Gürbüz ÖZALTINLI
Adrasan’ı hiç görmemiş; daha önce duymamış olsanız bile, üst üste çıkan orman yangılarıyla kulağınıza çalınmıştır. Akdeniz kıyısında, Antalya Kumluca’ya bağlı küçük, harika bir koydur. İlk kez 1993 yılında gittim Adrasan’a. Sıradan bir memleket hikâyesi anlatacağım size, bu şahane yerle ilgili. Bu aynı zamanda ahmak bir hayalperestin hikâyesi olarak da okunabilir; yani benim hikâyem…
O günlerde, her ‘metropol yorgunu’ gibi erken emeklilik hayalleri kuran; geleceğini‘kıyı kasabalarında’ arayan bir avukattım. Her gittiğim tatil köşesinde cebimdeki makul bütçeye uygun bir arsa arar, elim boş dönerdim. 1993 yılı kaderimin değiştiğine inandığım tarihtir. Aradığımı buldum diye düşündüm. Adrasan’da, sera yapmak için elindeki üç dönüm tarlayı satmak isteyen bir köylüyle karşılaştım. Gayrı menkul hukukuyla içli dışlı birisi olarak, satılacak yerin hukuki statüsünü araştırdım. Antalya Valiliği’nin bölgede yürüttüğü bir imar çalışması olduğunu öğrendim. Valilik, şehir plancılığı yapan kaliteli bir şirketle anlaşmış; Türkiye’de çok az rastlanabilecek nitelikte bir proje oluşturmuştu. İki katı geçmeyen ve arsanın ancak yüzde 15’ine yerleşen kapalı inşaat alanı ile, silüeti düşük, yeşil alanı olabildiğince geniş tutan bir yapılaşma planlanıyordu. Vali “Adrasan’ın Side’ye benzemesine izin vermeyeceğiz” açıklamaları yapıyor; işi çok ciddiye alıyordu. Planın sorumluluğunu üstlenmiş olan teknokratla yüz yüze görüştüm. İşine tutkun, Adrasan’a hayran, modern şehircilik bilgisine hâkim, insana güven veren bir kadındı. Uzun uzun konuştuk.
Çalışmanın sonuna gelmişlerdi. 1/5000’lik plan hazırlanmış, sıra 1000’lik uygulamadaydı. Tek tek imar parsellerini çizecek ve mülkiyet dağılımını saptayacak şirket de belirlenmişti. Kısacası, teknokrat hanımın deyimiyle Adrasan’ın teneke mahallesinin son günleriydi. Sırtını çam ormanlarına yaslamış, yüzü Akdeniz’e dönük; önünde uzanan tertemiz kumsalı, bahçelerin içine gömülü müstakbel minyatür yapılarıyla bu harika koy, dünyanın imrendiği bir cennet olacaktı.
Plana göre turistik tesis alanı içinde kalan üç dönüm arsayı, benimle aynı hayalleri paylaşan bir arkadaşımla ortaklaşa satın aldık.
Tamamı yasa dışı olan derme çatma pansiyonlar ‘kıyı koruma çizgisi’ içinde kalıyordu ve plana göre yıkılacaklardı. Kıyı koruma alanının hemen ardında ‘günü birlik kullanıma’ tahsis edilen bir kuşak oluşturulmuştu. Onun da arkasında ilk parsel bizimdi. 2000’li yıllarda işleteceğimiz 10-15 odalı pansiyon; bahçesinde şekerleme yapacağımız hamaklar, artık uzak bir hayal olmaktan çıkmıştı.
Aynı günlerde Ankara’dan tanıdığım bir arkadaşım da aynı koyda bir tarlanın küçücük hissesini aldı. Onun niyeti bir gün bile beklemeden küçük bir ev yapmak ve yazlarını orada geçirmekti. Planı beklemeyecekti. Çünkü plan çıktıktan sonra aldığı hisse ev yapmasına hukuken imkân tanıyacak büyüklükte değildi. O yatırımını ‘kaçak ev’ düşüncesiyle yapmıştı.
Tapuyu aldıktan sonra, bahçesinde havuz inşaatına başlanan kaldığım pansiyonun sahibine “Bu havuzu yapıyorsun ama en fazla bir yıl içinde buralar yıkılacak zarar göreceksin” dediğimi iyi hatırlıyorum. Kayıtsız gözlerle o bildik cevabı vermişti. “Burası Türkiye Beyim”…
İmar planı çıktı. İptali için dava açıldı ve üfürük bir gerekçeyle plan iptal edildi. Bu arada Adrasan belde oldu, belediye kuruldu. Eksiklikler giderilip yeniden plan yapıldı. O plan da yıllar süren bir davadan sonra iptal edildi. Bu arada beldeler kaldırıldı, belediyeler kapatıldı. Planların iptal edilmesinden önce yürürlükte oldukları kısa süre aralıklarında birbirinden çirkin birkaç otel daha yapıldı. Eski kaçaklara ise elbette dokunulmadı.
O arkadaşım 23 yıldır evinde tatil yapıyor. Ben tarlayı aldığımda kaçak pansiyonlarına yüzme havuzu yapmaya girişen; tadilatlarla yapılarını büyüten yerliler, defalarca inşaatlarını yenilediler.
‘Yatırım’ ortağım çoktan emekli oldu. Ben işi bıraktım başka bir kıyıya yerleştim.
‘Turistik tesis’ alanındaki mısır tarlamız orada öylece duruyor.
Bir daha Adrasan’a gitmedim.
Şimdi ormanlarının yanışını içim parçalanarak izliyorum televizyondan…
O köylü haklı çıktı...
“Burası Türkiye”...
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023