Ekrem DUMANLI

Ekrem DUMANLI
Ekrem DUMANLI
ZAMAN Tüm Yazıları
AL SANA MAHKEME KARARI!
7.02.2015
2192

 Anayasa ayaklar altında. Yasalar keyfî bir şekilde uygulanıyor. Hal böyle olunca “zulüm, adalet külahını başına geçiriyor” ve dilediğini düşman, hain, terörist ilan ediyor.

Oysa kesinleşmiş mahkeme kararı olmaksızın hiçbir kimseye/kitleye böyle ağır ithamlarda bulunamazsınız. Velev ki savcı olun, hakim olun, siyasetçi olun, gazeteci olun…

Kural nedir? Savcılar zanlının lehinde ve aleyhinde delil toplar. Kanun aynen böyle diyor: Lehte ve aleyhte! Bu delilleri mahkemeye taşıdığında araya müdafaa makamı girer. Hukukta müdafaa makamı, adaletin olmazsa olmazıdır. Mahkeme her iki tarafı da dinleyip, delillerini inceledikten sonra bir karar verir. O karar da nihai bir hüküm değildir. Sanıklar hakim kararına itiraz etme hakkına sahiptir. Üst yargı yollarına başvurulması da hukukun vazgeçilmez bir aşamasıdır. Günümüzde nihaî kararın evrensel hukuka bakan boyutları da var. Anayasa Mahkemesi'ne başvurma hakkınız; hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikâyet etme hakkınız bulunmakta.

Yani? Demem o ki yandaş medyanın önüne gelen herkese “terörist, terör örgütü” gibi yaftalar kullanması apaçık bir suçtur. Savcı böyle iddia etmiş bile olsa, hiç kimse bir kişi/bir kitle hakkında pervasızca terör örgütü sıfatını kullanamaz. Kullanırsa suç işler! Adama sorarlar, nerede kesinleşmiş mahkeme kararı? Hukukun bütün süreçleri sona ermeden (iddia-müdafaa-hüküm-temyiz, uluslararası başvurular) yaftalama yaparsanız suç işlemiş olursunuz.

Hiçbir şey kanunsuz iş yapmayı meşrulaştırmaz!

Sivil toplum kuruluşları için ısrarla terör örgütü tabiri kullanan nâdanlar, hukuku ayaklar altına alıyor. Ne yazık ki bu hukuksuzluğa devletin ajansı ve televizyonu da çanak tutuyor. Vatandaşın vergileriyle ayakta duranlar, kamu yayıncılığı gibi ciddi sorumluluğu göz ardı ederek anayasayı ve yasaları tanımazsa bunun bedelini elbette adalet huzurunda er geç ödemek zorunda kalır.

Mahkeme kararı olacak ve o karar kesinleşmiş olacak ki siz bazı sıfatları kullanma hakkını elde edebilesiniz. Gerisi laf u güzaftır, bühtandır. Kin ve öfkenizin esiri olmanız kanunsuz iş yapmanızı meşrulaştırmaz. Şu ana kadar “cemaat, hizmet” hakkında bütün süreçlerin tamamlandığı herhangi bir mahkeme kararı yok. Bu nedenle sadece medya değil, siyaset ve bürokrasinin de (MGK dahil) hukuka saygı duyarak hassasiyet göstermesi şart.

Ne çabuk unuttunuz...

Hem ayrıca hatırlatmak isterim ki “paralel yapı” diye kanunlarda tanımı bile olmayan muğlak bir kavramla ilgili herhangi mahkeme kararı yok; ama AK Parti hakkında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği tapu gibi bir karar var. Kapatma davasının sonucunda AYM, AK Parti için ne hüküm vermişti: “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği”. Hüküm aynen böyleydi. AYM, hükmü böyle vermiş; ancak bu suçun kapatma cezasını gerektirmediğini oyçokluğu ile karara bağlamıştı. Anasol- M hükümeti döneminde yapılan anayasa değişikliği sayesinde nitelikli çoğunluğa ulaşılmadığından kapatılma kararı para cezasına dönüştürülmüştü. O gün karşı çıkmıştık “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” kararına. Yine de karşıyız, gazete kupürlerinden derlenen iddialara. O gün AK Parti'yi “cebir ve şiddet kullanılmamıştır” hükmü kurtarmıştı. Doğruydu bu yaklaşım.

Ne var ki AK Parti, o günden bugüne kimlik değiştirdi; kendisine yapılan yanlışları bir toplu zulme dönüştürüp başkalarına karşı kullanıyor. Kendi medya canavarlarının ürettiği çarpıtılmış haberlerle savcıları harekete geçiriyor, özel ayarlanmış olduğuna dair yaygın şüphelerin muhatabı olan hakimleri devreye sokuyor ve gazete kupürleri eşliğinde insanlara, gruplara, kitlelere “terörist, hain, casus” gibi ağır suçlamalar yöneltiyor. Yazık değil mi, günah değil mi? Adama demezler mi: İlle de bir suçlu arıyorsan mahkeme kararlarına bakman gerekiyor. O kararlar ne diyor, sen ne diyorsun ey yandaş…


YIRTIK DONLU ADAMLAR KULÜBÜ

“Yırtık donlu Nihat” diye seslendi kendi kendisine Bakan Nihat Zeybekci. Çocukluk günlerindeki fakirliğine vurgu yaptı. Anadolu'nun bağrından ser sefil çıkışını ve bir gün ekonomiden sorumlu bakan oluşunu fırsat eşitliği açısından nazara verdi. Sevimli bir siluet belirmişti ki, “yırtık donlu Nihat'ın” Boğaz'daki lüks yalısı medyada haber oldu. İşin içine imar-mimar konuları da girince o siluet kayboluverdi ve yazık oldu…

Yırtık donlu adam imgesinin tek muhatabı Nihat Bey değil. Düne kadar bir kuru ekmeğe muhtaç insanların bugün servet üstüne servet edindiğini görüyoruz. Zenginleşmek suç mu, günah mı? Tabii ki hayır! Ancak bazı şartlarla: Kamu imkânı ve unvanı kullanılmayacak…

Yırtık donlu adamlar mı görmek istiyorsunuz, lütfen siyasi arenaya ve onunla yakından irtibatlı medyaya bir bakın. Ve o arenanın kenarında tek tek ya da topluca kırıntı toplayan, hedef gösterildiğinde de avcılığa soyunan kişilerin ye kürküm ye eşliğinde yaptığı icraatı seyredin. Vahim duyarsızlık hikâyesinin nedenlerinden biri işte o tabloda!

Yazılarından dolayı hapse girdiğinde eşi dostu para toplayıp çoluk çocuğuna bakıyordu; şimdi hem kendi, hem evlad u iyali paraya para demiyor; üstelik medyanın ve siyasetin tam göbeğinde. Villalarının hadd u hesabı var mı bilinmiyor. 5-10 yıl önce bir gecekonduda kıt kanaat geçinen, çocuklarına burs bulmak için utana sıkıla yardım isteyen kişilerin serveti bugün dudak uçuklatıyor, filoların, villaların hesabı tutulamıyor. Daha düne kadar bir şirketin orta ölçekli bir yöneticisi iken ve zar zor ev geçindirirken bir anda milyar dolarlık işin başına geçen ve sırça köşklerde yaşayanların başarı öyküsünü (!) makul bir şekilde anlatacak ansiklopedi bulunamıyor…

Hele medya dünyasında, hele medya dünyasında! Yırtık donlu adamlar kulübüne her geçen yeni devşirmeler katılıyor. Ömür boyu yazı yazıp fakr-u zaruret içinde vefat eden çilekeş mütefekkirlerimizin, üstatlarımızın kemikleri sızlıyordur herhalde. Onlara son yolculuklarında çoğu kez bir kefen bile bulunamıyordu. Şimdilerde Boğaz'a nazır villalarda yazılar döşüyor “Siyasal İslamcı aydınlar”. Ne çile kalmış ne sancı. Dava ruhu da çökmüş; mukaddes emanet hassasiyeti de.

Yırtık donlu adamlar kulübü kimi hedef alıyorsa ona her türlü iftirada bulunabiliyor. Geçen hafta sıra Akın İpek'te idi. Babadan tüccar bir işadamı Akın Bey; yırtık donlular sevmiyor o yüzden onu. Uyduruk raporlar eşliğinde işyerine polis baskını düzenlendi. Şirketinin içinde yer alan Bugün Gazete ve TV'si Kanaltürk TV'ye ve Millet Gazetesi'ne zıplamak için üretilen evrak, uzmanlarca ve resmî muhataplarınca lime lime edildi. Ne var ki yırtık donlu medya tayfası onlarca yıldır şeffaf ticaret yapan Akın Bey'e uyduruk ithamlarda bulunup sorular soruyor. Akın Bey “Bir kuruş kara para bulsunlar, şirketi kendilerine hediye edeceğim.” diye meydan okudu. Ya yırtık donlu yazar-çizer takımı? Aynı babayiğitlikle aldığınız (gizli-açık) ödemeleri, servetinizdeki fevkalade artışları, çalıştığınız grupların kaptığı ihaleleri, edindiğiniz evleri barkları vs. açıklayabilecek misiniz? Buyurun dinleyelim. Tarih dinlesin bin bir “çile ve gözyaşı ile inşa edilen dava”nın nasıl har vurup harman savrulduğunu! E hadi kıpırdayın, mal varlığınızı açıklayın…


Savcılar Erdoğan'ın asistanı mı?

Nerden çıktı bu anlamsız soru demeyin lütfen. Bugün Gazetesi, televizyonu ve Kanaltürk'ün de içinde bulunduğu İpek Koza Şirketi'ne polis baskını düzenlendiğinde İsviçre medyası şöyle demiş: “Savcılık Erdoğan'a asistanlık yapıyor.” Maalesef dışarıdan bakıldığında da, içeriden incelendiğinde de bu durum bir “asistanlık” imajı uyandırıyor. Keşke böyle olmasa ve yargı bağımsızlığına dair somut örnekler sunulabilse. Yargı bağımsızlığının fiilen ispatlanması sadece savcı-hakim için değil; Cumhurbaşkanı için; hatta hükümet ve ülkemiz için de acil ihtiyaç haline gelmiştir. Savcı ve hakimlerin herhangi bir siyasi oluşuma asistanlık yapacağını, mesleğinin onurunu ayaklar altına alacağını sanmıyorum. Tabii ki nihai hükmü tarih verecek...

Hakaret ve tehdit ha!

Yandaş medya, canlı yayındaki bir saati aşan konuşmamı dinlemiş ve ancak bir-iki cümleyi cımbızlayabilmiş. Güya ben “Ya gidersin ya da gitmek zorunda kalırsın” diyerek Tayyip Erdoğan'a hakaret ve tehditte bulunmuşum. İyi de konuşmanın konusu Erdoğan değil ki! 12 Eylül darbesinin ülkeye bir kâbus gibi çöktüğünü, insanların "bu gitmez" umutsuzluğuna kapıldığını söylüyor, demokrasiye uzun uzun vurgu yapıyor, darbelerin halk tarafından bertaraf edildiğini söylüyorum. Hatta Erdoğan'ın muhatap edildiği 27 Nisan muhtırasını da eleştiriyorum. Konu ile Erdoğan'ın ilgisi yok; olsaydı söylerdim. Mesele bu kadar açıkken yalan ve iftiraya başvuranlar, sizde onur kalmadı mı?

İzzet Hoca'ya kulak verin lütfen

Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AK Parti'nin en güvendiği hukukçu ve ceza kanunlarının mimarı olan Prof. İzzet Özgenç, hafta içinde hayatî bir uyarıda bulundu. Hoca, terör vesile edilerek mal varlığı dondurma konusunun iç hukukta ve uluslararası hukuktaki karşılığını ifade etti önce ve ardından şöyle yazdı: “PKK için kullanılmayan bu yetkilerin, terör faaliyeti ve terör örgütü olmadığı çok açık olan birtakım sosyal veya ekonomik oluşumlarla ilgili işletilmeye çalışılması bir akıl tutulmasıdır.” Evet, konu çok açık: Ortada terör faaliyeti de yok; terör örgütü de. Hayali bir örgüt suçlaması ile PKK'ya bile yapılmayan uygulamayı devreye sokacak olan kişiler resmen suç işlemiş olur…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar