Gülay GÖKTÜRK
Yine bir yıldönümündeyiz. Ben diyeyim 1 milyon, siz deyin 400 bin Ermeni'nin hayatına mal olan büyük bir felaketin 98. yıldönümünde bir yandan felaketin kurbanlarını anıyor; bir yandan da bu trajik olay yüzünden iki toplumun ilişkilerine sızmış olan zehri nasıl akıtabileceğimizi konuşuyoruz.
Bu konuda uzun süre tarihçilere bel bağladık. Tarihçilerden uluslararası bir komisyon kurulsun; onlar otursun, araştırsın, tartışsın, olguları tokuştursun, sonunda bir karara varsın, bize de açıklasın; hepimiz onların vardığı kararı sineye çekelim, dedik.
Doğru değildi...
Tarih, "1915'te ne oldu sorusu"na hiçbir zaman tek bir cevap veremezdi. Hiçbir tarihi olayda tek bir cevap vermediği gibi... Yapılabilecek tek şey, farklı tarihçiler tarafından yazılmış farklı hikayelerin hepsinin ama hepsinin özgürce ortalıkta dolaşmasına ve bu hikayeler etrafında özgür tartışmanın sürüp gitmesine izin verilmesi, zemin yaratılmasıydı.
Kimileri üzerinde uzlaşabileceğimiz tek bir "gerçek"in tespiti işini siyasete havale etmeyi denediler. Parlamentolar devreye girdi, kararlar aldı.
Tabii bu da olacak şey değildi. Tarihi gerçekler parlamenterlerin oylarıyla da karara bağlanamazdı. Herhangi bir tarihi olay herhangi bir parlamentonun yüzde 51'i öyle oy kullandı diye değişmezdi.
1915'te olup bitene bir isim koymak tarihin, siyasetin değil ama hukukun konusu olabilirdi belki. Uluslararası hukuk, bir devletin geçmişte bir halka karşı suç işlediği iddiasını araştırabilir ve sonuçta olup bitene hukuki bir isim de koyabilirdi. Ne var ki, olayın hukuki boyutu geçmişte çok tartışılmış; 1948'de yapılmış bir soykırım tanımının 1915'te yaşanmış bir olay için kullanılamayacağı; 1948 sözleşmesinin geriye dönük olarak uygulanmasının hukukun temel ilkelerine aykırı olduğu genel olarak kabul görmüştü. Dolayısıyla bu yaranın kapanması için hukuktan da medet umamazdık.
Peki o zaman ne yapmak gerekiyordu?
1915'te olup bitenlerin vicdanlarımızı kanatmasını; Ermeniler'le aramızda bir kara gölge olarak kalmasını; ilişkilerimizi zehirlemesini nasıl önleyecektik?
Bir resmi görüşten bir başka resmi görüşe
Bugün geldiğimiz noktada, sorunun çözümünü devletin özür dilemesinde görme eğiliminin kuvvetlendiği görülüyor. Ve doğrusu ben de uzunca bir süre bunun çözüm olabileceğine inananlardandım.
Ama düşündükçe şüpheye düşüyorum:
Acaba, toplum içinde farklı görüşlerin bu kadar belirgin olduğu bir konuda, herkesin olan bir devletin özür dilemesi ne derece doğrudur? Özür, devletin bir resmi görüşün yerine, bir başka resmi görüşü geçirmesi anlamını taşımaz mı? Nasıl resmi görüşün "inkâr" olması bazı vatandaşların düşüncelerini temsil ederken bazılarını rahatsız ediyorsa, resmi görüşün "kabul ve özür" olması da bazı vatandaşların duygularını temsil ederken bazılarını rencide etmeyecek midir? Onların kendilerini bir oldubitti karşısında hissetmelerine sebep olmayacak mıdır?
Bu düşünceden hareketle ben, devletin her konuda olduğu gibi bu konuda da tarafsız, ideolojisiz ve fikirsiz olması gerektiği noktasına geliyorum. Doğru olan, devletlerin tarihi olaylar konusunda resmi görüşünün olmamasıdır. Siyasi partilerin, siyasi iktidarın, STK'ların, tek tek kişilerin görüşleri olabilir ama bir hizmet örgütü olan devletin tarihi bir olay hakkında "resmi görüşü" olması, erişmeye çalıştığımız devlet tanımına uymaz.
O zaman ne yapacağız?
Bana kalırsa yapılabilecek tek şey, devletin aradan çekilmesi; bütün yasakların, bütün kırmızı çizgilerin ve tabuların ortadan kalkması ve iki toplumun tarihçileriyle, sosyologlarıyla, hukukçularıyla, sanatçılarıyla ve örgütlenmiş tüm kesimleriyle birlikte serbest bir hesaplaşma ve yüzleşme sürecine girmesidir...
Böyle bir hesaplaşma ve yüzleşme sürecinden asla ortak "karar" çıkmayacaktır. Her kurum, her insan kendi vicdanıyla baş başa kendi kararını kendisi verecektir ama bütün vicdanlar eskisinden daha huzurlu olacak ve geçmişte olup bitene ne isim konduğu bugünkü kadar önemli olmayacaktır.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015