Abdurrahman Dilipak
Evet, amenna ve saddakna, “Bir kavme olan düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin”. Arab, Türk, Farisi, Gürcü, Çerkez, İbrani, Ermeni, Rus, Yunan fark etmez. Hakikat şu ki, bizim Peygamber evinde “düşmanlarımız” ve Firavunun sarayında “dostlarımız” olabilir. Bizim dışımızdakiler “Dost ve Düşman”dan ibaret de değil. Hem “Biz” kimiz! Kendi içimize bakalım, hangi kategoride, “Biz” derseniz deyin değişmeyecek. “Müslümanlar Kardeştir” der kitap da, içeride ve dışarıda “Müslümanım” diyen herkes kardeşçe mi davranıyor!?.
Siyasetin sefaletine bakıyorum: Biz gelince şehidler olmayacakmış! Bir ara “Şeriat” diyen herkesi içeri atıyorlardı. Şimdi bizimkilerin kanallarında hâlâ “Şeriata karşı” din tüccarları var! Şimdi neyse “Şeriat karşıtlığı büyük ölçüde azaldı, ama öte yandan nasıl birçok kimse Şeriatın ne olduğu hakkında doğru bir bilgi sahibi değilse, “Şehidlik” konusunda da doğru bilgi sahibi değil. “Kader” hakkında bilgi sahibi olmadıkları gibi. Din cahili bir toplum olduk.
Bakın savaşın olduğu gibi barışın da bir dini, bir ahlakı, bir hukuku var. Ne yazık ki bizim bugün bir savaş ve istihbarat fıkhımız yok! Bizde savaş dua ile istenmez, ama savaş zorunlu olduğunda ise kaçılmaz. Savaşımızdaki temel gaye “def-i mazarrat”tır. Bunun için daha fazla öldürmek, daha fazla yıkmak hedef alınmaz. Hatta bizi öldürmeye gelenlerin bizde dirilmesi hedef alınmalıdır. Esirlere bile kötü davranamayız. Yediğimizden yiyecek, giydiğimizden giyecek. Düşmanın cesedine karşı da saldırıda bulunmayacağız. Açık ve yakın bir tehdit oluşturma hali olmadan haram aylarda savaşa çıkmayacağız. Savaşa çıktıktan sonra düşman teslim olmadan savaşı bitirmeyeceğiz.
Burada Şehadet önemli bir konudur. “Biz gelince şehidler olmayacak” demek, hangi niyetle söylenirse söylensin İslam ahlakıyla bağdaşmaz. Biz biliriz ki, ecelimiz gelmeden ne bir saniye önce, ne de bir saniye sonra ölmeyeceğiz. Azrail randevusuna hiç geç kalmaz ve önce de gelmez. Şehidlik “ölümsüzlükle şereflenmek” demektir. Bu resmi sıfatlı personele siyasi iradenin takdirnamesi değildir. Şehadeti yok sayarsanız, Kurtuluş savaşını da inkar edersiniz. Şehidliğin birçok şekli vardır ve hepsi de erdem içerir. Şehidlikten yoksun bir ölüm, ölüme giden yolda erdemi yok etmektir. Şehidlik yoksa teslimiyet vardır. Şehidlik yoksa, Şeytan da tatile çıkmayacağına göre zulme boyun eğmek demektir.
Müslümanlar yeryüzünde Allah’ın halifesidirler ve yeryüzü onlara mescid kılınmıştır. Müslümanlar bu anlamda en güzel “ölümlü dünyaya veda” şeklinin Şehadet olduğu için yeryüzünde Şehadeti ararlar. Yeryüzünde karşılığını yalnız Allah’tan bekliyor olarak, zulme, sömürüye karşı direnmek için seferber olurlar. Onlar yeryüzünde insanlığın onurudurlar. İslam geleneğinde Şehidlik dua ile istenir ve Şehidlik “bayram günü” olarak kabul edilir. Ölüm bu anlamda “asude bir bahar ülkesi” olur.
Özellikle siyasiler, ne söyledikleri kadar, başkalarının onu nasıl anladığına dikkat etmeliler. Birileri bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Bana göre bildiklerini sananlar da, eğer Vahiy ve Risalet ışığında bir idrake sahip değillerse, bildiklerini sandıkları şey hakkında yanlış bir bilgiye sahip olabilirler. “Kader”, “Rızık” ve “Eceli” bilmeden, “Amentü”yü bilmeden bu işi anlamak mümkün değil. “Amentü”yü bilmeden de iman etmek mümkün değil!
Bizim media, bizim siyasiler, bizim bürokrasi de aynı yanlışa düşüyor bazen; “bu bizim kaderimiz değil”, “Kaderi değiştireceğiz” gibi laflar son derece cahilce! Hayır ya da şer, olup-biten her şey, o ne olursa olsun, Kader’dir. Kader de Allah’ın takdiri’dir. Biz kendimizi değiştirmeden O, bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. “Hüküm Onundur”. Bunu kimse kendi iradesi ile değiştiremez. Çünkü “göklerin hazinesinin anahtarı kimsenin elinde değildir” Kaderi değiştiren irade kendini Allah’a nisbet eder ki, bu bir şirk’tir. Allah bizi “Mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir”. Hem, “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Allah bilir, biz bilmeyiz”.
Bizde bir istihbarat ve savaş fıkhı var. Buna “Havf fıkhı” diyoruz. Ama kimin umurunda! Bir işe “Bismillah” diye başlamak yetmez, eğer yaptığın işi “O’nun adına” “Allah’ın emri, Peygamberin gavline göre” yapacaksın, o konuda Allah ne buyurdu, Peygamber nasıl anlattı ve örnekledi” ona bakman gerek. Yoksa keramet tek başına o kelimeleri tekrarlamakta değil.
Hz. Ali Allah’ın arslanı, ilmin kapısı idi, yenildi! Bunu nasıl açıklayacağız!. 4 Halifeden 3’ü şehid edildi. Ya da Halid b. Velid, namağlub bir komutan, Hz. Ömer onu azletti. Niye? “Zaferi Allah’tan değil, Halid’den bekliyor olacaklardı” çünkü! Bu hangi akıl, nasıl bir iman!
Allah “cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmeyecek”. Biz aklın muktezası olan sorumluluklarımızı yerine getireceğiz. Aklımızı kullanacağız, silahımız da olacak ordumuz da. Ama sadece bunlara sahip olmak da yetmez. Savaşı hem Calud kazanıyordu. Allah, bir zalimi, kendi ipini bırakanların başına musallat eder. “Zalimlere yardım etmeyin ateş size de dokunur” denmiştir. “Haksızlıklar karşısında susanlar da dilsiz Şeytanlardır”. Talud bir ordu hazırladı. İsrailoğulları da tevbe ettiler. Ama Allah’ın onların ordusuna ve silahlarına, güçlü komutanlarına ihtiyacı yoktu. Talud 70.000 kişi ile çıktığı seferde, düşmanın karşısına 300 kişiyle çıktı. Onlar kendi aralarında, Calud’un 100.000 kişilik ordusunda ne yapacaklarını konuşurlarken, zırhı ve silahı olmayan, daha çocuk sayılacak yaştaki Davud, sapan taşı ile Calud’u öldürünce zafer nasib oldu.
Evet kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor. Yeryüzünü bize mescid kılmak istiyor, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak mazlumlara yardım etmek istiyor. Ama o Allah, cahil ve zalimlere yardım etmeyeceğini söylüyor. İstişare ve şûra ile karar vermemiz gerektiğini söylüyor. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumlardan yana olup, zalimlere karşı olmamız gerektiğini söylüyor. Hatta zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Zalimlerden uzaklaşın ve zalimleri yanınızdan uzaklaştırın ki rahmani bereket size ulaşsın. Aksini yaparsanız gazab sizi de bulur.
Şehidliği “akılsızca ve zalimane hevesler uğruna bir ölümle” karıştıran aklı karışıklar Fethin de ne anlama geldiğini bilmezler.
Bizim Firavun sarayında dostlarımız var demiştim. Evet, biz bütün Müslümanlarla MÜTTEHİD olacağız, hangi ırktan olurlarsa olsunlar. Bütün erdemli insanlar ve mazlumlarla MÜTTEFİK olacağız hangi ırktan ve dinden olurlarsa olsunlar. Başkalarının mal, can, namus, akıl-inanç ve nesil emniyetine yönelik tehdit oluşturmayan ve değer üreten herkesle, din ve ırkı ne olursa olsun onlarla nimet ve külfet dengesine dayalı İTİLAF’lar gerçekleştireceğiz. Onun için RUS, YUNAN, ARAB, AMERİKALI, İNGİLİZ, AVRUPALI, ALMAN diye insanları ayırmayız. Ayıramayız. Çünkü doğduğumuz ana -babayı biz seçmedik. Doğduğumuz toprağı biz seçmedik. Doğduğumuz zamanı biz seçmedik, derimizin rengini ve cinsiyetimizi biz seçmedik.
Biz hafızalarımızı yenilememiz gerek. Yeniden düşünelim Ahiyan-ı Rum, Baciyan-i Rum, Gaziyan-ı Rum kimdi! Rum suresi kimden söz eder. Yunanistan ya da Bosna, Suriye kadar Osmanlı değil mi. Biz doğucu ya da batıcı da değiliz.. “Doğu da, batı da Allah’ındır. Biz insanız, hepimiz Ademoğluyuz. Ya dinde kardeş, ya tende bir eşiz. Birbirimiz için dünyayı cehenneme çevirmek hiç de zor değil. Ama herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği, malları, canları, sevdikleri güvende olan, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf, insan haklarına saygılı bir dünya için el birliği yapalım ki, birlikte kazandığımız bir zafer olsun. Biz adalet istiyoruz, barış istiyoruz, özgürlük istiyoruz. Adalet yoksa barış da yok. Adalet ve barış yoksa hiçbir özgürlük güvende değil demektir. Selâm ve dua ile.
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.08.2024
5.08.2024
4.06.2024
27.05.2024
20.05.2024
5.05.2024
29.04.2024
22.04.2024
2.06.2022
7.03.2022