Halil BERKTAY
[17 Kasım 2018] İngilizcede bir atasözü vardır, the road to hell is paved with good intentions (cehenneme giden yol iyi niyetlerle döşelidir) diye. İnternette baktım; The American Heritage Dictionary of Idioms (1997), kökünü 12. yüzyıla, Clairvaux’lu Aziz Bernard’ın L'enfer est plein de bonnes volontés ou désirs (Cehennem iyi niyet ve özlemlerle dolup taşar) cümlesine dayandırıyor. Fakat galiba çok daha gerilerde, bir de Latincenin en büyük şairi Vergilius’un (Virjil; İÖ 70 – İÖ 19) ünlü Aeneid destanındaki facilis descensus Averno (Cehenneme inmek kolaydır) dizesi yatıyor.
(Yukarıda solda, Virjil’in Vatikan’daki bir büstünü görüyorsunuz. Ortada, çok sonraki bir Aziz Berbard tablosu. En sağda ise, yazının sonunda geleceğim Franz Kafka.)
Virjil veya Bernard, biri 2000 diğeri 900 yıl önceden, insanlığın sosyalizm ve komünizm serüvenini izlemiş olamaz kuşkusuz. Ne ki, Marksizmin serencamı da dahil, mazlum ve mağdurların ahlâkının yerini zalimlerin ahlâkının almasının gelmiş geçmiş bütün örneklerine bakarak söylendiği izlenimini uyandırıyor.
Aşkın, metafizik yorumları bırakıp somut tarihe bakalım. 20. yüzyılda aynen yaşandı bu dönüşüm, 1917’den itibaren. Yoksul ve ezilenden yana olmak, ahlâkî bir duruş olmaktan çıktı. Kollektif bir kimlik, derken bağlayıcı bir aidiyet haline geldi. Bir sonraki aşamada, bu bağlayıcı aidiyet “bizim” adımıza ne yapılırsa onaylamaya vardı. Ne yapıldığı değil, kimin kime yaptığı öne çıktı. Eski düzene, hâkim sınıflara, saltanata, monarşiye, aristokrasiye, burjuvaziye, kapitalizme, emperyalizme, toprak ağalarına, CIA’ye, MİT’e, (eski adıyla) Intelligence Service’e vb izafe edilebilse lânetleyeceğimiz, yerin dibine batıracağımız her şey, sosyalizm, Sovyetler Birliği, işçi sınıfının iktidarı, KGB, Stasi veya Securitate söz konusu olduğunda desteklenir, savunulur, mazur gösterilir, kırk çeşit apolojisi yapılır, en azından suskunlukla geçiştirilir oldu.
Bu zıddına dönüşme sürecinde, bir dizi homojenleştirme ve şeyleştirme (reification) önemli rol oynadı. (1) Her türlü eşitsizlik ve haksızlık sınıfsallaştırıldı, “işçi sınıfı” kategorisinde toplandı. (2) Bir diğer eşit işareti, “işçi sınıfı” ile “işçi sınıfı partisi” arasına kondu. (3) Parti içinde iktidar giderek yukarıya ve daha yukarıya aktarıldı; önce genel kongrede, sonra merkez komitesinde, sonra politbüroda, sonra politbüro daimi komitesinde, nihayet başkan, genel sekreter veya birinci sekreterde yoğunlaştı. (4) Böylece sınıfın doğrularının, gerçek çıkarlarının, aslında nerede durması gerektiğinin temsilcisi parti; sınıfın ve partinin doğrularının, gerçek çıkarlarının, asıl nerede durması gerektiğinin temsilcisi de lider oldu.
Rasyonel baktığımızda, bunların hiçbiri doğru çıkarsamalar değildi. Her birinde, fallacy of composition (terkip hatâsı) dediğimiz mantık yanlışı tekrarlanıyordu. Başka bir ifadeyle, diyalektiğin kendi kurallarına da aykırı olarak, “kerte” veya “düzlem”lerin spesifikliği kayboluyor; herhangi bir küme veya grubun tek tek elemanları için geçerli olan bir özelliğin, söz konusu grup veya kümenin tamamı/bütünü/kendisi için de aynen geçerli olacağı kabul ediliyordu. Tek tek bireyler ile sınıf genellemesi arasında, sınıf ile parti genellemesi arasında, parti ile lider genellemesi arasında herhangi bir çelişme olabileceği, kimsenin aklından dahi geçirmemesi gereken fesat fikirler arasında yer alıyordu.
Ama sonunda Leninist ve Stalinist tasavvur kendini kabul ettirdi; (5) zulüm ve sömürüye isyanla başlayan bir ahlâk, işçi sınıfına, işçi sınıfının partisine, işçi sınıfı partisinin önderliğine, işçi sınıfı partisinin önderlik kademesinin tek ve büyük liderine sadakat ve itaat ile; “parti çizgisi”nden zerrece sapmamakla özdeşleşti -- ve bu kıstaslarla ölçülürhale geldi. Bu kadarı bile yeterince vahimdi, ama bir sonraki aşamada daha da kötüsü, (6) iktidarın (devrim veya darbe yoluyla) ele geçirilmesi halinde, işin içine bir de devletin girmesi oldu. Parti bu sefer devletle özdeşleşti; partinin devleti, “işçi sınıfının devleti” diye tanımlandı. Bu da tabii “terkip hatâsı”nın bir başka tezahürüydü, çünkü sınıfı temsil ettiği söylenen partinin, partiyi temsil ettiği söylenen devlete hâkim olması, aslında hiç de sınıf ile partinin özdeşleşmesi anlamına gelmiyordu. İşçi olarak işçilerin başka çıkarları verdi, devlet olarak devletin başka çıkarları. Ama sosyalizm “işçi sınıfının ideolojisi”yken (?), bu ideolojiyi benimsediğini ilân eden, bu anlamda “sosyalist devlet” (?) nasıl olur da işçi sınıfının esas ve temel çıkarlarından başka bir şeyi temsil edebilirdi! Kuşkusuz bu da imkânsızdı ve dolayısıyla partiye bağlılığın üzerine, bir de devlete bağlılık ve itaaat oturdu.
Bu çerçevede (7) partinin ve devletin tarih ile ilişkisinde de bir sıçrama meydana geldi. Marksizm her zaman tarihin akışına bir yön biçmiş; ekonominin ve toplumun “bilimsel gelişme yasaları” gereği insanlığın geleceğinde sosyalizmin yattığını evrensel ve kaçınılmaz bir zorunluluk olarak tarif ve ilân etmişti. Dolayısıyla parti, (bu yazı dizisinin en başında Marksizmin Dionysosçu boyutu diye tarif ettiğim) ilk çağrısının ahlâki gücünü, işçilerin ve diğer çalışanların reel, güncel ezilmişliği ve yoksulluğundan, ama öte yandan nihaî zafere olan inancını ve taraftarlarına böyle bir zafer vaat edebilme kapasitesini (Marksizmin Apolloncu boyutunun ürettiği) tarih teorisinden alıyordu. -- Geçmişteki çeşitli yazılarımda da izah ettiğim gibi, işin bu ikinci boyutu tipik bir 19. yüzyıl ürünüydü; 1800’lü yılların genel bilimperestliğinin Marksizme yansımasıydı. Zaten bütün yeni sosyal bilimler (ekonomi, siyaset, sosyoloji vb) doğa bilimlerine hayranlığın gölgesinde şekillenirken, aynı ortam ve iyimserlik dalgası Marksizmi (deyim yerindeyse) “tek ve birleşik bir sosyal bilim” ya da hattâ “sosyal bilimlerin sosyal bilimi” olma iddiasına götürmekteydi. Başka bir açıdan bakarsak, Darwin’in doğada evrim teorisini geliştirdiği sıralarda, Marx da toplum ve tarih için genel bir evrim teorisi formüle etmeye çalışıyordu.
Gene de sosyalizm muhalefette kaldığı sürece bu iddia çok büyüyemez, nihaî zafer inancı kesinlik kazanamazdı. Lâkin 1917 ve ardından İç Savaş, herşeyi değiştirdi bu açıdan. Bolşeviklerin iktidara tutunması ve Sovyetler Birliği’nin kurulması, “bak işte, Marksizmin öngörüsü gerçekleşti” şeklinde yorumlandı. Kuşkusuz yanlıştı; Ekim Devrimi hemen hiçbir açıdan, proletaryanın beklenen sosyalist devrimi değildi ve bu devrimin kaçınılmazlığını ispatlamıyordu. Bütün gösterdiği, Marksist teoriyi bir inanç olarak kuşanmış ve Leninist tarzda örgütlenmiş, küçük ve gizli bir “öncü” çekirdeğinin, o günün koşullarında, elverişli bir kriz (hemen tamamen Dünya Savaşı yüzünden) doğduğunda, bu fırsatı yakalayıp silâhlı bir ayaklanmayla iktidarı ele geçirebileceğiydi. Başka bir deyişle, (yanlış da olsalar) fikirlerin ve inancın gücüne işaret ediyordu.
Ama işte bu inanç gücüdür ki, 1917 Ekim’le büyüdü, daha beter doktrinleşti, kurumlaştı ve bir sonraki aşamaya kuvvetle yansıdı. Herşeyden önce Komünist Enternasyonal bu inançla, hattâ bu inancın alabildiğine yakınsaklaşmasıyla: Dünya Devriminin artık eli kulağında sayılması temelinde kuruldu. Ve “tarihsel zorunluluk” özellikle 1920’ler ve 30’ların Marksizminin âdetâ harcı ve köşetaşı haline geldi. Komintern bu uğurda tarihin belki en büyük bölücülüğünü gerçekleştirdi; kapıya dayanmış bulunan Dünya Devrimine, Bolşevik Partisi örneğine uygun tek bir “Dünya Partisi” gerekli diye, mevcut Sosyalist Enternasyonal partilerini parçaladı ve onların içinden çıkardığı yeni komünist partileri kendi yörüngesine çekti. Bir bakıma, kendi vampir ısırığıyla onları da zehirledi. Hepsine “tarihsel zorunluluk” imanını zerketti. Hepsini, kendilerini tarihin taşıyıcısı; tarihin emirlerini içeren bir tür “vahiy” olayının elçisi, peygamberi, ya da en azından Sovyetlerin halifesi gibi görmeye sevketti. Bu da onları, sadece kendi tabanları (cemaatleri) değil, aynı zamanda bütün Sovyet halkı ve 1945’te sonra diğer “kardeş sosyalist ülke” halkları karşısında ortak bir otorite, uluslararası bir iktidar konumuna çekti. Kendi ülkelerinde tek tek muhalefette de olsalar, “zamanından önce” devletleştirdi ve suç ortağı kıldı.
PCF, PCI, KPD, CPUSA, KKE, TKP ve daha niceleri dahil hiçbiri, ama hiçbiri bu pisliğin dışında kalamadı. Kafka’nın Metamorphosis’inde (ben bu başlığı Türkçe çevirilerine tercih ediyorum), Gregor Samsa bir sabah uyanır ve kendini dev bir böceğe dönüşmüş bulur. İlk bakışta ürkütücü ama halim selim bir böcektir bu; kimseye bir zararı yoktur; nitekim kızkardeşini korkutmamak için kanepelerin altına saklanır ve kendi ailesi tarafından dışlana dışlana ölür.
Sosyalizmin başlangıç ahlâkı için hiç böyle olmadı. Tersine. Komintern de kötü bir tür Gregor Samsa kesildi. Tarihin emrediciliği ve partinin rehberliğinde, ezilenlerin ahlâkının yerini zalimlerin ahlâkının almasını kendi şahsında somutladı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024