyrat şekilleriyle İtalyan Faşizmi ve Alman Nazizminde doruğa çıktı. Il Duçe’liği (“dük”lüğü, senyörlüğü, lordluğu) benimseyen Mussolini’yle birlikte, özellikle Hitler, Führer (Önder, Lider) deyimini önce parti başkanlığı, iktidara gelince de birleşik devlet-hükümet başkanlığı biçiminde resmîleştirdi. Kendi etrafında, her türlü sembol, bayrak, marş, selâm, madalya, arma ve diğer ritüellerle dokunmuş, inanılmaz derecede mistik, irrasyonel, kitleleri kendilerinden geçirip heyecan ve hezeyana sürükleme kudretine sahip bir kült yarattı.
Öte yandan, olanca kötücüllüklerine karşın İtalya’da Faşizm ülkenin bütününde 21 yıl (1922-43), Almanya’da Nazizm ise topu topu 12 yıl (1933-45) ayakta kalabildi. Başka bir deyişle, bu süreler içinde insanlığa ne kadar benzersiz acılar çektirdikleri bir yana, son tahlilde ikisi de görece kısa ömürlü oldu. Oysa solun diktatörleri ve etraflarındaki lider kültleri, zamana ve muhalefete çok daha uzun süre dayandı. Bunda, söz konusu rejimlerin mutlak ve a priori bir ideolojik belirlenimden çok sosyo-ekonomik koşullardan türemesinin de herhalde önemli payı var. İki dünya savaşı arasındaki dönemde, örneğin eski Çarlık Rusyası ve yeni Sovyetler Birliği, ya da eski Osmanlı İmparatorluğu ve yeni Türkiye Cumhuriyeti gibi bazı ülkelerde, “gecikmiş ve geri kalmışlık” hissi, hızlandırılmış bir “yetişme”ciliği besledi. İster komünist, ister komünist olmayan (Kemalist) bir milliyetçi-devletçi, otoriter-modernist çerçevede, cebrî bir yürüyüşle, bir “marş marş”la (on the double) “muasır medeniyet seviyesine yetişme” çabası, yukarıdan aşağı büyük bir şiddet uygulamasıyla elele gitti.
Bu da gene olağanüstü bir iktidar konsantrasyonunu gerektirdi. Sovyetler Birliği ve sonra Sovyet örneği üzerine kurulan diğer parti-devlet rejimlerinde, önce parti kongresi aslî meşruiyet kaynağı sayıldı. Fiiliyatta ise iktidar habire yukarı ve daha yukarı, sınırlı ve daha sınırlı organlara kaydırıldı; merkez komitesi, sonra politbüro, sonra politbüro daimî komitesi, nihayet birinci/genel sekreter (SBKP – Stalin, Kruşçev, Brejnev) veya başkan (ÇKP – Mao), son tahlilde partiden kaynaklanan bir meşruiyet temelinde, neredeyse monarşik bir “mutlak muktedir”e dönüştü. Stalin’in ardından ilk defa Kruşçev, bu olayın 19. yüzyıl arkaplanı ile de bağlantı kuran adını koydu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Yirminci Kongre’sinin son günü olan 25 Şubat 1956’taki kapalı oturumda, Kişi Kültü ve Sonuçları başlığıyla özel bir rapor sundu. “Stalin’in suçları”nı kabul, teşhir ve mahkûm etti; “sosyalist legalite”nin ayaklar altına alınmasını “kişiye tapma kültü”nün (kul't lichnosti) gücüne bağladı. Böylece bu kavram, günümüz siyasî literatürüne âdetâ yeniden girdi ve benzer olayları karşılaştırmalı biç,imde gözden geçirmek için elverişli bir çerçeve sundu. Marksizm-Leninizm kadar sert çekirdekli bir teori ve o kadar katı bir “öncü parti” üzerinde yükselmese, dolayısıyla görece daha esnek, daha ampirik-pragmatik kalsa bile, Kemalizmin de üstün otoriteyi “Ebedî Şef” Atatürk ile “Millî Şef” İnönü’nün şahıslarında yoğunlaştırdığını görüp anlamak, biraz bu yaklaşımla mümkün oldu, ya da yerli yerine oturdu. 1945’ten sonra da, gerek Doğu Avrupa’nın Sovyetizasyonu, gerek Çin ve Küba gibi çok daha otantik devrimler, gerekse de-kolonizasyon ve Üçüncü Dünya’nın yükselişi bağlamlarında, aynı morfoloji tekrar tekrar gözlendi. “Halk demokrasileri”nde Tito, Enver Hoca, Çavuşesku ve Kim İl-sung (sonra Kim Jong-il, sonra Kim Jong-un); Afrika’da Robert Mugabe; Arap ülkelerinde Nâsır, Saddam Hüseyin, Hafız Esad, Muammer Kaddafi, hep böyle kült-odaklı liderler haline geldi. Ulu Önder’in her yaptığı, her aşamada doğru sayıldı. Kitaplara geçti, yazıya döküldü. Nutuk (1927), Millî Mücadele sırasında ve sonrasında, bütün kritik noktalarda en doğruyu sadece Mustafa Kemal’in gördüğü, başka herkesin ise derece derece yanıldığı, en azından bocaladığı iddiasını döne döne işledi. (Farklı anlatımlar, örneğin Kâzım Karabekir’in İstiklâl Harbimiz’i ise 1933’te toplatıldı, yasaklandı, birinci kaynaklarına el kondu, yazarı yıllarca polis takibinde tutuldu.) Nutuk’la aynı doğrultuda, Lenin’in ve Lenin’le birlikte Stalin’in yanılmazlığı, SBKP (B) Tarihi’ne; Enver Hoca’nın yanılmazlığı, Arnavutluk Emek Partisi Tarihi’ne damgasını vurdu.
Gelelim bugüne. Son haftalarda CHP’yi dünyanın ve Türkiye’nin gerçek gündemlerinden koparacak derecede uğraştıran resim olayı, işte böyle bir düşünsel mirasın kalıntısı. 1920’ler ve 30’ların kurucu ideolojisi, yarattığı Tek Adam’ın etrafına bu tür sembol ve törenselliklerden oluşan bir kişi kültü ördü. Gene de Türkiye bu açıdan biraz şanslı sayılır. Tarihsel gerçeklerin manipülasyonu, daha çok siyasî metinlerle, basınla, ders kitaplarıyla sınırlı kaldı. Bunların da büyük bir ikna ve yanıltma gücü vardı ve vardır, kuşkusuz. Ancak görsel kanıt ve tanıklıkların etkisiyle karşılaştırılamaz. İngilizcede, ilk 1911-1913 yıllarında zuhur ettiği söylenen bir deyiş vardır, “bir resim bin kelimeye bedeldir” diye (a picture is worth a thousand words). Zamanın gazetecilerinin, bir gazetecilik ilkesi olarak ortaya attığı anlatılır. Gerçekten de özellikle fotoğraflar zihnimizde kuvvetle yer eder; belirli bir tartışılmazlık ve inkâr edilmezlik izlenimi uyandırır.
Peki, ya fotoğraflarla dahi sistematik olarak oynanırsa? İktidar katındaki her kavga, her yeni bölünme, liderin etrafındaki her değişme ve ayrışma, görsel kayıtların da habire değiştirilmesine; gerçeğin ta kendisi gibi düşünmeye alıştığımız fotoğraflardan bazı kişilerin çıkmasına, bazılarının ise yer değiştirmesine yansırsa? Reel politikadaki tasfiye hareketlerine, arşiv ve albümlerdeki tasfiyeler eşlik ederse? Elbette her rejim altından kalkamaz böyle bir sahtekârlığın. İktidarın çok kapalı, çok monolitik olmasını; basın yayın üzerinde son derece katı, sızıntısız bir tekel uygulanabilmesini gerektirir. Cumhuriyet tarihinde, Tek Parti döneminde bile söz konusu değildir, böyle bir teknolojik tekel ve böyle bir su geçirmezlik. Ama Stalin döneminin Sovyetler Birliği’nde mevcuttur ve sonuçları, sosyalizm tarihin en acı, zira en yalancı, en ikiyüzlü, en zavallı ve grotesk sayfaları arasında yer almayı hak eder.
Tepedeki başlık resmine iyi bakın lütfen. Tarih 7 Kasım 1919... mu dersiniz? Üstte, ortada görülen Lenin’in iki yanında bazı boşluklar var mı sizce? Voldemort’tan çok daha zalim yöntemlerle hayattan ve fotoğraftan silinmiş bazı hayaletler, yerlerine geri dönmeye çalışıyor olabilir mi? Bu soruların cevabı, bizi, şu “resim” olayı ile “dar çizgicilik” olayının kesişme noktasına; dar çizgici sektarizmin geçmişi ve bugünü değiştirme çabasının nerelere varabileceğine getirir.
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları






















































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024