Gürbüz ÖZALTINLI

Gürbüz ÖZALTINLI
Gürbüz ÖZALTINLI
Serbestiyet Tüm Yazıları
Nalân ve hayatımız
1.09.2012
3636

 “Belki de bu saatlerde, bu ülkenin iki evladı kimbilir nerede, hangi toprağın altına girdi. Hiçbirimiz bilmiyoruz, belki Yusuf’un silahından çıkan mermiler o iki çocuğu bu hayattan aldı, belki de onların mermileri Yusuf’un göğsünü parçaladı. Şimdi o iki anneye sesim ulaşsın istiyorum. Bu sessizlik belki buna yarar. Onların acısına ulaşmak istiyorum. Bana yardım edin. Üçümüzün de memeleri arasında aynı bıçağın acısı var şimdi. Üçümüz de kanımızı içimize akıtıyoruz. Ben Yusuf’un annesiyim. İki anne daha var şimdi çok uzakta. Nerede olduklarını bilmiyorum. Hayattalarsa eğer, yaşadıkları acının ne olduğunu biliyorum. Biz üç kadınız artık. Üç anneyiz. Üçümüz aynı anneyiz. Yusuf’la birlikte o iki çocuğu kardeş yapacak birileri varsa biz üçümüzüz. Beni anlayın, bize yardım edin.”


Akif Kurtuluş
 roman yazdı: Mihman. Akif, Kürt savaşında çatışmada kaybettiği askerdeki oğlu Yusuf’un mezarı başında böyle konuşturuyor Nalân’ı.

Nalân, buz gibi bir sessizliğe konuşuyorBilmediği, görmediği iki Kürt anneye sesleniyor. “Üçümüz aynı anneyiz” diyor. “Beni anlayın, bize yardım edin” diyor...

Akif, romanın sonunda acı bir şaka yapmış. Son sayfaya şunları yazmış: “Yazdıklarımın hepsi gerçektir. Kişiler, kurumlar, olaylar... Hepsini ben yarattım.”

Hepsini sen yaratmadın, hepsini biz yarattık, sen yazdın.

Kimse yardım etmedi Nalân’a.

Çok değil, beş yıl önceydi. Yine asker cenazeleri gelmişti oralardan. Bir baba kalktı “Vatan sağ olsun demeyeceğim bitirin bu savaşı” dedi. Aynı günlerde, İstanbul’un temiz semtlerinden birinde yaşayan zavallı bir kadıncağız kaybettiği oğlunun ardından “o karınca ezemezdi, ne bilir savaşmayı. Aldılar silah verdiler eline, affetmeyeceğim” gibi sözler etti. Ortalık karıştı. Savaş ilahları uğuldadı.

O sıralar henüz “büyük kavga”nın ortalarındaydık. Tam “Cumhuriyet Mitingleri” günleriydi. Askerin borusu gürül gürül ötüyordu. Basın “üstüne düşen vazifeyi” yapıyordu.” Amiral Gemisi” nal gibi puntolarla bağırmaya başladı: “PKK’nın yeni taktiği”. PKK “Barış Anneleri”ni ailelere göndererek etki yapıyor, böyle konuşturuyormuş. Bir ruh bu kadar satılır mı? Bir kötülük bu kadar kıvamlı, bu kadar karasiyah olur mu? Bir taşla iki kuş. Barış anneleri PKK’nın propaganda grubu. Şehit aileleri de etki altındalar, kullanılıyorlar.

İşte böyle “yardım ettiler” Nalân’a.

Bu ülkenin gördüğü en sahtekâr ailenin “devletle ve halkla ilişkiler” müdürlüğünü üstlenip aileyle beraber yüzüstü kapaklanan “gazeteci”, kuyudan adam çıkartma operasyonuyla “Amiral Gemisi”ne atmıştı kapağı. Tam ona göre bir işti. Sayfa sayfa PKK taktiğini “deşifre etti”. Dönemin Genelkurmay başkanından tebrikler aldı. Gurur duydu. Şimdi, ailelerin kanı bulaşan dişlerini“edebiyat”la temizlemeye çalışıyor. Bu ülke gerçekten korkunç.

İnsanların acılarına da katlanamadılar.

Kafamı “akıl küpü!” olmakla bozmadığım zamanlarda hakikaten çok öfkeleniyorum. Biz savaşın sadece insanları öldürdüğünü zannediyoruz belki. İnsanlığı öldürdüğünü görmüyoruz. Daha kötüsü alışıyoruz. Ölen insanlıkla beraber yaşamaya, onların varlığına, kravatları, viskileri, gurmelikleri, afra tafralarıyla aramızda dolaşabilmelerine.

Düşünüyorum; ne kadar az insan yaptığının bedelini ödedi bu ülkede. O bedele bile itiraz eden bir nüfus var. Bunu başarmışız. Bir avuç generalin hesaba çekilmesine de razı olmayan, Silivri kapılarında nöbet tutan, varlığını onlara adamış insanlar yaratmışız. Her gün nefret suçu işleyen bir paçavra, gazete niyetine her gün iki yüz elli bin kişi tarafından alınıyor okunuyor.

Bu yazıyı yazdığım yerde, karşıdaki lokantada 30 Ağustos “kutlanıyor”. Onuncu yıl marşını kendini kaybetmiş bir topluluk bağıra çağıra ayakta söylüyor. Bina boylu boyunca kalpaklı bayrakla örtülü. “Cephede” çocuklar ölüyor. Onların aklı eminim Silivri’de. Kahramanlarını selamlıyorlar. “Çıktık açık alınla”... Yarın büfelerin yolunu tutacaklar, nefret dolu yazılar okuyacaklar. Tweetler çalışacak, facebooklarda duvarlar dolacak. Tatmin olacaklar. Hem tatmin olacak hem bilenecekler. Cephede çocuklar ölmeye devam edecek. Onlar okumaya... Kıyılar coşmaya bayılıyorlar. Kanları çok asil. Akmıyor. Beyaz kan kolay akmaz.

Kürtler ne yapıyor acaba şimdi? Kıyısı olmayan coğrafyadan bahsediyorum...

Onuncu yıl marşını okumadıklarını biliyorum. Nalân gibi konuşan analar orada da vardır, bunu da biliyorum. Orada da savaş “Bey”leri var, bunu da biliyorum. Savaş her yerde acılarını yarattığı gibi, baronlarını da yaratıyor.

 
Neredeyse her şeyi biliyorum, görüyorsunuz! Bilmediğim tek şey savaşın nasıl biteceği. Galiba artık bunu hiçbirimiz bilmiyoruz. O hâlde savaşla yaşamayı öğreneceğiz. Öyle mi?

Bütün bu kirli tarihin hesabı sorulacak mı?

Nalân’ı duyanlar; Kürt Nalânları duyanlar bir gün kazanacak mı?

Subcomandante Marcos kaç defa daha vurulacak?

Bilmiyorum. Bilmiyoruz...    


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar