Hilâl KAPLAN
Liberal devlet teorisinin 1970'lerden beri gelen literatürüne bakarsanız genel olarak göreceğiniz şudur: Devlet, kendini ideolojik manada askıya alarak olabildiğince farklı görüş, ideoloji ve inanç biçiminin birbirine müdahale etmeden birlikte yaşamasına olanak sağlamak zorunda olmakla beraber aynı zamanda hiçbir 'iyi yaşam' kavramsallaştırmasını da önceleyemez ve savunamaz.
Fakat ne hikmettir ki ülkemizde kendini 'liberal' olarak niteleyen muhtelif entelektüellerimiz- mesele yine özellikle başörtüsü tartışmalarında yoğunlaşınca- devleti göreve çağıran birer vazife insanına dönüşüyorlar. Çünkü başörtüsü ve onun simgelediği tarz-ı hayat kendilerinin 'iyi hayat' anlayışına uymuyor ve bu sebeple söz konusu tarz-ı hayatı sürenlerin yaşam alanlarına devletin müdahalesini meşru görebiliyorlar.
Sanırım bu yüzden bir kızın başı açık yaşamaya devam etmesi sorgulanmaz, hatta sorgulanması suç kabul edilir. Başı açık kızın, 'başı açıklığı' üzerindeki aile otoritesinin sınırları da sorgulanmaz. Başı açık olmaya kaç yaşında karar verdiği de sorgulanmaz. Fakat başı örtülü kızın kaç yaşında örtünmesi gerektiği sorgulanır, sorgulanmalıdır. Onun üzerindeki aile otoritesi sorgulanmalıdır hatta yok sayılmalıdır. Onun tercihlerine direkt yaş sınırı da konabilir hatta dediğim gibi bazı liberaller –Atilla Yayla, Berat Özipek, Gülay Göktürk gibi tutarlı isimleri tenzih ederim- utanmadan devleti göreve de çağırabilir.
Öncelikle şunu kabul etmemiz gerek: Hiçbirimiz mahremiyetimizin sınırlarını kendimiz belirlemiyoruz. Bunu bizim için ya toplumsal kurallar ve/veya devletin öngördüğü düzenlemeler yapıyor ya da din yapıyor. Örneğin hiçbir kadın özgür iradesiyle istese bile göğüslerini ortada bırakacak şekilde sokağa çıkamaz. Çünkü bu toplumsal-siyasal kurumların bizim için belirlediği mahremiyet sınırlarının ihlali anlamına gelir. Bu minvalde kadın-erkek, inanan-inanmayan hepimiz belli iktidar modaliteleri tarafından öngörülen zımni ya da yazılı mahremiyet sınırlarına riayet etmek zorundayız. Üstelik bu sınırlar bize çok küçük yaşta ailemiz tarafından öğretilir ve ailemizin bize bunu öğretmeye hakkı vardır, hatta öğretmesi zorunludur. Bunu uygulamak toplumsal yaşama müdahil olmanın gereklerindendir.
Fakat nasıl ki inanmayan bir ailenin toplumsal mahremiyet anlayışı çerçevesinde çocuğuna, vücudunun belli kısımlarını örtmesini salık vererek, bunu öğreterek ve bunun kendisi için daha iyi olacağını aşılayarak yetiştirmeye hakkı varsa aynı şekilde Müslüman bir ailenin de belli yaştan sonra çocuklarına İslami mahremiyet anlayışından bahsetmeye, onları teşvik etmeye hakkı vardır. Fakat başı örtmenin kendisi, bireyin mahremiyetini tesis etmesinin minvallerinden biri olarak değil de, Müslüman öznelliğinin patolojik bir getirisi olarak algılandıkça bir kısım liberaller de devleti göreve çağırıp başörtülü olmaya 18 yaş sınırı getirerek 'patolojik' gördükleri başörtülüleri ağaç daha yaşken 'tedavi' etmeye ve 'normalleştirmeye' çalışmaya devam edecekler.
Bildiğiniz gibi çoğu modern devlette 18 yaş, bireyin rüştünü ispat ettiği, yani tüm bireysel haklarını kazandığı fakat aynı zamanda hata yapması durumunda da tüm sorumluluğun kendisine ait olduğu bir zaman dilimine tekabül eder. Bu zaman dilimini belirlemenin ne mantıki ne de felsefi bir meşruiyeti vardır ama malum 'kanun böyle diyor'dur.
Burada yine dikkati çeken husus başörtüsü takmaya getirilen bu yaş sınırının bireyi 18'ine kadar aslında 'hata yapmaktan' koruması ve 18'inden sonra da artık mecburen 'ne halin varsa gör' denilmesidir. İşte bu anlayış, aslında başörtüsü takmayı cezai ehliyet gerektiren bir 'hata', başı açıklığı ise sorgulanması dahi teklif edilemeyen bir makbuliyet çerçevesinde ele aldığını daha baştan izhar etmektedir.
***
Yukarıdaki satırları kâleme alalı yaklaşık sekiz sene olmuş. Argümanlar aynı kalsa da devlet, bu hususta bayağı yol kat etti çok şükür. Bizim liberal geçinenlerimizse hâlâ başı örtmenin, kişinin toplumsal hayatta geri kalmasına yol açacağını, diğer çocukları baskı altına alacağını savunuyor. Hâlbuki yasaklar kalktığından beri toplumsal hayatta öne çıkan başörtülü kadınlara baksalar ya da bu yazıları yazarak, isteyen kız öğrencilerin başını örtmemesi noktasında esas baskıyı kendilerinin yaptığını bir görebilseler...
Yazarlar
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019