Etyen MAHÇUPYAN
Muhafazakârlar için ahlak, hayatın önümüze çıkaracağı sınavları aşmayı sağlayacak ve bizi korunaklı bir dünyada doğru yolda tutacak olan bir çıpadır.
Muhafazakârların çok azı ahlakçıdır. Nitekim esas ahlakçılar sol ideolojinin takipçileri arasından, dindar âlemde ise bireyselliğe kayan Protestan püritenler arasından çıkmıştır. Ahlakçılık ise otoriter zihniyetin uzantısıdır ve muhafazakârların bununla pek işi olmaz… Bugün hükümeti eleştirenlerin bol keseden kullandığı otoriterlik yaftası, bu kesimin niçin muhafazakârları anlamakta zorlandıklarını da gösteriyor. Oysa muhafazakârlar, başkalarının ahlakını değiştirmeye çok hevesli değildirler. Ama kendi ahlak anlayışlarını korunaklı kılma konusunda fazla titiz davranırlar. Çünkü muhafazakârlık tümüyle modern bir olgu ve modernliğin bireyci ve sorumsuz savrulması karşısında bir içe kapanma, değerlere sahip çıkma kaygısını yansıtıyor. Muhafazakârlığın bir sosyal elitizme karşılık geldiği toplumlarda modernlik fazla sıkıntı yaratmayarak, söz konusu zümreyi maddi olanakların paylaşımı üzerinden modern tasavvurun parçası kılabilir. Ancak Türkiye gibi devletin muhafazakârlığı tümüyle dindarlığa indirgediği ve mahkûm ettiği ülkelerde, muhafazakâr elitler ya kültürel bireyselleşme yoluyla sisteme asimile olurlar, ya da kapalı bir cemaat dünyasının içinde yetişir ve kendilerine o dünyada ideolojik bir hegemonya alanı açarlar. Birinci grup modern dünyanın relativist ortamına adapte olarak, kendi hayat tarzını ve algı dünyasını estetize edecek, ideolojik açıdan ise milliyetçileşecektir. Diğer grup ise kendi kurtarılmış ‘yeraltı' dünyasında dinin derinliğine sığınarak kendine has bir sosyal alan üretecektir. Dolayısıyla yerele gidildikçe muhafazakârlık cemaatçi bir hayat ve ahlak anlayışını ifade eder. Doğru ve meşru olan o çerçevenin içinde, ‘yüzyılların' birikimi ile oluşur ve bu nedenle de hem değerlidir, hem de modern hayat algısına oranla çok daha köklü ve derindir.
‘Yurtlar' meselesinde Başbakan'ın “meşru hayat vardır, gayri meşru hayat vardır” sözü epeyce naif bir biçimde, muhafazakâr âlemde ahlakın bir kenara konması durumunda ne denli çaresiz kalınabileceğini hatırlatıyor. Cemaatçi bir bakışla meşruiyetin temeli tabii ki ahlaktır, çünkü bir yandan sosyal hayatı dinin kurallarının dışına taşıma esnekliğini gösterir, diğer yandan da tepeden otoriter müdahalelerin önüne set çeker. O âlemde ahlak toplumsal hayatın sınanmış ve içselleşmiş kodlarından başka bir şey değildir ve topluluğun geleceğini kurgulamasında temel dayanaktır.
Sorun muhafazakârların kendi cemaatsel hayatlarının dışına taşarak toplumun tümünü yönetmeye soyundukları zaman ortaya çıkıyor. Yanlış anlaşılmasın aynı sorun laik kesim için de geçerli, ama onlar kendilerini ‘ileri' buldukları ve otoriter zihniyete fazlasıyla yatkın oldukları için kendilerini ‘ötekiler' ile sınama ihtiyacı duymuyorlar. Oysa muhafazakârlar kültürel olarak otoriter değil ataerkil zihniyete sahipler… Doğruyu göstermekten imtina etmiyorlar ama bunu zorla yaptırma gayreti de göstermiyorlar. Üstelik kendilerini sürekli olarak modern dünya ve laik kesim karşısında sınamada hissediyorlar. İlave olarak kendi kabuklarından çıkmış olmanın ima ettiği tehditler karşısında bocalayabiliyorlar ve ‘ötekilere' benzeyecek olma ihtimalinden çok korkuyorlar. Çünkü ‘ötekilerin' halinin hiç de iyi olmadığının farkındalar.
Ne var ki modern cemaatçi toplumlarda ahlak meşruiyetin temeli olabilme vasfını yitiriyor, çünkü hiçbir cemaatin ahlakı diğeri için anlamlı ve makbul değil. Toplum olma vasfının zayıf olması nedeniyle bu farklı ahlaklar arasında geçişlilik de az olmakla kalmıyor, taraflar kendi ahlak anlayışlarını siyaseten ötekine karşı tahkim etme yoluna girebiliyorlar. ‘Çoğunluğun ahlakı galebe çalsın' da denemiyor çünkü bu demokratik değil. Ayrıca ahlak yavaş değişse de sabit kalmıyor ve çevre koşullarının hızlı değişimi nedeniyle kimse yarının ahlakını bilmiyor. O nedenle ‘Türkiye toplumunun yapısı' türünden kalıpların içi boş… Ne böyle bütüncül ne de sabit bir yapı var. Meşru/gayri meşru ayrımı da ancak bir cemaatin iç dünyasında anlamlı. Türkiye'deki cemaatlerin her birinin kendine has bir kültürel tarihi bulunuyor ve bunlar birbirinden göreceli özerk konumdalar. Her birinde yaşananların algısı ve kültürleşme serüveni farklı, çünkü ardında birbirine benzemeyen ideolojiler ve zihniyetler var… Toplum olma yönünde böylesine sıkıntılı bir süreçte AKP sadece ülkeyi yönetmiyor, muhafazakâr dünyanın kendi kültürel kodlarını dışa açma ve sınama serüveninin de taşıyıcılığını yapıyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023