Ahmet ALTAN
Türkiye, ilk kez televizyonda “kontrgerilla” sözcüğünü başbakanlık makamında bulunmuş birinin ağzından, sanırım 1993 yılında Neşe Düzel’le birlikte yaptığımız Kırmızı Koltuk programında duydu.
Programa konuk olan Bülent Ecevit, başbakanlığı sırasında harcama kalemleri arasında “kontgerilla” diye bir madde görüp, bunun ne olduğunu sorduğunda, ona bunun “gizli bir örgüt” olduğunu söylediklerini anlatmıştı.
Sovyet işgaline karşı NATO ülkelerinde “emekli” askerlerle, “vatansever” sivillerin oluşturduğu, Genelkurmay’da adı sık sık değişen bir daireye bağlı olan bu örgütün “işgal halinde” kullanması için ülkenin çeşitli yerlerine “gizli” silah yığınakları yapılmıştı…. Bu “vatanseverler” arasında çiftçiler, berberler, doktorlar, mühendisler, akademisyenler, gazeteciler, kısacası her meslekten insan vardı.
Öğrendiklerine çok şaşıran Ecevit, gittiği bir Doğu ilinde verilen bir akşam yemeğinde bölge komutanı generalle konuşurken, “biliyor musunuz böyle bir örgüt varmış” demiş, general de kendisine, “çok yararlı bir örgüttür sayın başbakan, vatanseverlerden oluşur, mesela şu karşıda gördüğünüz MHP il başkanı da kontrgerillanın üyesidir. Kendisi çok güvenilir bir arkadaştır” diye cevap vermiş.
Önceki yıllarda MHP’lilerin karıştığı silahlı çatışmaları hatırlayan Ecevit, bu bilgi karşısında dehşete düşmüş ama konuyla çok fazla ilgilenemeden görevden ayrılmak zorunda kalmış.
“Sovyet işgali” tehlikesi ortadan kalktıktan sonra NATO ülkelerinin çoğunda bu örgüt lağvedildi.
Ama bazı ülkeler bu örgütleri “iç işlerinde” kullanmak için eskisi gibi sürdürdüler.
İtalya’da “Gladio” adını alan bu örgüt bir hükümet darbesi yapmaya hazırlanırken yakalanıp temizlendi, yöneticileri yargılandı.
Türkiye’de ise aynı örgüt hep “canlı” kaldı.
“Derin devlet” dediğimiz ve “yasadışı” bir iktidarı sürdüren gücün operasyonel aracı olarak kullanıldı.
PKK ile savaş başladığında, bu yapıya “JİTEM”, bazı polisler ve mafya da katıldı.
Binlerce insanı öldürdüler.
Devlet gücünü kullanarak uyuşturucu ticaretine, haraç işlerine giriştiler.
O kadar güçlendiler ki bir ara “derin” devlet, “görünen” devleti ele geçirme noktasına kadar geldi.
1996’da Susurluk olayı bu yapının ortaya çıkmasını sağladı.
Bir anda toplum, kendi ülkesinde kendisinden habersiz ne skandalların, faciaların, suçların yaşandığını gördü.
Büyük bir tepki doğdu, “aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri başladı.
Bir Meclis komisyonu, hâlâ okunduğunda insanı ürperten “Susurluk raporu’’nu hazırladı.
Ama bir süre sonra bu araştırmalar yolundan saptırıldı.
İşin sonuna kadar gidilemedi.
Devlet, “derin devletin” gereğinden fazla büyüyen uçlarını kesti ve işin üstünü örttü.
Kontrgerilla, ülkenin Batı bölgelerinin aldırmazlığından da yaralanarak Güneydoğu’da cinayetlerine devam etti.
Örgüt sadece Kürtlere karşı kullanıldığından pek kimsenin sesi de çıkmadı.
Çok az insan bu yaşananların üstüne gitti ama medya genellikle sessiz kaldı.
2002’de AKP’nin iktidara gelmesinden ve iktidardan gitmeyeceğinin de anlaşılmasından sonra bu “örgüt” 2006’dan itibaren siyaseti karıştıracak eylemlerle yeniden ortaya çıktı.

5 Şubat 2006’da Rahip Santoro öldürüldü… Katil, çok gençti… Yakalandı… Mesele kapatıldı.
17 Mayıs 2006’da Danıştay baskını gerçekleşti… Bir yargıç öldürüldü… Cinayeti işleyen Alpaslan Aslan olay yerinde yakalandı.
Veli Küçük’ün yakın adamı olan “emekli” subay Muzaffer Tekin’le ilişkisi olduğu saptandı… Tekin de yakalandı… Ancak daha sonra serbest bırakıldı.
19 Ocak 2007’de Hrant Dink öldürüldü.
Cinayetin işleneceğinden devletin bütün birimlerinin, istihbaratın emniyetin, jandarmanın, polis muhbirlerinin, “vatansever” gençlerin haberdar olmasına rağmen kimse cinayetin önünü kesmedi.
Dink’in nasıl bir organizasyonla öldürüldüğü hâlâ net bir biçimde belirlenmedi.
18 Nisan 2007’de Malatya’da Zirve katliamı gerçekleştirildi. Hıristiyanlar gırtlakları kesilerek öldürüldü. Gene birkaç genç yakalandı ve işin üstü kapatıldı.
12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduya ihbar üzerine yapılan baskında 27 el bombasının ele geçirilmesiyle “Ergenekon soruşturması” denilen süreç başladı.
Bombaları gecekonduya koyan kişiyle gene “emekli” yüzbaşı Tekin’in ilişkisi belirlendi.
Arka arkaya işlenen suikastlerin kendisini hedef aldığını anlayan AKP hükümeti, soruşturmanın arkasında durdu.
Büyük operasyonlar yapıldı.
Operasyon dalga dalga yukarıya doğru tırmanmaya başladı.
Ergenekon operasyonlarının başlamasıyla birlikte ülkedeki “suikastler” ve “faili meçhuller” bıçakla kesilmiş gibi durdu.
Taraf Gazetesi olarak biz, yayın hayatına başladıktan sonra, yeni adı “Ergenekon” olan kontrgerillaya karşı sürdürülen operasyonları destekledik ve en tepeye kadar ulaşılmasını, işlenen cinayetlerin asıl sorumluların ortaya çıkarılmasını istedik.
Ne yazık ki aynen Susurluk olayında olduğu gibi Ergenekon soruşturması da bir yerden sonra “yukarıya” doğru gitmekten vazgeçti… En tepeye gene ulaşılamadı.
AKP’nin demokrasiden vazgeçmesinden sonra Ergenekon sanıklarının hepsi bırakıldı.
Son zamanlarda ise mafyanın bir bölümünün de içinde bulunduğu “yeni” bir Ergenekon yapılanmasının ilk tehlikeli işaretleri ortaya çıkmaya başladı.
Yeniden “silah” ve “suikast” siyasetin içinde kendini gösterdi.
Tahir Elçi bir “faili meçhule” kurban gitti.
Can Dündar adliyenin önünde silahlı saldırıya uğradı… Eşi Dilek Dündar ve CHP milletvekili Muharrem Erkek cesurca saldırganın üstüne atılmasa vurulacaktı.
Devletin içinden destek bulan bu cinayet örgütünün yeniden başını kaldırdığı dönemde, Aydın Doğan’la Ahmet Hakan, Hürriyet gazetesinde ve CNN’de “aslında böyle bir örgütün olmadığı” propagandasına hız verdiler.
Laikliğin kaldırılması, hilafetin getirilmesi, padişahlığın ihya edilmesi, Güneydoğu’daki kanlı savaş gibi konuları tartışacağımız sırada birdenbire ardı ardına “Ergenekon” programları ve yazılarıyla karşılaştık…
Daha önce ulusalcı medyanın yaptığını, bu kez Ahmet Hakan daha da şirretleşerek ve Doğan medyasının kanallarını kullanarak yapıyordu.
Ne tuhaftır ki Tahir Elçi’yi hedef haline getiren karanlık yolun kapısını da aynı Ahmet Hakan’ın sorduğu zehirli soru açmıştı.
Aydın Doğan’la Ahmet Hakan’ın korumaya çalıştığı örgütün nasıl bir şey olduğunu bir kez daha anlatarak başlıyorum bu diziye çünkü Türkiye’nin nerelerden geçmiş olduğunu ve “derin devletin” neler yapmış olduğunu, neyle karşı karşıya olduğumuzu unutmuş olabileceğinizi düşünüyorum.
İkincisi de “yeni Ergenekon”la birlikte aynı tehlikeleri bir daha yaşamanın eşiğinde olduğumuzu size hatırlatmak istiyorum.
O örgüt olduğu yerde duruyor ve yeniden hareketlendiği görülüyor.
Hürriyet Gazetesi’ni okurken ve CNNTürk yayınlarını izlerken dikkatli olun, sizi inandırmayı ve sizin boğazınızı kesecek bıçağı size biletmeyi amaçlıyorlar.
Yarından itibaren, bu amaca ulaşabilmek için nasıl yalanlar söylediklerini, nasıl sahtekârlıklar yaptıklarını, olayları nasıl çarpıttıklarını size belgeleriyle anlatacağım.
Ahmet Hakan’ın nasıl fütursuzca yalan söylediğini göreceksiniz.
Ahmet Hakan, güç karşısında eğilen, zayıf karakterli bir adam… Önemli biri değil… Unutmayın, paslı çiviler de önemli değildir ama tetanos mikrobu taşırlar… Onun için dikkatli olmak, gördüğünüzde kaldırıp bir kenara atmak gerekir.
Bu tür önemsiz “algı operatörleri” su sinekleri gibi bir süre ortada görünür, görevlerini yapar sonra kaybolurlar… Adamlar kaybolur ama algı operasyonu yapmak için derin devletin hep hazır tuttuğu medyadaki “kadro” hiç kaybolmaz… Biri gelir, biri gider ama daima bu algı operasyonlarını yapacak birileri bulunur… O kadro doldurulur.
Ahmet Hakan’ın nasıl bir “algı operatörü” olduğunu, onun “örnekleriyle” size göstereceğim ama asıl amacın bu tür adamları hep medyada tutan “operasyon kadrolarını” ortadan kaldırmak olduğunu da hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları



















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018