Akın ÖZÇER
Fransa’nın Güneş Kralı Büyük Louis’nin [XIV. Louis] tarihe geçen ünlü “L’Etat c’est moi” [Devlet Benim]sözünden bu yana devlet denen siyasi aygıtın ne olduğunu geçen yılki bir yazımda (Devlet ve bürokratik elitler) ele almıştım. Fransa’da “Ancien Régime” olarak adlandırılan mutlakıyet döneminde bile kendini Fransızcada hep büyük harfle başlayan “devlet” ile özdeşleştiren kralların kararlarına “devlet adına” itiraz edebilen asker, sivil bürokratlardan oluşan bir elit sınıfı (mandarinat) bulunduğuna işaret etmiştim. Varlığını devlete borçlu olan bu sınıfın kendini devletin asıl sahibi hissettiğini, bunun sadece monarşilerde değil, adı ne olursa olsun, karşı çıkılması yasak tek bir ideolojiye dayanan otoriter rejimlerde de böyle olduğunu vurgulamıştım.
Avusturyalı tarihçi filozof Ludwig von Mises, Eski Düzen’de “devlet benim” diyen IV. Louis’nin kararlarına pekâlâ karşı çıkılabilirken, kendini devletin mütevazı bir hizmetkârı olarak takdim eden bürokratın kafasındaki kutsal devlete isyanın sözkonusu bile olmadığının altını çiziyor. Bunun kötü örnekleri Eski Kıta’da iki savaş arası dönemde serpilen ve Avrupa’yı felâkete götüren otoriter rejimlerde görülüyor. Bürokratik elitlerin siyaset üzerindeki olumsuz etkisi ancak 50’lerde başlayan demokratikleşme ve bütünleşmenin gelişimine koşut olarak kırılabiliyor.
Cumhuriyet elitleri
Türkiye’ye bakıldığında, Kurtuluş Savaşı’nı yapan ve Cumhuriyet’i kuran bürokratik elitlerin yeni rejimin egemen siyasi sınıfına dönüştüğü ve bu düzenin gerçekleştirdiği reformlarla birlikte kalıcılığı için o dönemin eğilimine uygun otoriter bir yaklaşım benimsediği görülüyor. CHP’nin tek siyasi parti olarak devlet yönetiminde olduğu bu dönemi bir tarafa bırakıyorum. Çünkü siyasetçisi ile bürokratik elitlerinin görüşleri arasında fark olmayan bir dönemde atanmışların seçilmişlere müdahalesinden söz etmek mümkün değil.
Asıl sorun çok partili siyasete geçiş ve Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle başlıyor. Dünyada demokrasinin gelişmeye başladığı, Türkiye’nin de Avrupa Konseyi’ne kurucu üye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olduğu bu dönemde Cumhuriyet ile demokrasinin ilkelerinin nasıl bağdaştırılacağı önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Cumhuriyet elitleri istiyor ki seçilen kim olursa olsun ana hatlarıyla kendi görüşlerine uygun politikalar izlensin.
Son 52 yıl içinde ikisi doğrudan darbe olmak üzere askerin önderliğinde siyasete modern, post-modern ve elektronik müdahaleleri yaşamış olan Türkiye, bürokratik elitlerin siyasi ağırlığı bakımından incelenmeye değer ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye’de hâlâ evrensel demokrasiye Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ilkeleri bağlamında karşı çıkan bürokratik elitler ve onların görüşleri doğrultusunda siyaset yapan partiler var.
Demokrasiye öncelik
Bugün “devlet”, bürokratik elit ya da “oligarşi” denince 20’li, 30’lı yılların artık çağdaşlığını yitirmiş görüşlerini savunan kesim geliyor akla. Oysa devletin içinde Cumhuriyet değerleriyle yetişmiş ve Türkiye’nin üye olduğu kuruluşların demokratik ilkelerini benimsemiş bir damar da var. Devletin demokratik reform yapmasına önayak olan, Helsinki Zirvesi’yle birlikte reform envanteri hazırlayarak ön plana çıkan bu kesim eski elitlerin hedefi oldu son on yıl içinde.
XXI. yüzyılda Türkiye’nin demokratik bir hukuk devletine dönüşmesi ne kadar önemliyse, yeni bir darbe yapmak da insan aklının alamayacağı kadar büyük bir çılgınlıktı. Ama işte eski elitlerin içinde bulunduğu bugün Ergenekon sürecinde yargılananlar ülkeyi seksen doksan yıl öncesinin değerlerine döndürmek gibi imkânsız bir hayalin peşinden koşmuşlar anlaşılan.
Bugün onları sütten çıkmış ak kaşıklarmış gibi savunanlar, yeni anayasada eskisinin ideolojik nitelikli ilk üç maddesini koruyanlar ve çözüm sürecine kategorik olarak karşı çıkanlar şirazeyi kaçırmış durumda. Tesadüf o ki bunların hepsini geriye getirilmesi mümkün olmayan eski devleti savunanlar yapıyor. Acı ama gerçek.
Yazarlar
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.09.2025
8.09.2025
3.09.2025
29.08.2025
18.08.2025
1.08.2025
1.08.2025
1.08.2025
26.06.2025
6.05.2023