Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Dani Rodrik’in gerçekleri
3.02.2013
4894

 Geçen hafta Dani Rodrik'e gönderme yaptığım yazı internete konduktan birkaç saat sonra Rodrik'in ‘Balyoz davası ve gerçekler' adlı blogunda bir cevap yayımlandı.

 

Görev bilinci ile davranan Rodrik benim yanlışlarımı düzeltmek üzere doğal olarak vakit kaybetmek istememiş. Yazının girişinde tedbir mahiyetinde vurgulanan üç önerme var: 1) 2003 yılındaki Birinci Ordu seminerinde Balyoz planı tartışılmadı. Benzerlikler var ama bunlar belgeleri üreten sahtekarlarca yapılmış olabilir. 2) Doğan, üstlerine yalan söylemedi. Kendisine emredilenin dışında bir versiyon uyguladı ama bunu önceden üstlerine bildirdi. 3) Seminerde ‘darbe' lafı yok ve kimin iktidara geleceği de söylenmiyor. Bu tür bilgiler CD'lerde mevcut.

Rodrik, kayınpederini koruyabileceğini sandığı bir çerçeve oluşturmak istiyor. Seminerdeki ses kayıtlarını veri alıp belgeleri önemsizleştiriyor ama bunun yeterli koruma sağlamayacağını bildiği için de bir yandan söz konusu belgelerin oraya komplocular tarafından konulabileceğini söylüyor, diğer yandan da üstlerini Doğan'ın suçuna ortak etmeye çalışıyor. Tabii belgelerin komplocular tarafından üretilme ‘ihtimalinin' aynı belgelerin Doğan ve arkadaşları tarafından üretilmediğini kanıtlamayacağının üzerinde durmuyor. Ayrıca eğer seminerde herhangi bir suç unsuru yoksa, niçin Doğan'ın üstlerince engellenmek istendiği, Doğan'ın neden o seminer içeriğinde ısrarcı olduğu, üstlerine gerçekten de seminerdeki içeriği aynen iletip iletmediği gibi konulara da girmiyor. Bu tutumu anlayışla karşılamamız lazım… Ne de olsa birini gerçeklerden uzaklaştırma isteğiniz ön planda ise, ‘gerçekleri' ortaya çıkarma hevesiniz pek kalmıyor.

Rodrik'in yazısı daha sonra benim yazımın çeşitli cümlelerine karşı üretilmiş argümanlar sergilemekte. Ama önce bir düzeltme yapalım: Rodrik'e göre Genelkurmay Balyoz belgelerinin bazılarının kendi arşivinde de olduğunu kabul etmiş ama bunlar darbe ile ilintili olmayanlarmış. Oysa Genelkurmay, Balyoz belgelerinin ‘tümünün' kendi uhdesinde olmadığını söyledi ve Balyoz darbesinin parçası olan bazı planların da yine arşivde olmadığını isim vererek belirtti. Ne var ki isim vermediklerinin arşivde olabileceğini de böylece kabul etmiş oldu ve özellikle Gölcük'teki gizli bölmenin sorumlusu olan binbaşıya ait belgeleri de reddetmedi. Ne yazık ki Rodrik'in Genelkurmay'ın basit bir açıklamasını bile doğru okumaktan aciz olduğunu varsaymamız için saygın bir nedenimiz yok…

Gelelim Rodrik'in muhakemesine… Birbirine bağlı üç önerme ile karşı karşıyayız: 1) Savunmanın itiraz ettiği sahte CD'lerdeki belgeler otantik CD'lerde de mevcut ama bunları sahte CD'lere komplocular koymuş olabilir. 2) Gölcük'teki belgeler güvenlik açısından çok zayıf bir yerde, karşı istihbarat servisinin depo alanında bulundu. Birçok belge dışarı sızabildiğine göre, bazı belgelerin içeri sızdırılmış olması da mümkün. 3) Gölcük'te bulunan 5 No'lu hard disk bir şifre ile korunmuş değil. Bazı belgelerde şifre var ama darbe belgelerinde yok. Dolayısıyla diske ulaşabilen herkes içine istediği her türlü belgeyi koyabilir.

Yani Rodrik'e göre asker o kadar kötü bir güvenlik sistemine ve disiplinsiz, aymaz bir yapıya sahip ki, isteyen herkes ordunun belgeleri üzerinde tahrifat yapabilir. Mademki ‘yapabilir' o halde yapmış olduklarını varsayabiliriz. Mademki bunu varsayabiliyoruz, o halde Çetin Doğan suçsuzdur. İyi hoş da, böyle bir tahrifat yapıldığını varsaysak bile, nasıl olup da hiçbir askerî yetkili bunları fark etmiyor? Hiçbiri o dokümanların tekine bile bakmıyor mu? Yoksa bakıyorlar ama gördüklerini garipsemiyorlar mı? Rodrik muhakemesinin talep ettiği mantığın peşinden gitmediği gibi, hayalî bir suçlunun var olabileceği ihtimaline fazlasıyla yaslanmak zorunda kalıyor.

Öte yandan darbe belgeleri komplocular tarafından üretildiyse, genelde rastlanan zaman ve mekân çelişkilerini nasıl açıklayabiliriz? Rodrik'in buna son derece insanî, hoşgörülü bir cevabı var. Bunları “apaçık bir biçimde insanî hata sonucu ortaya çıkmış olan bağımsız durumlar” olarak tanımlamış (“isolated instances that obviously crept in as a result of human error). Üstelik bu cümleyi sürekli bir güncellemenin olmadığını kanıtlamak için kullanmış. Yani sürekli güncelleme olamaz ‘çünkü' çelişkilerin insanî hata olduğu açık. Peki, 2003 belgelerindeki çelişkiler askerlerin insanî hatası ise 2009'da yazıldığı söylenen ‘sahte belgelerdeki' çelişkilerin askerlerin hatası olmadığını nasıl savunabilirsiniz? Bu durumda 11 No'lu CD'lerdeki çelişkilerden hareketle bir komplonun varlığını öne sürmek ne derece tutarlı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar