Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
NE ÇEKTİN BE ÖĞRETMENİM!
2490

 Eğitim sisteminin var oluş sebebi öğrenci ise stratejik unsuru öğretmendir. Öğretmenin kendini ve geleceğini güvende hissetmediği, baskı altında tutulduğu, uygun çalışma koşullarına sahip olmadığı yerde öğretmeni iyi yetiştiremezsiniz. Bu koşullarda eğitim sisteminin amaca uygun, doğru işletilmesi de mümkün değildir.

Bu ülkede öğrencisinin iyi yetişmesine kaynak, destek olmak isteyen öğretmen savaşını sadece cehalete karşı vermedi. Öğretmen siyasi iktidarla da hep cebelleşti durdu. Siyasi iktidarlar geleceklerini güvence altına almak için toplumu şekillendirmek istedikleri yerde, eğitime hep araç gözü ile baktılar. Öğretmenin lider olmasını istemediler, onları memurları haline getirmeye çalıştılar.

Öğretmenlik hep zor, zahmetli bir iş ola geldi bu ülkede. İktidara, güç ve baskı odaklarına sırtını dayamayı reddeden, bilimi rehber edinen, vicdanının sesine kulak veren öğretmen bu topraklarda hep çile çekti. Selim Sabit Efendi’ye (1888), İsmail Hakkı Baltacıoğlu’na (1933) layık görüleni hatırlayın. Biri sansürcü olmadığı için memurluktan, diğeri boyun eğmediği için rektörlükten, üniversiteden atıldı. 1976-78 yıllarında saldırıya uğrayan, öldürülen yüzlerce öğretmeni hatırlayın; 1980’darbesi ardından okulları ile ilişkisi kesilen 1402’likleri. Bu gün göreve atanamadığı için babasının eline bakmak zorunda kalan yüz binlerce eğitim fakültesi çıkışlı diplomalı genci gözünüzün önüne getirin.

Öğretmen sayımız çok mu fazla? Yükseköğretim hariç eğitim sisteminde 923.000 öğretmen görev yapıyor (özel okullar dâhil). Avrupa Birliği ülkelerinde öğretmenlerin nüfusa oranı %2,1, bizde ise %1,2’yi geçmiyor. Avrupa nüfusuna düşen oranda öğretmen istihdam etmeye kalksak, demek ki dışarıda elinde öğretmenlik diploması ile bekleyen genç kalmayacak.

Peki, öğretmenin yükü bu ülkede çok mu fazla? Avrupa’da, gelişmiş OECD ülkelerinde ortalama öğretmen maaşları 2 bin ile 3 bin dolar arasında. Bizde ise memurlukta 1’in 4’üne gelmiş en kıdemli öğretmen bile bin dolar alamıyor. 1923 yılında bir öğretmen maaşı ile 15-20 Cumhuriyet altını alabilirmiş. Bu gün en düşük maaş alan ancak 2.6, en yüksek maaş alan öğretmen ise 3.6 Cumhuriyet altını alabiliyor. Öğretmene verdiğimiz maaş bakımından 20 Avrupa ülkesi içinde Estonya ile Macaristan’ın önünde 18. sıradayız. Bununla övünmeli miyiz?

Peki öğretmeni iyi yetiştirebiliyor muyuz? 2015’de yapılan KPSS ile Öğretmenlik Alan Bilgisi sınavı (ÖABT) bu konuda somut sonuçlar ortaya koyuyor.Öğretmen adaylarına ÖABT’de 16 branştan 50’şer soru soruluyor.  Sadece Türkçe, Sosyal Bilgiler, Türk Dili ve Edebiyatı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile Rehber Öğretmen ve Sınıf Öğretmenliği alanlarında, altı branşta adaylar kendilerine sorulan 50 soruya 25’in üzerinde doğru cevap verdiler. Geriye kalan 10 branşta adaylar 50 sorudan 25’ini bile yapamadı. Sınavı geçmek için soruların yarısını doğru yapma şartı getirilmiş olsaydı, yüzde 62’si sınavı geçemeyecekti. KPSS’de de benzer durum var. Sınava giren adaylar 60 Genel Yetenek sorusuna 22,86; 60 Genel Kültür sorusuna 21,56 net doğru yanıt verdiler. Eğitim Bilimlerinde başarıları yüzde 48.68 (80 soruda 38,94 net). Üstelik sorulan soruların 12’si de yanlış olduğu için sonradan iptal edildi.

Anlayacağınız yeni mezun öğretmen adaylarımız bilgileri taze olduğu halde Matematik, Fen Bilgisi, Fizik, Kimya gibi pozitif bilim alanlarında resmen çuvalladılar. Aynı soruları 5-10-15 yıllık öğretmenlere sorsak kim bilir ne sonuç alacağız. MEB yetkilileri, öğretmen yetiştirme programını düzenleyen YÖK yöneticileri, eğitim fakültelerinde, KPSS kurslarında bu adayları yetiştiren hocalar; öğrencilerin, velilerin yüzüne bakacak yüzünüz var mı?

Böylece YGS 2015’e giren lise mezunu öğrencilerin neden 160 sorudan ancak 35’ini doğru yapabildiklerini, 100 üzerinden ancak 22 alabildiklerini; en düşük doğru cevapların neden matematik, fen testlerinde görüldüğünü de anlamış oluyoruz. Peki, bu durumdan öğretmen, öğrenci ya da onları yetiştiren hocalar mı sorumlu?

MEB 2014 Mayıs ayında ortaöğretimdeki çeşitliliği azaltmak gerekçesi ile Genel Liseleri Anadolu Lisesi haline getirdi. Bu kararı aldıktan 10 ay sonra 2015 Martında dershane yasasına eklediği bir madde ile bu sefer Anadolu liseleri içinden en yüksek başarı puanına sahip 170 okulu “Proje okulu” haline getirdi. Anadolu Liselerinin öğretmenleri, yöneticileri özel sınavlarla seçiliyordu. MEB Proje okul haline getirdiği okullar yönetmelik dışına çıkınca, bu okulların bütün yöneticilerini, öğretmenlerini görevden almaya başladı. Yerlerine ise sadece bakan onayı ile yeni yöneticiler, öğretmenler atamaya başladı.

Şimdi sormak lazım yapılan bu öğretmen ve öğrenci kıyımı ile Türkiye’nin en itibarlı, en fazla tercih edilen bu okullarında eski başarıları tutturmak mümkün olacak mı? Sınavla seçtiğiniz en iyilerin yerine bakan onayı ile daha iyilerini mi atayacaksınız? Madem bir kısmını sonradan proje okul haline getirecektiniz, eski Fen Lisesi, Anadolu Lisesi geleneğini neden ortadan kaldırdınız? Bütün derdiniz kaliteli okulların kültürlerini yok etmek, içini boşaltmak, İmam Hatipleştirmek miydi? Bu görevlere bunun için mi getirildiniz, rolünüz ne, ne yapmaya çalışıyorsunuz? Eğitim sisteminde son yıllarda yaşananlara eğitimciler olarak inanın aklımız almıyor.

1998’den bu yana öğretmen yetiştirme programlarını iyileştirmeye çalışıyoruz. 2005-2006 program değişikliklerinden sonra Eğitim Fakültelerinin Öğretmen Yetiştirme Lisans programlarını YÖK, 2007’de yeniden düzenledi. 2011’de M.E.B Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi hazırladı, önüne hedefler koydu. Bugünlerde TÜBİTAK “Öğretmen Niteliğinin Geliştirilmesi Yoluyla Eğitim Kalitesinin İyileştirilmesi” için araştırmacılara çağrıda bulunuyor. Peki, bu kadar çalışma var da sonuç neden böyle? Yaşanan deformasyonu nasıl açıklayacaksınız?

Öğretmeni üç kuruş maaşa talim ettirecek, rotasyonu, norm kadro uygulamalarını öğretmenin burnunu sürtmek için kullanacaksınız; kadrolaşmayı, eğitime ideolojik müdahalede bulunmayı alışkanlık haline getireceksiniz; sonra öğretmenden iyi yetişmesini, görevini hakkıyla yerine getirmesini isteyeceksiniz.  Öğretmenlerin, eğitim yöneticilerinin yaşadıkları moral bozukluğunda, eğitim kalitesinin, kaliteli eğitime ulaşmanın bu ölçüde zorlaşmasında iktidarın hiç mi vebali yok? Din dersi ve Sosyal Bilgiler öğretmenleriyle mi teknolojik gelişmeye ayak uyduracak, kalkınacak bu ülke?

Bu alanda söylenecek çok söz var, bu gün şu kadarını söylemekle yetinelim.

Eğitim sistemini yöneten irade olarak öğretmenin yetişmesi, kendini geliştirmesi, verimli olması için uygun ve yeterli değilsiniz. Ne felsefeniz, örgütlenme ve yönetme anlayışınız, ne yöntemleriniz, ne de kadrolarınız buna uygun. Öğretmenin içinde yaşadığı koşulları iyileştirmeden, eğitime ideolojik müdahaleye son vermeden, sistemi demokratikleştirmeden, eğitimde öğretmenden ve okuldan yola çıkmadan, öğretmene hak ettiği saygıyı göstermeden ne yapsanız nafile, bu alanda hiçbir sorunu çözemezsiniz. Eğitim sisteminde karışıklık giderek daha da artar, o kadar.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar