Fehim TAŞTEKİN
Geçen hafta Galyalının Orta Doğu’ya dönüş valsini izledik. Élysée sakini Emmanuel Macron 6 Ağustos’ta Beyrut felaketinin uçurduğu kırmızı halıya atlamakta bir saniye tereddüt etmemişti. Suçlu yönetim elitinin asla ses çıkaramayacağı bir anda hepsini hesaba çekmiş, azarlamıştı. Sanki 100 yıl sonra General Henri Gouraud’nun çizmeleri ayaklarındaydı. Liderlerini bu denli zelil durumda görmek yıkılmış bir ülke için acı olmalı.
Oyunun devam perdesinde Macron 1 Eylül’de yine Beyrut’taydı. İnşa için reform şartıyla boy verdi. Yardım fonu için uluslararası konferansa ev sahipliği yapılacaksa Macron’un dedikleri de olmalı! Mustafa Edib’in hızlıca başbakanlık koltuğuna oturtulması alınan ilk ve en hızlı sonuçtu.
Beyrut’u yıkan patlama, evvelemirde Orta Doğu’da çaptan düşmüş Fransa için bölgeye dönüş biletiydi. Ustaca değerlendirildi. Vaat edilen garantörlüğün cilalanması için daha simgesel bir vuruşa ihtiyaç vardı: Tüm mezhepçi bölünmüşlüklerin üzerinde yıldız gibi parlayan Feyruz aranan isimdi. Lübnan’ı birleştiren yegâne varlık! Macron Lübnan’ın ahlarıyla 85’ini bulmuş Feyruz’u ziyaret edip madalya ile onurlandırırken uzun bir aradan sonra sanatçının görülmesini de sağladı. Lübnan’ı kuşatan çetrefilli sorunlar karşısında dimdik duran Feyruz ile (kim bilir çocukluğundan kalma) utangaç Feyruz’dan ikincisi fotoğraf karesine girdi. Belki birçoğu için böylesi zor zamanda aranan Feyruz bu değildi. İhtiyacı olan asla bir madalya da değildi. 1988’de François Mitterrand’dan, 1998’de Jacques Chirac’dan da madalya almıştı. Neyse Macron kendi yolunda Feyruz’u ışık yaptı. Ziyareti Fransız manda döneminde ‘Büyük Lübnan’ın kuruluşunun yıldönümüne denk getirmek de bir diğer simgesellikti. Suçlu siyasi elit, semirildiği sisteme dair değişimden bahseden Macron’a, “Bu çarpık düzenin temelini siz attınız, mezhepçi paylaşım Fransızların eseri” diye çıkışacak durumda değildi. Zaten Macron’un yol haritasından da anlaşıldı ki değişim baskısı sistemin temeline kadar inmiyor.
Fransız yol haritası şunu öngörüyor:
– Yeni hükümetin 15 Eylül’e kadar kurulması.
– 30 Eylül’e kadar IMF ile müzakere takviminin hazırlanması, IMF’nin onayladığı sermaye kontrol yasasının hayata geçirilmesi ve ekonomik krizin odağındaki Merkez Bankası’nda denetime başlanması.
– 15 Ekim’e kadar elektrik sektörünün gözden geçirilmesi, bu çerçevede bir elektrik düzenleyici otoritenin atanması, yeni santral ihalelerine çıkılması ve Beyrut’un kuzeyindeki Selaata’da tartışmalı elektrik santrali inşa planının iptal edilmesi, elektrik fiyatlarında artışa gidilmesi, ulusal yolsuzlukla mücadele dairesinin kurulması.
– 15 Aralık’a kadar gümrük ve limanlardaki kontrol sisteminin iyileştirilmesi.
– 31 Aralık’a kadar bütçenin onaylanması.
– 15 Eylül 2021’e kadar parlamento seçimlerinin yapılması ve sivil toplumun katılımıyla seçim yasasının değiştirilmesi.
Sistemin özüne girmeyen bu adımlar bile Lübnan koşullarında ‘imkânsız görev’ gibi duruyor. Lübnanlılar çok da ümitli değil.
Macron bu adımlar atılmazsa yaptırımların geleceğini, IMF’den istenen 11 milyar doların da suya düşeceğini söylüyor. Yani garantörün sopası da aba altında.
Hesaplamalara göre Lübnan için bir kurtarma paketinin maliyeti 93 milyar dolar. 4 Ağustos’taki patlamanın yol açtığı yaklaşık 4.5 milyar dolarlık zararla yükü artan sistemin kımıldayabilmesi uluslararası desteğe bağlı. O destek de kendi koşullarını dayatıyor. Fransa bunun aracısı.
***
Macron siyasi sermayesini ortaya koyduğu yol haritası için Hizbullah dahil Lübnan siyasetinin tüm parçalarını masada toplamak zorunda. Bu yüzden Hizbullah’ın parlamentodaki grup lideri Muhammed Raad’la da görüştü. Amerikan hışmından kurtulmak için de biraz ‘sömürgeci’ tarzıyla konuşan bir Macron vardı. Le Figaro’ya göre Macron, Raad’a dedi ki; “Lübnan’ı değiştirmek için sizinle çalışmak istiyorum fakat Lübnanlı olduğunuzu ispat edin. Herkes sizin İran gündeminizi biliyor. Tarihinizi çok iyi biliyoruz, hususi kimliğinizi biliyoruz, fakat Lübnanlı mısınız? Evet ya da hayır? Lübnanlılara yardım etmek istiyor musunuz? Evet ya da hayır?”
Macron bir de tavsiyede bulundu: “Eve dönün, Suriye ve Yemen’i terk edin ve burada devleti kurmak işinizi yapın, çünkü bu yeni devletin sizin ailelerinize de faydası olacak.”
Raad da, “Sizin beslediğiniz cihatçı proje yüzünden Suriye’deyiz, Suriye’de olmasaydık onlar burada olacaktı” diyemezdi. İlk kez Batılı bir lider Hizbullah’la konuşuyordu, bu tanınma-kabullenilme açısından değerliydi. Malum Hizbullah, ABD ve Kanada dışında AB içinde İngiltere, Hollanda ve Almanya tarafından da terör örgütleri listesine alındı. Ve Hizbullah günahın büyüğü Suud-Amerikan-Fransız eksenindeki liderlerdeyken sistemin ameliyata sokulmasının önünde bir tıkaç olmak istemiyor.
Macron bir gazetecinin, “Terör örgütü Hizbullah üyelerinin müstakbel hükümette olmasını kabul edecek misiniz” sorusuna, “Hizbullah’ın vekilleri Lübnanlılar tarafından seçiliyor, Hizbullah siyasi sahnenin bir parçası” yanıtını verdi. Bu temas Amerikalılarca da çok yakından izleniyor. Ki Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “Fransa ile durumu koordine ediyoruz. Reformlar halkın taleplerine göre yürütülmeli ve Hizbullah silahsızlanmalı” dedi. ABD Dışişleri yetkilisi de markaj operasyonu için Lübnan’a gönderildi.
Esasen Amerikalılar, Hizbullah’a, “İran’dan uzaklaş, silahlara veda et, İsrail’e karşı düşmanlığı bırak, Lübnan’da kurulacak yeni düzende yerini al” teklifinde bulunuyor. Bu tür bir teklifin geldiğini Hizbullah lideri Hasan Nasrallah da teyit etti.
Macron yaptırımlardan sonuç alamayan ABD’nin aradığı koşullarda bir değişimin olmayacağını anlıyor. Fransız lider, Politico’ya demecinde ‘gerilim tuzağına düşmeyeceğini’ belirterek, “Fransa’dan Lübnanlı bir siyasi güce savaş açmasını istemeyin. Bu saçma ve çılgınca olur” dedi.
Le Figaro’ya konuşan bir Fransız kaynağa göre Macron’un Hizbullah’a verdiği mesajın özü şuydu: “Sizi silahlarınız konusunda ve sizin için önemli olan iki veya üç noktada sıkmıyoruz ama karşılığında sisteme oksijen yüklemelisiniz. Oyunu oynamayı kabul edin çünkü bu şekilde devam edemeyiz ve sistemle birlikte destekçileriniz batar.”
Beyrut patlamasını Hizbullah’la ilişkilendirmeye yönelik çabalar şimdiye dek sonuçsuz kaldı. Beri taraftan yolsuz ve kayırmacı çarkın önde gelen sorumluları Fransa’nın dostları. Fransızlar Lübnan’ı Hıristiyanlara güvenli sığınak olsun diye kurguladı ama sistemin sürdürülebilirliği Şiiler, Sünniler ve Dürzilerin de paydaş olmasını gerektiriyordu. 1943’ten sonra Marunilerle bağlar nispeten gerilerken diğer mezhebi kanatlar Paris’in yolunu öğrendi. 2017’de dönemin Başbakanı Saad Hariri’yi kendisine “Suud’un çocuğu” muamelesi yapıp otel odasında alıkoyan ve istifa mektubu yazdıran Suudi Veliaht Prensi’nin elinden alan Macron’du. Saad’ın babası Refik Hariri de Jacques Chirac’ın pek muhterem dostuydu. Fransızlar geri kaldığında boşluğu şıngırtılı keseleriyle Suudiler dolduruyordu.
***
Macron’un riskli yolculuğu nereye varır şimdilik bahse açık. Fakat Lübnan hattında kendini gösteren müdahaleci geleneğin dönüş denemeleri sürecektir. Fransız dış politikasındaki bu yeni atılganlığın bir iç politikaya bakan yüzü bir de Türkiye ile çelmeleşen tarafı var.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın milliyetçi-ulusalcı ortaklarını sınır ötesi harekatlarla çapalama çabasına benzer bir durum Fransa’da da ortaya çıkıyor. Macron 2022 seçiminde ‘aşırı sağcı’ rakibi Marine Le Pen’in yükselişini kesme ümidiyle ‘sömürgeci korumacılığa’ prim veriyor. Fransızların hakim siyasi-fikri yaklaşımı, sömürgeci geçmişi mahkum eden çıkışları boğuyor. Özellikle Afrika’daki sömürgeciliği ‘kara kıtayı vahşilikten medeniyete taşıma’ süreci olarak görme eğilimi hâlâ sürüyor.
George Floyd gösterileri sırasında ABD ve Avrupa’da sömürgeci-köleci figürlerin heykelleri yıkılırken sıra köleliği yasalaştıran Fransız devlet adamı Jean-Baptiste Colbert’e gelince Macron çizgiyi hemen çekti: “Fransa tarihinden hiçbir iz veya isim silmeyecek. Cumhuriyet herhangi bir heykeli devirmeyecek.”
Yine de son yıllarda akademi ve sivil kanattan gelen ısrar sonucu sistemin tarih aynasında kırılmalar oluyor. Mesela Bordeaux’da 2009’da açılan Aquitaine Müzesi bunun güzel bir örneği. Fransız kentlerinin şaşalı zenginliğinin altındaki sömürgecilik ve köle ticaretinde Bordeaux’un yeri mühim. Müze bunu resmediyor. Elbette geçmişle ilişki ‘patolojik’ değil, bazı durumlarda kullanışlı, sınırlı ve yarım ağızlı bir yüzleşmeden de söz edilebilir fakat 1672-1837 arasında sadece Bordeaux’daki 180 gemicinin en az 150 bin Afrikalıyı köle olarak Karayip kolonilerine taşıdığına dair bilgiler ‘vahşilerin medenileşmesi’ anlatısının çöpe atılmasına da yetmiyor. Erdoğan Orta Doğu ve Afrika siyasetini askerileştirirken özellikle Fransız karşıtlığı kuruyor; kendi emperyal heveslerini meşrulaştırmak için sömürgeci tarihe göndermeler yapıyor. Bu sert retorik Fransa siyasetini kasıyor. Üstelik an az 15 yıldır Amerikan politikalarına koşut gitmenin de etkisiyle Fransız dış siyaseti iddiasını kaybetti. Geri dönüş hamleleri hezimet getirdi. Suriye macerasında Türkiye gibi ortaklarla yola çıkıp tökezlediler. Libya’da sistemi çökerttikten sonra oyundan düştüler. ‘Laik çözüm’ diye Halife el Hafter’in zaferine oynadılar, o da olmadı. Şimdi “Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da biz olmazsak Türkler olacak” diyerek atak yapıyorlar. Dünyanın en büyük diplomasi ağlarından birine sahip olup da etkinliğini yitiren bir aktör eski defterleri karıştırıyor. Sistem de Macron’u zorluyor. Lübnan geri dönmek için vitrinlik bir yer. İngiliz vedasından sonra AB’de askeri liderliğini konuşturmak, Orta Doğu’da varlığını teyit etmek, Afrika ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’den gelen çalımlara karşılık vermek ve bütün bunları yaparken iç siyasette aşırı sağın önünü alacak argümanlar üretmek… Macron’u koşturan saikler bunlar olmalı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025
3.03.2025
27.02.2025
24.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025