Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Barış yapmaktan toplum olmaya
27.03.2013
3508

 Kürt meselesinin ‘çözümü' sadece Kürtlerin temel haklarının kabul edilmesiyle ve PKK'nın silah bırakmasıyla gerçekleşmeyecek. Bunlar gerekli adımlar ama yeterli değiller…

Çözümden söz ederken gelinen durumun ardında iki ayrı düzlemde birbirinden farklı sebepler olduğunu görüyoruz. Birincisi ve yüzeydeki, devletin güce dayanarak asimilasyonu hedefleyen tutumu ve bunun tetiklediği milliyetçi, yine gücü öne çıkaran direnç siyasetidir. Sonuçta her iki tarafın da kaybettiği bir süreçte şiddetin siyaseti rehin almasına tanık olundu. Birbirini yenmesi mümkün olmayan taraflar yıllarca kendi konumlarına hapsoldular ve nihayette hem Türkiye'nin daha müreffeh ve demokratik bir ülke olması hem de Kürtlerin temel özgürlüklerine kavuşmaları engellendi. Diğer bir deyişle, devlet açısından bölünmeyi önlemenin maliyeti fakirlik, acizlik ve ikinci sınıf bir ülke olmakla, Kürt siyaseti açısından ise Kürt kimliğinin tanınmasının maliyeti, hak ve özgürlüklerin ertelenmesi olarak ödendi. Bugün bu düğüm çözülüyor. Devlet asimilasyoncu tavrını, PKK da şiddeti araçsallaştıran yaklaşımını terk ediyor. Silahların susması ile tanımlanan bir barış dönemine girme ihtimali çok yüksek. Bundan sonrası ‘siyasetin' alanı… Ancak Kürt meselesinin ‘çözümü' sadece silahların susmasıyla gerçekleşebilir değil. Siyasetin karşılıklı olarak bir yandan talep ve tercihleri, diğer yandan da endişe ve korkuları karşılayacak bir dile kavuşması lazım. Her iki kanadın birbirini duyduğu, dinlediği ve öteki ile beraber ortak çözüm aradığı bir yaklaşıma ihtiyaç var. Çünkü hayat hızlanarak devam edecek, dünya teknolojik açıdan olduğu kadar hak ve özgürlükler açısından da değişimini sürdürecek, yerelin önemi, ağırlığı ve hareket kabiliyeti artacak… Kısacası önümüzde sorunu ‘şimdilik' çözerek ilerleyebileceğimiz bir dünya yok. Her çözülen sorunun yeni imkânlar ve istekler üreteceği, bir anlamda ‘bölünerek' irili ufaklı çeşitli sorunlara yol açacağı bir dünyanın eşiğindeyiz. Kürt meselesinde her iki tarafın geçmişten bugüne sürdürdükleri yanlışlardan dönmeleri sadece bir yıkımın önlenmesini ima ediyor, ama geleceği kurtarmıyor.

Yüksek devinimli ve küresel ölçekli bir demokrasi arayışıyla tanımlanabilecek olan geleceğin siyasi atmosferinde, ülkeleri ve toplumları bir arada tutmanın tek yolu demokrat zihniyete olabildiğince hızlı bir geçişle mümkün. Ne var ki zihniyet denen şey sırf ihtiyaç olduğu veya anlamlı bulunduğu için değişmiyor. Hem nesillere uzanan yavaş bir tempo sergiliyor, hem de eski zihniyetlerin direnci ile karşılaşıyor. Dolayısıyla ‘zihniyet' Kürt meselesinin başlı başına sebebi olarak görülmesi gereken ve giderek daha da ayırdına varacağımız ikinci bir unsurdur. Bunun devletin ve PKK'nın milliyetçilikle ve karşılıklı mağduriyetle meşrulaştırdıkları şiddet siyasetinden farkını görmek için şu basit soruyu sormak yeterli: Devlet ile PKK arasındaki, silahların bırakılmasına ve temel hakların verilmesine dayanan barış süreci bu iki aktörün demokrat zihniyetle davrandığının bir nişanesi midir?

Cevap olumsuzdur… Bu tespit atılan adımın önemini ve kıymetini azaltmaz. Ama şu gerçekten de kaçamayız: Bugün için ne devlet ne de Kürt siyaseti geleceğin Türkiye'sini kurmak için gerekli olan zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmiş değil. Geçmişin arkaik yanlışlarından kurtulmak bugünün barışını sağlasa da, yarının barışını garanti etmiyor. Çünkü ‘yarın' şu ana kadar sürekli ertelediğimiz bir konuyu, gerçek anlamda ‘birlikte yaşamayı' gündeme getiriyor ve itiraf etmemiz lazım ki biz henüz birlikte yaşamayı bilmiyoruz. Osmanlı'ya veya Anadolu'nun ‘şefkatli bağrına' gönderme yapan hamasi tarih yorumlarına kapılmak sadece kendimizi aldatmak olur. Bizim geçmişimiz ‘birlikte' değil, ‘yan yana' yaşamayı mümkün kıldı ve bunu göreceli olarak huzurlu ve güvenli sayılabilecek bir toplumsal sisteme oturttu. Ama söz konusu sistem devletin uzantısıydı ve devlet çöktüğünde o sistem de buharlaştı. Yan yana yaşayanlar bir anda kendilerini diğerlerine karşı manevi bir ‘uzaklık' içinde buldular ve bu ‘uzaklığı' temel alarak kimlikleştiler.

Bu algı, hissiyat ve anlayış hâlâ devam ediyor. Üstelik ayrışmayı, dağılmayı ve bunları tamamlayacak şekilde içe kapanarak kimlikleşmeyi besleyen bir küresel atmosferde… Silahların bırakılması, yeni anayasa ile birlikte bu topraklarda bir ‘sıfır noktası' yaratacak. Geçmişin bize pek yardımcı olamayacağı, geleceği ancak bir zihniyet dönüşümü sayesinde taşıyabileceğimiz yeni bir süreç başlayacak. Ve tarih önünde esas sınav da bu olacak. [email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar