Ekrem DUMANLI
Bir ülkenin Başbakan’ı “Cadı avı yapacağız” der de, şakşakçılar boş durur mu hiç? Etrafı çapsız muhbirler, işgüzar tetikçiler işgal etmez mi? Üstelik bunların bir kısmı, kendilerine “gazeteci” diyebilir, “politikacı” kartvizitiyle toplum içinde arz-ı endam edebilirler...
Böyle zamanlarda kimin kimi ispiyonlayacağı, kimin hangi ihbarla rakip gördüğü kişilerin ayağını kaydıracağı bilinmez. Bilinen tek şey vardır: Güç karşısında kayıtsız-şartsız itaat ve tabasbus edenler, göze girmek ve takdir kazanabilmek için önüne geleni “cadı” ilan eder ve güya ‘avcılık’ yapar. Sonuç? Aslında akıbet pek de meçhul sayılmaz; zira tarihte ‘cadı avı’nın finali hap aynı: En uzaktan başlayan mesnetsiz iddialar, en yakın daireye kadar gelir ve delirme hali toplum vicdanını derinden yaralar...
Hükümete militanca destek veren operasyonel bir internet sitesi hafta içinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı hedef aldı. Başkan’a tehditler savruldu. Şaşırdınız değil mi? “Kadir Abi’ye de yapılmaz ki bu!” dediğinizi duyar gibiyim. Aslında şaşılacak bir şey yok. Bütün cadı avlarının hazin akıbeti aynıdır; en sadık insanların bile ‘cadı’ ilan edilmesi. Bizdeki av henüz son aşamaya gelmedi; ama daha şimdiden zulmün bin çeşidine maruz kalmış yüzlerce insan var. Malum site, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na çemkiriyor ve diyor ki: “Damadı mı? Davası mı?” İddialarına göre damadı Fethullah Gülen Hocaefendi’ye ve Hizmet Hareketi’ne yakınmış. Velev ki yakın diyelim, biri çıkıp demeyecek mi, “Sen kim oluyorsun ki Başkan’ı ‘damadı’ ile ‘davası’ arasında tercih yapmaya zorluyorsun?” Mütemadiyen şantaj ve tehdit sınırlarında dolaşan malum sitenin sahibi kim? Eski bir OdaTV çalışanı. Şimdilerde AK Parti safında yer alıyor; üstelik Başbakan’ın damadı ile irtibatı olduğu söylenen bir gazete üzerinden. Yani damat himayesinde damat kellesi isteniyor. İyi de bugün damat bahanesi ile kelle isteyenler yarın evlat vesilesiyle insanları yaftalamayacak mı?
“Cadı avı yapacağız” diye meydanlarda bangır bangır bağırılan bir ülkede, kendini avcı, başkasını av sanan bir sürü hokkabaz türer. Topbaş bu cinnetin ne ilk mağdurudur ne de son. Kısa bir tarama yapın; göreceksiniz ki şu birkaç ay içinde nicelerine “paralelci” suçlaması yapılmış, olmadık isnatlarla insanlar karalanmış, işlerinden güçlerinden edilmiş. Hatta bazen meczup bir iktidar gazete(ci)sinin ‘cemaatçi’ ilan ettiği kişiye başka bir tetikçi evrak-ı perişan sahip çıktı. Ölçü ne? İhbar, fişleme, yalan dolan...
Kendini avcı sanan nâdân, ne dost tanır ne düşman. O yüzden en deneyimli bürokratlar, hatta bakanlar bile zan altında tutuldu. Bazen partinin en önde gidenleri ile ilgili iddialar dile getirildi. Bu cinnetin iki zararı var: Bir, suçu günahı olmayan kişilere zulmediliyor, onların emeğiyle ekmeğiyle oynanıyor. İkincisi, hiçbir insanî değeri ciddiye almayan bu hoyrat suçlamalar yüzünden birileri “ben değilim” demek için bir sürü saçmalıklar yapmak gerektiğini düşünüyor. Bürokraside ve siyasette böyle bir cambazlığın yolu açıldı ve mürailik her alana sirayet etti. Bir makama gelebilmek için cemaat aleyhine beyanda bulunmak adeta moda oldu. Tabii bir de dünya-ahiret dengesi uçup gidince insanlarda ne insaf kaldı ne vicdan…
Yine de şaşırmamak lazım; zira dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir lider halkın bir bölümü için “cadı avı yapacağız” diyemez. Böyle bir laf pervasızca sarf ediliyorsa ya bu “av” ile ilgili tarihî/siyasî gerçek bilinmiyor; ya da anayasa ve yasalar askıya alındığı için zaten adalet zulüm tacını çoktan kuşanmış. Tarihî açıdan kısa bir hatırlatmada fayda var. Hiç olmazsa o uzun ve vahşi tarihin en çarpıcı bölümünü dile getirmek gerekiyor: Boston’a yakın mesafede bulunan ve her sene Cadılar Bayramı (Halloween) nedeniyle binlerce insanın ziyaretine sebep olan Salem kasabası, cadı avının nasıl korkunç bir cinayetlere sebep olduğunu gözler önüne serer.
Kasabayı önce dedikodular ve efsunlu hikâyeler esir alır. Gizliden gizliye cadılık yapanların var olduğu, bu kimselerin büyü yaptığı söylenir. Akıl dışı iddiaların içine histerik haller gösteren iki çocuk (Betty ve Abigal) karışınca Ortaçağ’ın küflenmiş bütün dedikoduları Salem sokaklarına saçılıverir. Kasabadaki cadılar yüzünden şeytanın insanları esir aldığı fikri yayılır. Bu iddianın dayandığı çocuklardan biri 9, diğeri 11 yaşındadır. Ortaya çıkan cinnet hali iki seçenek bırakmıştır topluma: Ya bu çocuklar cadıydı; ya da onların işaret ettiği kişiler. Çocukların beyanı üzerine ilk tutuklamalar başlar. Önce aklî dengesi yerinde olmayan yaşlı bir kadın gözaltına alınır; toplum aradığı kurbanı bulmanın sevincini yaşar. Ne var ki ‘şeytan arayanlar’ı şeytan esir almıştır çoktan ve toplum coşkun söylemler yüzünden çok sayıda gizli cadı olduğuna ikna edilmiştir.
Çocuklar kriz nöbetine giriyor, çığlıklar atıyor ve yeni isimler telaffuz ediyordur. Av yayılmış, Salem kasabasını aşmıştır. Diğer kasabalardan getirilen kişilerin cadı olup olmadığını anlamak imkânsızdır; ancak ona da bir çare bulunur: Çocuklar zanlılara dokunup hisseder ve o kanaat sonucu insanlar hapse atılır. Her ihbar değerlendirilir, yakıştırmalar delil sayılır. İş öyle çığırından çıkmıştır ki yoksul bir kadın olan Sarah Good’un 4 yaşındaki kızı bile annesi hakkında şahitliğe zorlanır. O yalancı şahitlik sadece Good’un idam edilmesi ile son bulmaz; 4 yaşındaki çocuk da cadı avından nasibini alır. Cinnet sınır tanımaz, herkesi potansiyel suçlu görür: Din adamları, tüccarlar, sıradan insanlar…
1692’nin sonlarına yaklaşırken kasabalardaki hapishaneler cadılara yetmiyordu. Av bir hâkime, eski bir valinin oğluna kadar uzanıyordu. Hatta iki köpek bile “cadı avı”nın kurbanı olmuştu. Meseleye eyalet (Massachusetts) yargısı da müdahil oldu. Yargıçlardan bir tanesi çocukların şahitliğini hukuki açıdan yeterli bulmadı. Hissetme üzerine kurulu ve hiçbir somut delile dayanmayan suçlamalar yüzünden insanların hapse atılamayacağını, idam edilemeyeceğini söyledi. Sonuç ne mi oldu? Bu fikirleri yüzünden mahkeme heyetinden ayrılmak zorunda kalan hâkim de “cadı” olmakla itham edildi. Delirme sınır tanır mı hiç! Nitekim suçlamalar Salem ve etrafındaki kasabaları aşıp Massachusetts Valisi’nin karısına kadar ulaştı. İşte o noktada cadı avı sona erdi; çünkü hezeyan artık herkes tarafından görülüyordu...
Baştan beri söylüyoruz: Bir cemaate “paralel” derseniz; bir başkası da çıkar bir gün diğer cemaatlere; hatta bizzat size ve ailenize aynı suçlamayı yapar. “Cadı avı” deyip yola çıkarsanız bir gün en önde giden “avcılar”ın kapısı çalınır ve aynı cinnet ile yüz yüze gelirsiniz. Çocuğunuza, eşinize aynı feci ve deni yakıştırmalar yapılır. En iyisi, ortaçağ dönemlerinden kalma bu saçmalıkları bırakmak, demokratik hukuk devletinin sağladığı özgürlüklerle toplumsal kaynaşmayı temin etmektir…
6 ay oldu itiraf edin artık
Hükümet kanadının “cemaat”i suçlamaya başladığı aralık ayından bu yana nerdeyse 6 ay geçti. Bu zaman zarfında neler denmedi ki! Akla hayale gelmedik ithamlar eşliğinde (utanmadan, sıkılmadan) örgüt, çete, paralel gibi suçlamalar yapıldı. Peki, iddiaların hangisi somut bir gerçeğe dayanıyordu? Hiçbiri! Yandaş gazetelerin kupürlerine yansıyan yalan yanlış bilgiler, içi boş ithamlar, iftira dolu hezeyanlar. Hukukî açıdan hiçbir mana ifade etmeyen onca suçlama tek tek çürütüldü, yalanlandı. Yandaş medyanın umurunda değil; onlar ne hak tanıyor ne hukuk; ne adaleti hesaba katıyor ne ahireti...
Devletin bütün makamları seferber edilerek 6 aydır sürdürülen ama sonuç alınamayan manzaranın özeti şu: Paralel devlet suçlaması kocaman bir yalandır ve Hizmet Hareketi’nin illegal hiçbir işi yoktur. Olsaydı; 6 ay içinde mutlaka ortaya çıkartılırdı.
Şimdi, “Altyapı oluşturuyoruz. Bu işler sabahtan akşama olmuyor...” gibi laflar sarf ediliyor. Bu bir itiraftır. Delil bulamadık ama uyduruyoruz demek gibi bir şeydir. Hele açıktan açığa “cadı avı” vaat ediyorsanız 6 aydır bulunamayan somut delil yerine “altyapısı oluşturulmuş” davaların hukuken geçerliliği kalmamıştır; zira hangi hakimin, hangi savcının parti bağlantısı hesap edilerek nereye tayin edildiği ve onlardan “paralel dosyalar” istendiği artık biliniyor.
İkaz mı gazap mı?
Susuzluk, kuraklık, sel felaketi, maden kazası, deprem… Adeta üzerimizde karabulutlar dolaşıyor. Afetler Allah’ın gazabı mıdır diye tartışılıyor. İnançsız bir insan için bu tartışmanın bir anlamı yok. Onlara göre her şey tabii ve tesadüfi. Hiçbir olaya tesadüf gözüyle bakmayan mü’minler için bu tür hadiseler her halükârda ikaz-ı İlahi’dir. Afetten bizzat mağdur olanları suçlamak yanlıştır... Mümin odur ki her hadiseden sonra kendi nefsini suçlar, umumi bir felaketin gelmemesi için dua eder. Kur’an, sünnet ve İslamî eserlerde tabii afetle gelen uyarılar yüzlerce kere zikredilir ve özellikle insanların günahtan, yöneticilerin zulümden sakınmaları emredilir; çünkü bunlar bela ve musibetlere davetiye çıkarır. Dolayısıyla iman eden her ferdin hadiselerin manevî veçhesine de bakması, ikaz-ı İlahi’den ders çıkarması, zulümden sakınması, zulme ortak olmaması gerekir...
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
adil ozcan
bence askerlik tumuyle ortadan kaldirilmalidir cunku turkiyenin geri kalmasinin gucsuzlugunun tek sebebi turkiyenin kendi ordusudur .turkiye buyuk millet meclisinde bu durum iyice muzakere edilip gerekli kararlar verilmelidir turkiyeyi yoneten onbes generalin diktatorluguna son verilmelidir yoksa sonumuz filistinlilerden de kotu olur bence gercek suclu turkiye buyuk millet meclisidir hic bir subayi generali suclu gormuyorum.butun darbe yapanlar da dahil olmak uzere .