Hüseyin ÇAKIR
Tek parti döneminden “çok partili döneme” geçişle birlikte bu ülkede görünen ve görünmeye iki(li) iktidar oldu. Birinci iktidar: Kurucu irade, devletin sahipleri olduğunu düşünen kesim; bunlar hükümette kim olursa olsun sürekli iktidardalar. Bu iktidarın bir başka adı vesayet sistemidir. Mutlak iktidar olma meşruiyetini, kurucu ideolojiden alıyorlar. Devletin bekasını koruma görevini ise anayasa(lar)dan alıyorlar.
Peki, kim bunlar? Böyle tek bir kurum yok. Görünenler, ordu (güvenlik) bürokrasisi, sivil bürokrasi, yargı ve siyasetin hemen her kesiminde olan siyasetçiler, basın dünyasında yer alan bazı aktörler, işçi, işveren gibi STK’lar. Bir zamanlar bunlar “zinde güçler” olarak tanımlanıyordu.
Derin devlet yapısı bunların neresinde yer alıyor, ilişkileri nedir, nasıldır; bu konuda yayınlanmış araştırmalar, tezler, itiraflar var. Bu ilişkiler hiçbir zaman bütünüyle ortaya çıkmadı ve çıkarılamadı. Bana göre bu yapı yeni zinde güçler yeni ortaklılar kurularak ve stratejisini değiştirerek kendisi daha az görünerek, öne çıkmadan iktidar olmaya devam ediyor.
İkili iktidarın öteki ayağı, seçimlerde çoğunluğu elde eden ve hükümet kuran her hangi bir siyasi partinin hükümet iktidarıdır. Hükümet olan ama iktidar olamayan, söz konusu “son kertede” “devletin bekası” olunca! Bütün iktidarlar ve partiler arasında ki farklılık araya konan karbon kâğıdı oluyor. Bunun en yakın örneği HDP’lilerin yargılanması için yazılan senaryoya, meclisteki bütün partilerin düdük çalmış, marş marş komutu verilmiş gibi koşmalarıdır.
Bu ikili iktidar sistemi demokrasi için uygun bir toprak ve iklim değildi, ne zaman demokrasi ağacı filiz veriyor dal budak salmaya başlıyor, o ya da bu gerekçelerle birileri “devlet elden gidiyor, bölünüyoruz” hurrraa ellerinde baltaları dalıyorlar fidanların içine. Gezi’de olduğu gibi…
YARIM DEMOKRASİ DE ELDEN GİDİYOR
Anayasa’da yapılan tadilatı bazı sol ve bazı liberallere vesayeti kaldırmak olarak görüyorlar; ormana bakıp ağacı göremeyenler işin özünün 12 Eylül anayasa felsefesinin tam tekmil olarak hükümet sistemine dönüştürülmesi olduğunu anlamakta ısrar ediyorlar. Yarım yamalak demokrasinin, otoriterlik kıskacında ümüğünün sıkılmakta olmasını “devrim”, “demokratikleşme” olarak görmek şaşılığın ötesinde akıl tutulması olsa gerek.
Oysa ki, 1946 ve 50’den sonra çok partili hayatın tanımını yapmak gerekirse bunun adı yarı demokrasidir. Bu sisteme ne tam bir diktatörlük denebilir, ne de normal demokrasi denebilir. Arada bir sıkı diktatörlüğe dönüşen, arada bir demokratik açılımlar yapan bir düzen. Türkiye’nin bu düzeni ve bu yapısı aşağı yukarı bugün de aynen devralınıp devam ediyor. Yani arada bir böyle demokratik açılımlar yapıyor sonra o açılımları kapatıyorlar. Bunun tipik örneği, AKP iktidarları döneminde, an oluyor bir açılım yapılıyor, gün geliyor, kendi açılımlarının, çıkarttıkları yasaların ve kararnamelerin tam tersi yasa ve kararnameler çıkartıyorlar.
İslami muhalefet hareketinin içinden çıkan AKP, kendi içinde evrilerek devletle bütünleşti ya da devlet kendi içine çekti. Böylece AKP yoluyla toplumsal rızaya dayalı ikili iktidar tek iktidara dönüştürmeye çalışılıyor, üstü örtülüyor, görünmez hale getirilme çabalıyorlar. Bu anayasa değişikliğin özü de bundan başka bir şey değil. Bunun ayrıntısı başka bir yazı konusu, burada bu kadar değinip geçeyim.
TEK ADAM DÖNEMİ NASIL DEMOKRASİ REFERANSI OLUYOR?
Gelinen noktada, “askeri vesayeti kaldırıyoruz” adı altında, Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlar, faili meçhulleri ortaya çıkartıp, geçmişle yüzleşiyoruz, “barış süreci” ile Kürt sorununu çözüyoruz… Sözleri bile demokratikleşme adına bir beklenti yarattı.
Peki, ne oldu da, Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetilen, bu da yetmedi sistem otoriterleştirilip tek adamın mutlak tek iktidarı noktasına gelindi? Bu kadar demokrasi, hak ve özgürlükler bol geldi. Bu anayasa değişikliğini savunanlar, “rejim değişmiyor” diyorlar. Rejim değişikliği şu an için İslami görünümlü olmayabilir, fakat laik, seküler kesimde güçlü bir İslamcı rejim kuruluyor algısı ve korkusu var. Bu nedenle referans olarak 1930’lardaki tek parti, tek adam rejimi olumlanarak gösteriliyor.
AKP ileri gelenleri ve Erdoğan “rejim değişikliği” sözünü duyunca kızgın boğaya dönüyorlar. Ve “1923’de rejim kuruldu, biz yönetim sistemini değiştiriyoruz” diyorlar. Sürekli fikir değiştiren, dün söylediğini bugün yalanladıkları o kadar çok örnek var ki, cumhuriyetin kuruluşuna bağlı olduklarına inanmak için saf olmak lazım. Ayrıca Cumhuriyetin kurucu ideolojisine ve rejimine bağlılık yemini etmek de matah bir durum değil.
Mutlak tek adam iktidarını savunurken, “tek adam” dönemi referans gösterilerek, tarihsel bir bağ kuruluyor olması ürkütücü. CHP bile bu dönemi yüksek sesle söylememeye özen gösterirken, “evet” kampanyasında “tek adam” eleştirisine bu dönemi olumlayan örnek gösteriliyor olması, geleceğin yönünü de gösteriyor.
Cumhuriyet kuruculuğunu bu anlamda örnek almak bile demokrasinin geldiği bugünkü aşama ve kazanımların kalıcılığını tehlikeye sokuyor. Demokrasi ile başlayan içi boş öyle sözler söylenip nutuklar atılıyor ki, ürpermemek mümkün değil.
SONUÇ OLARAK
Demokrasi tarihine bakıldığında normal demokrasi, kurumları, kuralları ve hukuku ile bütünsel olmadı, olamadı. Bu nedenle ikili iktidar ve vesayet varlığını, ergenleşememiş bir devleti ve toplumu, an oldu hizaya getirdiğini, an oldu toplum adına “en iyi” mühendisliği yaptığını düşündü.
Bugün de, “bu toplumun en az yüzde ellisi demokrasiden anlamaz onlara vatan, millet, Sakarya gazı vererek çoğunluk rızası aldığımız sürece istediğimizi yaparız. Yol, köprü nelerine yetmiyor. Siz istemeyin, istemek içinde hiçbir şey yapmayın, devlet sizin için en iyisini yapar. Kaç işçi alacağınıza, kaç çocuk yapacağınıza… Biz karar veririz” diyorlar. Değişen bir şey yok.
Bu mutlak tek iktidar, yarım demokrasiyi de ortadan kaldıran, insanı hak ve özgürlükleri ile değil, millet iradesi adına bireyi yok ederek bir kişinin iradesinde toplayıp, bütünleştiren totaliter ideolojidir.
Bugün, bu referandumda, kendi adını, kimliğini bugününü ve geleceğinin tek ve mutlak otoriteye teslim edip etmemeye, isimlerimizin TC kimlik numarası muamelesi görüp görmesine karar verme günü.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018